''Ergenekon'' davasında tanık olarak dinlenilen emekli Astsubay Hüseyin Oğuz, ''Tarık Ümit olayı çözülürse, JİTEM ve MİT'in o dönemdeki ortak eylemleri ortaya çıkacaktır. Tarık Ümit, 'Ergenekon'un sonundan başına gelecek bir olaydır'' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, tanık olarak ifade veren Oğuz, 1990'lı yıllarda Güneydoğu Anadolu bölgesinde jandarma astsubay olarak görev yaptığını, daha sonra emekli olduğunu belirtti.
''Veli Küçük, hiç karşılaşmak istemediğim biri''
Oğuz, uzun yıllar terörle mücadele konusunda çalıştığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Eşref Bitlis ve ekibi ile Uğur Mumcu'nun nasıl katledildiğinin çözümü için buradayım. 1990'lı yıllar, karanlık yıllar. Terörle mücadelede 16 yıl çalıştım. Namuslu, şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının karanlık güçler tarafından nasıl yok edildiğini biliyorum. O dönemde kurulmuş JİTEM'in bünyesindeki C4 patlayıcıları, siyanür zehirleri biliyorum. Buradaki zanlılarla ilgili hiçbir ithamda bulunmadım. Ancak Veli Küçük, hiç karşılaşmak istemediğim biri. Acaba Yeşil'i tanıyor mu tanımıyor mu? Onu çok iyi biliyor. O PKK itirafçılarını nasıl sahte kimlikle bünyemize soktular, TSK'yı nasıl kirlettiler, bu konuda Veli Küçük'ü izaha çağırıyorum.''
Tarık Ümit'in kaçırılması
Oğuz, MİT ajanı Tarık Ümit'in 3 Mart 1995'te kaçırıldığını ve bu olayla ilgili kendisine dosya gönderen astsubay arkadaşının ''derin yapı'' tarafından öldürüldüğünü de öne sürerek, Ümit'in o dönem teslim edildiği ''Yeşil'' olarak bilinen JİTEM elemanı tarafından Marmaris'te tek kurşunla infaz edildiğini ileri sürdü.
Veli Küçük'ün Tarık Ümit'in kızı ve amcasının neden 24 saat gözaltında tutulduğuna cevap vermesi gerektiğini belirten Oğuz, ''Lice yakıldığı zaman oradaki tugay komutanı kimdi? Bahtiyar Aydın niçin katledildi, çıksın açıklasın. O karanlık yılları aydınlatmadan, burada hiçbir şeyi aydınlatamayız. Tarık Ümit olayı çözülürse, JİTEM ve MİT'in o dönemdeki ortak eylemleri ortaya çıkacaktır. Tarık Ümit, 'Ergenekon'un sonundan başına gelecek bir olaydır'' diye konuştu.
''Sorgu odasına girenin çıkması mümkün değildi''
Oğuz, gazeteci Uğur Mumcu'nun söylendiği gibi İran gizli servisi tarafından değil, bir kitabında Kürt sorunun şiddetle çözülemeyeceğini belirttiği için öldürüldüğünü savunarak, ''JİTEM'e 'çete' diyorum çünkü bence tam bir çetedir. Kurumlara leke vuran hainlerin sızdığı bir çetedir. Onlar faili meçhullere devam ediyorlardı'' dedi.
Mahkeme heyeti başkanı Hüseyin Özese'nin, ''JİTEM hakkında ne biliyorsunuz?'' diye sorduğu Oğuz, ''Terörle mücadele amacıyla jandarmanın bir unsuru olarak kurulmuş. PKK itirafçılarıyla korucuları bünyelerine katarak çete oldular. Eroin ve silah kaçakçılığı yaptılar. Yüksekova çetesi de JİTEM'in bir koluydu'' diye konuştu.
Özese'nin, ''JİTEM'de ilk etapta kimler görev aldı ve JİTEM'in yöntemi nasıldı?'' sorusu üzerine Oğuz, JİTEM'in Veli Küçük, Arif Doğan, Aytekin Özer ve Cem Ersever gibi kilit isimlerle, aynı ideolojiye sahip askerler tarafından kurulduğunu söyledi.
Oğuz, ''JİTEM'in sadece istihbarat yetkisi vardı. Adli yetkisi ve gözaltı yetkisi olamazdı. Elde ettikleri istihbaratla kafalarına göre sorgu odası yapıp, PKK'lı olsun olmasın kendilerine karşı olanları bertaraf edip, yok ediyorlardı. Oraya giren kurtulamıyordu. Girenin oradan çıkması mümkün değildi'' ifadelerini kullandı.
''Ha PKK ha JİTEM, hiç fark etmez''
PKK biterdi
''JİTEM, amaçları doğrultusunda çalışsa dağda bir PKK'lı bile kalmazdı'' diyen Oğuz, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Çünkü onların sınırsız istihbarat ödenekleri vardı. Parayı barda, pavyonda yiyorlardı. Polis bile onlara soru soramıyordu. Jandarma olarak öyle ödeneklerimiz yoktu. JİTEM, kendi binası veya arazide bir köprü altında sorgular ve infaz ederdi. Binası resmi kurumların dışındaydı. Yasa dışı eylemleri çok olduğu için resmi bina kullanmıyordu. Sıkıntı olmasın diye polis bölgesinden alınan vatandaş öldürülüp jandarma bölgesine atılıyordu. Böylece polis bulamazdı. JİTEM'dekiler sahte kimlik kullanırdı. Sürekli JİTEM kimlikleri taşıyorlardı. Ha PKK ha JİTEM, hiç fark etmez. Sahte kimlikli oldukları için adli makamlar, onların kimlik tespitini yapmakta çok sıkıntı çeker.''
Kazım Çillioğlu'nun öldürülmesiOğuz, başkan Özese'nin, ''Kazım Çillioğlu olayı hakkında bildiklerin neler?'' sorusu üzerine, Eşref Bitlis'in ekibinden olan Çillioğlu'nun Diyarbakır'dan Tunceli'ye tayininin çıktığını ve Eşref Bitlis'in Diyarbakır'a gideceği zaman onu da götürmek istediğini öne sürdü.
Oğuz, şöyle devam etti:
''Çillioğlu, annesinin hastalığı nedeniyle Diyarbakır'a gitmemişti. Böylece ölümden kurtulmuştu. O bölgede herkesin bildiği 'Yeşil' ve 2 kişi daha var. 1992'li yıllardan beri faili meçhul olayları bu üçlü yapıyordu. Çillioğlu, o bölgeye gittiği zaman, terörle mücadeleye zarar verdiği için faili meçhullere karşı çıkıyor. Tümgeneral İsmail Kuru, Çillioğlu'na baskı yapıyor. 'Yeşil' devamlı Tunceli Komutanlığına gelip gidiyor. Çillioğlu, bu yapıyı çözmek istiyordu. İşkenceyle öldürüldüğü duyumunu almıştım. Oraya gidip öğrenmek istediğimde görev arkadaşım bana, 'bu iş boyunu aşar' demişti. Olayın gerçek tanıklarını buldum. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'na gittim. Tanıklar bulmuştum ve dediklerim çıktı. İşkence görerek öldürüldüğü anlaşıldı. Daha sonra telefonlarım dinlenildi ve tehdit edildim. Savcılığa suç duyurusunda bulundum ama bir sonuç alamadım.''