Böyle iddiaları çok sık duyuyorsunuzdur. Herhangi bir şeyi zamanından, yaşandığı dönemden ayırarak, bugünün anlam ve değer yargılarıyla ele almak anakronizmdir, yani tarih yanlışlığı.
Antik Yunan'da köleler vardı, ama tarihe demokrasi olarak geçmiştir.
Köleliğin olduğu yerde demokrasi olur mu demek, demokrasiyi bugünkü tanım ve anlamıyla ele alıp, zaman ve zeminden koparmak demektir. Bir millet üzerine inşa edilen bugünün tanımıyla ulusdevlet olan Türkiye'deki Türklük anlayışıyla, çok milletli, çok etnisiteli emperyal bir imparatorluktaki Türklük anlayışının da aynı olacağını sanmak, öyle olmayınca da kulaktan dolma bilgilerle böylesine bir yargıya varmak tarih anlayışı olarak çocukçadır ve yanlıştır.
Osmanlının kuruluşundan 1472'ye kadar olan tarihini anlatan ve o dönemde yazılmış olan Aşıkpaşazâde Tarihi'nde Osmanlıdan defalarca Türk olarak söz edilmiştir.
Osmanlı Hanedanı da kendisinin Türk olduğu bilincini hep korumuştur. Osmanlı ve Türklük ilişkisi tarih içinde siyasi nedenlerle farklılıklar göstermiştir ve bu da çok doğaldır.
Bunun nasıl ve nedeni uzun ve teorik bir konu olduğu için girmeyelim ve somut bir örnek verelim.
Sultan II. Abdülhamid'in en sevdiği şeylerden birisi gece yatağına uzandıktan sonra araya konan paravanın ardından kendisine kitap okunmasıydı.
Okuyan kişi de genellikle süt kardeşi olan Esvapçıbaşı İsmet Efendi'ydi.
Sevdiği kitap türlerinin başında da polisiye gelirdi. Avrupa'da yayınlanan kitaplar hemen tercüme edilip hizmetine sunulurdu. Sultan "kafi" deyince ya da uykuya dalınca kitabı okuyan usulca odadan çıkar ve kapıyı kilitlerdi.
Kapının önündeki yer yataklarında bir harem ağası ve bir de Söğütlü Alayı mensubu bir er yatardı.
Yıldız Sarayı'nda sultanın korumalığını yapan Arnavut, Boşnak ve Arap taburları vardı.
Bunların içinde Abdülhamid en çok Arnavut tabur ve tüfekçilerine güvenirdi, sonra Boşnak ve Arap taburları gelirdi.
Bunlar bir anlamda dış korumaydı, saraya yapılacak bir baskını ve dolayısıyla sultanı korumakla görevliydiler. Ama bir başka bölük vardı ki sultan esas olarak en çok onlara güvenirdi. Ertuğrul Süvari Alayı ya da Söğütlü Maiyet Bölüğü denirdi. Buradaki erler, Söğüt, Bilecik ve Eskişehir civarından, eski Türk kabilelerinin çocuklarıydı.
Bunların hepsi mızraklı, fiziği düzgün, güçlü kuvvetli 200 askerdi.
Bunların başındaki subay da Abdülhamid'in yanındaki odada yatardı.
Bunlar o kadar gösterişli ve prestijliydiler ki, Ressam Fausto Zonaro, alayın Galata Köprüsü'nden geçişinin resmini yapmış ve Sultan Hamid'e hediye etmişti. Sultan da bu resmi sarayın duvarına astırmıştı.
Atlarda beyaz rengin daha az rastlanır olması ve beyaz atın diğer renklerdeki atlara göre daha soylu kabul edilmesi tarih boyunca bütün kültürlerde ve mitolojide beyaz atı daha kıymetli yapmıştır. İslam inancında Hz. Muhammed'in miraca çıkarken bindiği binek hayvanı olan Burak'ın renginin de beyaz olması Osmanlı Sultanları için kır atın ayrı bir yere konmasına neden olmuştur.
Atlara olan sevgisi bilinen Sultan Hamid'in dillere destan olan en sevdiği atı "Ferhan" da beyazdır. Dünyadaki en önemli kütüphanelerden birisi olan Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde söz ettiğimiz Söğütlü Alayı'nın fotoğrafları da vardır. Kütüphanede en değerli eserlerden birisi de özel bir bölümde saklanan "Sultan II. Abdülhamid Koleksiyonu"dur.
Abdülhamid tarafından 1893'te kütüphaneye hediye edilen bu koleksiyon, içinde 1819 adet fotoğraf bulunan 51 büyük boy albümden oluşuyor. Fotoğraflar, 1890-1893 arası Osmanlıya ait; eğitim, sağlık, şehir, askerlik kısacası her alana dair. Sultan Hamid de çok sevdiği, gurur duyduğu "öz hemşerilerim" dediği ve canını emanet ettiği alayının fotoğraflarını çektirip 15 tanesini ABD'ye yollamıştı.
* * *
SANCAK MARŞI
Ertuğrul'un ocağında uyandın
Şehitlerin kanlarıyla boyandın
Nice düşman kalesine uzandın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı
Çırpınarak dalgalanır kanadın
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı
Gölgende can vermek ister evlâdın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı
Ey şerefin, büyüklüğün fermanı
Ey kavgalar tarihinin destanı
Seni ister şu toprağın her yanı
Sensiz tütmez Osmanlı ocağı
Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı