Osmanlı İmparatorluğu, tarihin gerçek anlamdaki son Üniversal, yani uluslararası bir imparatorluğudur.
Akdeniz havzasındaki üç tarihi imparatorluktan birini kuranların torunları ve çocuklarıyız. Osmanlı'nın kurumlarını, anlayışını, olaylara bakışını bilmemiz için tarihimizle yakından ilgilenmeliyiz. Osmanlı'yı tanıdıkça, araştırdıkça, okudukça kendimizi daha çok sevecek ve tarihimize daha çok ısınacağız." Bu sözlerin sahibi Prof. Dr. İlber Ortaylı...
Prof. Dr. Ortaylı, tarihimizin derinliklerinde gezen ak ve parlak bir isim. Prof. Halil İnalcık'la beraber, genç kuşakları tarihin beyaz sayfalarıyla buluşturmaya çalışan bir ilim adamı. Ankara Siyasal Bilgiler ve Dil-Tarih ve Coğrafya fakülteleri mezunu. Dünyanın en tanınmış üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Topkapı Sarayı Başkanı. Uluslararası Osmanlı Etütleri Komitesi üyesi.
Bu yazı dizisinin içinde bu değerli hocanın bilgisini, tecrübesini, samimiyetini, güler yüzünü bulacaksınız. Yaptığım sohbetlerin ve yayına giren kitaplarına yansıyan aydınlık yüzüyle karşı karşıya olacaksınız. Prof. Dr. Ortaylı'nın Timaş yayınevince yayınlanan, "Tarihimiz ve biz", "Son imparatorluk Osmanlı", "Defterimden portreler" isimli kitaplarından bazı bölümleri, yazı dizisinin çatısının oluşmasında yer almaktadır. Bu vesile ile tarihimizle genç kuşakları yeniden tanıştıran Timaş'a teşekkürlerimi sunuyorum.
OSMANLI'YA BAKIŞ
Osmanlı; Türkiye Cumhuriyeti'nden önce yaşadığımız 600 yıllık geçmişimizin adıdır. Arkasında Selçuklu, onun öncesinde Türkistan Türk kültürü olan kimliğimiz, bu 700 yıllık Osmanlı döneminde oluştu. Osmanlı, 40 dilime bölünmüş Anadolu'daki Türkmen beyliklerini (kendisi de kökende bir Türkmen beyliği idi) birleştirdi. Anadolu birliğini 150 yıl civarında tamamladı Osmanlı Devleti, 13. Yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine değin varlığını sürdüren Türk devleti.
Anadolu'da kurulmuş, sınırları tarihi boyunca çok değişmekle birlikte en geniş döneminde bugünkü Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya'ya Akdeniz'in doğusundaki adaları, Macaristan ve Rusya'nın bazı kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı, Cezayir'e kadar tüm Kuzey Afrika'yı ve Arabistan'ın bir bölümünü kapsadı. Osmanlı, Bizans'tan Marmara'nın güney-doğu illerini, İstanbul'u, Trakya'yı, Doğu Karadeniz'i alarak Türkleştirdi, Anadolu birliğine kattı. Rumeli'ne yayıldı. Bu anavatan temelinde her yöne ilerleyerek imparatorluğunu kurdu. Ve cihan tarihinin akışını değiştirdi. Türk estetiğini doruğa çıkardı. Muhteşem bir kültür oluşturdu. Prof.Dr. İlber Ortaylı, tarih bilincini ve günümüzdeki gelişmeleri irdeliyor:
Tarih bilinci nedir?
Toplum bilincini şekillendiren en önemli unsur, geçmiştir. İnsanoğlu, tarih bilincine sahip olan yaşayan yaratık olarak tarif edilmektedir. Yani yaşayan yaratıkların içinde geçmişini bilen, merak eden, bilmeye çalışan ve gelecek endişesi olan, bu geleceğe yönelik bazı tahminler, bilgi ve bilinç uzanımları kuran tek yaratık insandır. Bu bakımdan insanı tarih bilgisinden ve tarih bilincinden soyutlayamayız.
Tarih bilinci söz konusu olunca, tarihi bütün savaşlarıyla, antlaşmalarıyla, barışlarıyla bilmemiz lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti bizim tarihimizin son sayfasıdır. 600 yıllık Osmanlı tarihi, Türk halkını oluşturan bir tarihtir.
Osmanlı tarihi görkemli bir tarihtir.
Bizzat Avrupa tarihinin oluşumunda vazgeçilmez bir parçadır. Bugün Avrupa milletlerinin çoğunluğu Osmanlı tarihini ciddi bir şekilde tetkik etmektedir.
Türk ulusu arasında, bu görkemli tarih gereği gibi yazılmamıştır.
Büyük sentezler yoktur ortada. Okul kitapları istenenden çok uzaktadır. Yazılanlarda pedagojik bakımdan zayıftır.
Çocuklarımıza, gençlerimize bunlarla tarihi sevdiremeyiz. Bizim çarpıcı biçimde bilimsel düşünceye sahip olan, saygın ilk kişi Ahmet Cevdet paşadır. 19. Yüzyıl Türkiyesi'nin, Türk edebiyatının, Türk hukukçuluğunun dehasıdır. 12 ciltlik Tarih-i Cevdet yaşıyor ve ama gençlerimize bunu ulaştıramıyoruz. Bugünkü Türkçeye ve Türklere bu kadar yakın olan bir yazarı bilmemenin ezikliğini yaşamaktayız.
Rahmetli Fuat Köprülü'yü, Prof. Ömer Lütfü Barkan'ı tanımıyoruz. Bunlar, modern Türk tarihçiliğinin öncüsü olan büyük adamlarımızdır. Türkiye'de tarih yeni yeni sevilmeye başlandı. Türkiye için yazılan tarih sentezleri halka mal edilmelidir. Biz çocuklarımıza tarih veremeyen nesilleriz kültürü itibariyle kökü mazide olmayan, mazisini bilmeyen bir toplumun geleceği inşa etmesi, geleceği meydana getirecek kuşaklara gereken harcı, malzemeyi sağlaması mümkün değildir.
Ama Türkiye'de ne olursa olsun, Osmanlı mirası sürdürülmektedir. Türk tarihi içinde, Osmanlı tarihi bir zirveyi temsil eder. Adeta, geçmiş asırlardaki Göktürkler, Selçuklular, Anadolu devletleri, Osmanlı devletini, Osmanlı medeniyetini inşa etmek için büyük gayret göstermiştir. Değişen Türkiye'de mazide ne kaldı? Neler kalmadı? Neler yön veriyor bize? Tarih demek nostalji demek değildir. Tarih isteseniz de istemeseniz de önümüzde duruyor.
Bazıları , 'Osmanlı'yı reddederim' diyor.
Adam zannediyor ki, pasta keser gibi tarihi kesebilir. Mümkün değil. Böyle bir şey olabilir mi? Çağdaş ulusal bilinç, Çanakkale'de yurdu savunan ve etten kaleler haline gelen askerlerin, o muazzam şehitliği dolduran muhterem insanların kanlarıyla örüldü. Pek çok ülkede görülmez böyle bir olay.
Cumhuriyeti kuranlar Osmanlı paşaları. Osmanlı erkân-ı harbiyesidir. Demek ki, reddi miras sosyal düşünceye, sosyal realiteye uymayan bir şeydir. Tarihi tanımama bir süre önceye kadar çok önemli bir sorundu. Bilgisizlikten ileri gelen bir ivme var. Tarih, aslında değişmeyi gösteren, fakat değişmeye çok da fazla müdahale edilemeyeceğini ifade eden bir ilimdir. Tarihe bakışta asgari müştereke gerek vardır. O da tarihin bilim olan tarafıdır. Adamın biri, (İstanbul kuşatmasını büyütmeyelim) diye bir kitap yazabilir. Burada, Fatih Sultan Mehmet'i görmemek, bunu yok saymak mümkün mü? Bunları yok sayarken, bir takım kaynakları da bilmek zorundasın. Bazılarında, Osmanlı'ya karşı bir nefret görüyorsunuz. Bunları anlamak çok güç. Normal bir ülkede tartışılmayacak şeyler bizde tartışılıyor. Sevmeyebilirsin, fakat onu inkâr edemezsin. Şimdi, bazı soruları sormanın zamanı geldi? Osmanlı'nın kimliğini, ruhunu, tarihî misyonunu iyi öğrenebildik mi? Osmanlı Cihan Devleti'nin büyüklüğünü, önemini Türkiye'ye ve dünyaya tanıtıp anlattık mı? Türkiye Cumhuriyeti olarak, Osmanlı Devleti ve medeniyetine yeterince sahip çıktık mı? Yapmamız gerekenler, "geçmişimizden kaçmak, tarihimizden utanmak veya redd-i miras yapmak" değildir, Hatasıyla sevabıyla tarihimize yani Osmanlı'ya sahip çıkmak, Osmanlı'dan gerekli dersleri çıkararak Türkiye'mizin temellerini daha da güçlendirmek olmalıdır.
YAZI DİZİSİNDEN BAZI BÖLÜMLER
YARIN: HZ PEYGAMBER'İN BİR MUCİZESİ: İSTANBUL