Önce, o güne kadar görülmemiş bir reklam kampanyası başlatıldı. Ünlü modellerin oynadığı Avrupai reklam filmleri, basın ilanları, outdoor vs. ile kısa sürede ülkede 'yeni bir gazetenin gelmekte olduğunu' bilmeyen kalmadı.
Ve ardından transferler geldi tabii...
Güneş'in kaptanı Güneri Civaoğlu elindeki sınırsız maddi imkanı 'gazeteciye' de yatırıyordu. İşitilmemiş büyük maaşlarla yapılan transferlerle müthiş bir kadro kurulmuştu. Uğur Dündar'dan Bedri Koraman'a, Necati Doğru'ya, Çetin Altan'a kadar hemen her 'görüşte' isim Güneş'in çatısı altında bir gecede toplanmıştı.
Ve Babıali'de maaşlar, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı...
Beklenen tarih nihayet geldi; 19 Şubat 1982 günü bütün gazete bayilerini süslüyordu Güneş... Şimdi biz sonsuz zaman içinde küçük bir sıçrama yapıp, yaklaşık dokuz ay sonrasına gidelim ve bakalım o ara dönemde neler yaşanmakta!
İKTİDAR SAVAŞI
Eğer karanlıkta, bahçe duvarını gizlice aşıp yalının penceresine yaklaşan biri olsaydı, içerdekilerin tatlı tatlı sohbet ettiklerini sanabilirdi. Salonda yüksek sesle konuşmuyorlardı, ne kravatlarını gevşetmişler, ne de ter içinde kalmışlardı. Üstelik arada bir kadehlerini tokuşturuyorlardı. Oysa bu dokuz kişi, 700'ü aşkın insanın geleceğini ilgilendiren bir kararı vermek için toplanmışlardı.
24 Kasım 1983 gecesiydi. Mekan ise Tercümen gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak'ın yalısı... Güneş gazetesi ve çalışanlarının kaderini belirleyecek olan bu toplantının diğer konukları, Güneş'in en büyük ortaklarından Ömer Çavuşoğlu ve avukatlarıydı. Son yıllarda Babıali' de yaşanan en sıcak haftanın en önemli anları gelip çatmıştı. Saatler önce başlayan toplantıda Ömer Çavuşoğlu ve Kemal Ilıcak, yedi kişilik avukat ordusuyla uzun uzun konuşmuşlar, tartışmışlar, bir kangrene dönen Güneş olayı için bir çözüm aramışlardı.
İki büyük gazeteyi ve holdingi ilgilendiren bu olayın kahramanlarından sadece biri yoktu aralarında. Güneri Civaoğlu... Genç adam aynı saatlerde, ayrı duygularla bu toplantının sonucunu bekliyor ve kendi avukat kadrosuyla değerlendirmeler yapıyordu.
Aslında her şey Kozanoğlu-Çavuşoğlu firmasının iflasın eşiğine gelmesiyle başlamış ve büyük bir hızla gelişmişti.
Güneş'in çıkmasından bir süre sonra, Ahmet ve Ömer beyler, ihalesini yıllar önce aldıkları Pendik Tershanesi ile ilgili dava sonucu birer yıl hapse mahkum olmuşlardı. İki ortak aynı zamanda Güneş gazetesinin en büyük hisselerini ellerinde bulunduruyorlardı. O günlerde, Güneş'in üçüncü ortağı Güneri Civaoğlu ile gazetenin yönetim kurulu üyeleri toplanmış, Kozanoğlu ve Çavuşoğlu'nu 'yüz kızartıcı suçtan' mahkum oldukları gerekçesiyle, gazetenin künyesinden isimlerinin çıkarılmasına karar vermişlerdi! Ertesi sabah yayınlanan gazetede Güneş'in tek yetkili ismi olarak Civaoğlu görünecekti.
'DOSTLUK' KAVRAMI
Güneri Civaoğlu'nun bu davranışı, bir kısım çevreler tarafından 'darbe' olarak nitelendirilmiş, 'eski arkadaşlarını güç durumda bırakarak gazetenin üzerine konmakla' suçlanmıştı. Ama kimileri de Civaoğlu'nu haklı buluyor, gazetenin okuyucularına olan prestiji açısından mahkum olan kişilerin yönetimde söz sahibi olamayacağını savunuyordu.
Bütün bunların dışında Civaoğlu'nun dayandığı tek bir destek vardı; Yasallık.
Gerçekten de ticaret kanununun 315.
Maddesinde 'yüz kızartıcı suçtan mahkum olan yönetim kurulu mensuplarının üyeliklerinin düşürülmesi gerektiği' belirtiliyordu.
Civaoğlu bu nedenle yasal bir harekete girişmişti ve haklıydı. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde yasalar 'arkadaşlık', 'dostluk' gibi kavramları kapsamına almamıştı. Kaldı ki bu kavramlar iş dünyası sakinleri tarafından da benimsenmiş sözcükler değildi. Bu yüzden gazetenin soyadlarına 'oğlu' takısına sahip ortaklarından hiç birinin, Kozanoğlu, Çavuşoğlu ve Civaoğlu'nun, bir akrabalık sadakati içinde olmaları da beklenemezdi.
Ortaklar arasındaki bu iktidar savaşı sürerken, Güneş gazetesi çalışanları ne durumdaydı peki? Bu sorunun yanıtı aslında 24 ocak kararlarından, Kastelli bunalımına kadar uzanan geniş bir yelpazenin altında yatıyordu. Bir de Ahmet Kozanoğlu-Ömer Çavuşoğlu adlı iki genç iş adamının kısa sürüde kurdukları ve Türk Modeli diye adlandırdıkları imparatorluğun yıkıntıları arasında.
