Tam olarak yerini tariflemek istersem; Günümüzdeki Vezneciler Caddesi'nin başı ile Şehzadebaşı Camisi arasında kalan yeri anlatmış olurum. Adı, caddenin sağındaki Damat İbrahim Paşa Külliyesi'ne gelir sağlamak amacıyla inşa ettirilen dükkânların önündeki mermer sütunlu revaklardan gelir. Bu mermer sütunların zaman içinde istimlâkler ile yok olmasına rağmen, İstanbul halkı buraya daha uzun zaman Direklerarası demekten vazgeçmemişti. Ta Bizans döneminde bile burası büyük caddelerin kesiştiği yer olması bakımından sur içi İstanbul'unun önemli bir merkeziydi. Ayasofya'nın önlerinden başlayıp Şehzadebaşı'na gelen 'Meşe' adlı önemli bir yol burada biri Edirnekapı'ya, öteki Altın Kapı'ya uzanan iki ayrı cadde halinde uzayıp giderdi. Bu önemli kavşak noktasının adı Philadelphion'du o zamanlar. Burası, fetihten sonra da yıllarca önemini korumuştu. 1800'lü yılların sonlarına doğru da açılmaya başlanan çayhane, kahvehane, kıraathane, tiyatro ve eğlence yerleriyle kısa zamanda bir eğlence merkezi haline gelmişti.
Direklerarası yalnız geceleri tiyatro, meddah ya da karagöz seyretmeye gelen halkın rağbet ettiği bir eğlence merkezi değil, aynı zamanda dönemin entelektüel kesiminin de ilgi gösterdiği bir yer olmuştu. 1880'den sonra bu cadde üzerinde birkaç tiyatro binası yapılınca, oyuncular da izleyiciler de bu basık tavanlı, derme çatma iskemlelerin yan yana sıralandığı, sigara dumanıyla dolan eski mekânlardan kurtulmuşlardı.
Tiyatrolar tiyatrolar
Direklerarası'nda başlıca üç önemli tiyatro vardı: Ferah Tiyatrosu, onun karşısında da iki kat localarıyla Hasan ve Şevki efendilerin tiyatroları. Ferah Tiyatrosu'nda, uzun bir süre Osmanlı Dram Kumpanyası adı altında Mınakyan Kumpanyası oynamıştı. Oyunların hemen hepsi de o günlerin romantik melodramlarıydı. Hasan ve Şevki efendilerin tiyatrolarında ise önce esas oyun oynanır, sonra sıra kantolara, duettolara gelir ve Hasan ve Şevki Efendi'nin başrolü oynadıkları bir komediyle gece sona erdirilirdi. Nice tiyatro kuruluşları gurupları gelip geçmiştir bu alandan; Şems Tiyatrosu, Mınakyan Tiyatrosu, Abdürrezzak Tiyatrosu, Benliyan Kumpanyası gibi o günlerin önde gelen tiyatroları. Ve Turan Tiyatrosu, Felek Sineması, Hilâl Sineması, Meşrutiyet Tiyatrosu, Kagir Tiyatro, Sanayi- i Nefise Mektebi Tiyatrosu, Sahne-i Musiki-i Osmanî Tiyatrosu, Bizans Tiyatrosu, İstanbul Tiyatrosu, Küçük Kagir Tiyatro, Şark Tiyatrosu, Millet Tiyatrosu, Ferah Tiyatrosu, Malûl Gaziler Millet Tiyatrosu… Bu arada Fevziye Kıraathanesi de tadil edilmiş, önce Emperyal Tiyatro, sonra Millî Sinema adlarını almıştı. Bu tiyatro ve sinemaların hepsi elbette aynı zamanda faaliyet göstermemiş, yarım yüzyıldan fazla bir zamana yayılmışlardı. Sayıca bu kadar çok tiyatro ile sinemanın faaliyet gösterdiği böylesine renkli, böylesine önemli bir caddeye İstanbul'un Broadway'i denmezdi de ne denirdi!
Başta Kavuklu Hamdi (1841-1911), Abdürrezzak (1835-1914), Küçük İsmail (1854-1928), Naşit (1886-1943), Şevki ve Kel Hasan (1874-1929) gibi büyük halk oyuncuları. Bu sanatkârlar Direklerarası'ndaki kıraathanelerde seyirci karşısına çıkmış, kendilerini izleyenlerin gönüllerini fethedip burada gerçek birer şöhret sahibi olmuşlardı. Direklerarası aslında yalnız sinemaların, tiyatroların karşılıklı sıralandığı bir eğlence merkezi değildi. Bu cadde üzerinde kıraathane de vardı, eczane de, sucu da, manav da, fırın da vardı, fes kalıpçısı da. Kısacası Direklerarası, özellikle akşamdan başlayarak dolu dolu yaşanan, gelip geçeni hiç eksilmeyen, canlı, hareketli bir caddeydi. Öyle ki, sur içi İstanbul'unun Beyoğlu'suydu diyebilirdiniz Direklerarası'na. Ancak toplumun kendine has kültürünün yeni bir hayat tarzı için yetersiz kalmaya başlamasıyla birlikte, halk da Beyoğlu'na rağbet eder olmuştu. Böylece, sonunda Direklerarası da eski canlılık ve hareketliliğini kaybetmişti.
Yarın: Fatih, Şehzadebaşı, Laleli, Beyazıt…