Yeniden başa dönersek; Kozanoğlu ve Çavuşoğlu babalarından aldıkları şirketi 'günün şartlarına' uyarak kısa sürede dev bir yatırım haline getirmişlerdi.
Ortadoğu'daki inşaat sektöründe büyük paylar ele geçirmişler, düşünülmesi bile güç, dev bir holdingin sahibi olmuşlardı. Bu holding giderek Hisarbank, Odi Bank gibi iki bankayı ve Eko Yatırım adlı bir bankerlik şirketini de bünyesine katmıştı. Böylesine büyük bir kuruluşun bir tek eksiği olabilirdi; Bir gazete... İşte Güneş, böyle bir düşüncenin sonucunda doğmuştur. Gazetenin yayın hayatına atıldığı ilk günlerde Çavuşoğlu bir dergiye verdiği röportajda şunları söylemişti; "Bir gurubun önemi ve sağlamlığı muhakkak ki değişik konularda yaptırmasıyla ölçülür. Gazete, bilindiği gibi kamuoyuna açılan son derece önemli bir penceredir!" Aynı röportajda, gazetenin ortanın hafif solunda bir çizgide olacağını söyleyen iş adamı, daha sonra -imparatorluğu çöktükten sonra yani- Dünya gazetesine şu açıklamayı yapacaktı; "Gazete yayımcılığı karlılığı düşük bir yatırım alanı olmakla birlikte son derece saygın bir meslek dalıdır!"
BİR FİLM ÖYKÜSÜ GİBİ
Ömer Çavuşoğlu ve Güneri Civaoğlu'nun ortaklıkları, biraz abartılı olabilir ama tam bir bestseller roman öyküsüydü. Uzun süre Tercüman gazetesinin genel yayın yönetmenliğini sürdüren Civaoğlu, gazetenin sahibi Kemal Ilıcak ve eşi Nazlı Ilıcak ile aralarında baş gösteren anlaşmazlık sonunda işinden ayrılmış, o günlerde bir gazete çıkarmaya karar veren Ahmet Kozanoğlu ve Ömer Çavuşoğlu ile anlaşmaya varmıştı. Bu gazeteye, Civaoğlu deneyimleri ve emeği karşılığında yüzde 24 hisse ile ortak olacak, Kozanoğlu-Çavuşoğlu'nun hisseleri ise yüzde 64 olarak saptanacaktı. Güneş'in temeli işte böyle atılmıştı.
Olayın filmlere konu olacak dramatik yanı ise, Ömer Çavuşoğlu ile Tercüman'ın sahiplerinden Nazlı Ilıcak'ın kardeş olmalarıydı. Böylece Güneş ve Civadoğlu, haliyle Tercüman'ın en büyük rakiplerinden biri oluyordu. Anne İhsan Çavuşoğlu ise iki evladının, Nazlı ile Ömer'in arasına giren bu Güneş olayını hiçbir zaman affetmeyecekti.
Sonunda Güneş gazetesi, o günün parasıyla 5 milyara varan bir yatırım ile yayın hayatına atıldı. Gazetenin sadece reklamları için harcanan para 400 milyon civarındaydı. Ve Babıali'ye girmesi bu sektörde çalışan emekçiler için de önemli bir dönüm noktası olmuştu.
Civaoğlu'nun yönetimindeki Güneş, gazete çalışanlarına insanca yaşamaları için gerekli paraları teklif ediyordu. Bu paralar, o gün için olağanüstü rakamlardı. Transferler başladı ve gazete böylece basının en ünlü isimlerini bünyesinde toplamayı başardı. Bu oluşum ayrıca diğer gazete çalışanlarının ücretlerinin artmasına neden olmuştu. Güneş'in doğuşu, gazete patronlarına keselerin ağzını açtırmış, bu gün ödenen bazı büyük rakamların da öncüsü olmuştu.
TEDİRGİNLİK BAŞLIYOR.
Böyle bir gazetenin yayın hayatına atılması başta Tercüman olmak üzere diğer gazeteleri de huzursuz etmişti. Hürriyet bile yeni hareket karşısında tedbirini alıyordu. Güneş daha çıkmadan, Tercüman, Bulvar gazetesini yayına sokmuş, Hürriyet bile başlı başına kar eden kendi gazetesi Kelebek'i ek olarak vermeye başlamıştı. Bazı çevrelere göre bu iki atılımın Güneş'in çıkacağı günlere denk gelmesi bir rastlantı değildi. Sonuçta Güneş, kısa bir süre içinde üç büyük gazete arasında rayına oturdu.
Ve böylece Güneş İmparatorluğu'nun en gösterişli devri başlamıştı. İnşaat sektöründen gelen Kozanoğlu ile Çavuşoğlu basındaki en parlak günlerini yaşarlarken, gazetenin yaratıcı Güneri Civaoğlu da Türkiye'nin önde gelen isimlerinden biri olmuştu. Güzellik yarışmaları, kokteyl partiler artık bu üç isimin çevresinde hız kesmeden devam ediyordu. Bu arada gazete, yeni yeni atılımlarla tirajını katlıyor ve bir anlamda rüştünü ispat ediyordu. Ama bu ilk baharın, bir de sonbaharı olacaktı.
Not: Bu yazıdaki bilgiler 1983 yılında kendi yazdığım ve Nokta dergisinde yayınlanan araştırma dosyasından alınmıştır.