İnsanın sadece gönül dünyasını Kerbela'ya dönüştürmediğini aynı zamanda tabiatı da Kerbela'ya dönüştürdüğünü ifade eden Görmez, şöyle konuştu:
"Ben Pursaklar nüfusuna kayıtlı bir vatandaşım. Pursaklar anlamı nereden geliyor Pursaklar, içerisinde her türlü orduyu saklayacak orman demektir. Kelimenin aslı 'pürsaklar'dır. Dolayısı ile bu orman alanlarına şimdi bakıyoruz az sayıda ağaç görüyoruz. Öncelikli amacımız insanın tabiatla olan ilişkisini yeniden gözden geçirmesini sağlamaktır. Tabiat insanların günahlarını taşıyamaz hale gelmeye başladı. Bizim yapıp ettiklerimizden dolayı tabiat bizi taşıyamaz hale gelmeye başladı. Biz sadece gönül dünyamızı Kerbela'ya dönüştürmedik. Biz içerisinde yaşadığımız tabiatı da Kerbela'ya dönüştürdük. Biz tabiatı o kadar hoyratça kullandık ki, sadece Allah'ın bize verdiği nimetleri yok etmekle kalmadık, bizden yüz yıllarca sonra dünyaya gelecek nesillerin nimetlerini de tüketmeye başladık. Onun için insanoğlu tabiatla ilişkisini yeniden gözden geçirmek durumundadır."
"MÜSLÜMAN BAL ARISI GİBİDİR"
Görmez, insanların her şeye müdahale eder hale geldiğini ve tabiatın mutlak sahibi gibi kendini görmeye başladığını vurguladı. İnsanın büyük bir tüketim hırsına girdiğini aktaran Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnsanoğlu kainatı ve tabiatı o kadar hoyratça kullandı ki, tabiatın dengesi bozuldu. Tabiatın Müslümanlığı da alt üst oldu. Yüce Peygamber Müslümanı bal arısına benzetti. Bal arısı hep güzel şeyleri yer. Ama biz arının Müslümanlığına da müdahale ettik, arının önüne şeker koyduk ve onun sahte bal üretmesini sağladık. Bu sadece bir örnektir.
Biz süte de müdahale ettik ve sahte süt üretmeye başladık. Dolayısı ile kainatın dengesini biz böyle bozduk. Ama İslam Peygamberi devam ediyor. Müslüman bal arısı gibidir. Hep güzel şeyler yer, hep güzel şeyler üretir, her yere konar ama hiçbir yeri ne kırar ne de döker. Her insan züccaciye dükkanına giren fil gibi tabiata girdi ve tabiata müdahale etti. Allah ile ilişkilerimiz bozulunca, tabiatla ilişkilerimizde bozuldu. İnsan büyük bir tüketim hırsına girdi. Büyük bir güç tutkusuna kapıldı ve yeryüzünün mutlak sahibi gibi hareket etti. Tabiatı Allah'ın ona verdiği bir emanet olarak görmeyip, tabiatın sahibi gibi hareket etmeye kalkıştı."
Kur'an-ı Kerim'in tabiatı Müslüman olarak tasfir ettiğine dikkati çeken Görmez, insanoğlunun tabiatla ilişkiye geçmesini sağlamayı sadece çevre gönüllülerine bırakmamak gerektiğini ve bu konuda diyanet camiasının öncü olması gerektiğini kaydetti.
Cuma namazına 20 milyon insanın camiye geldiğini hatırlatan Görmez, "Tabiat Allah'a teslim olmuş Müslümandır. Tabiat, ağaçlarıyla, ormanlarıyla, nehirleriyle, dağlarıyla, taşlarıyla Allah'ı tesbih ve secde eder" diye konuştu.
Görmez, insanoğlunun tabiatla ilişkiye geçmesini sağlamanın sadece çevre gönüllülerine bırakılmaması gerektiğini vurgulayarak, diyanet mensuplarının ve camilerde görev yapan din görevlilerinin de bu konuda öncü olması gerektiğini bildirdi.
Görmez, "Bu konuda hem kendileri örnek olmalı rehber olmalı hem de cuma günleri 20 milyon insanımız camilere geliyor onlara tabiatla ilişkilerin artırılması noktasına çokça durmalıyız. Onlara canlılara, hayvanlara karşı şefkatli ve merhametli olmayı çok daha fazla anlatmalıyız. Yüce dinimizin bütün kainata, can taşıyan bütün varlıklara karşı nasıl şefkat ve merhametle dolu olmamız gerektiğini, ortaya koyduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bunu insanlığa karşı anlatmada hala yetersiz olduğumuzu da açıkça ifade etmek istiyorum" değerlendirmesinde bulundu.
"İbadet sevgisi ile tabiat sevgisi karşı karşıya gelecek sevgiler değildir"
Üsküdar'da Validebağ Korusu'nun bitişiğindeki arsaya yapılması planlanan cami inşaatındaki olaylara da değinen Görmez, şunları söyledi:
"Birkaç gündür üzülerek İstanbul'un bir bölgesinde bir tartışmaya şahit oluyoruz. 800 metrekare üzerinde bir cami inşa edilecek. Bir tarafta mescit inşa etmek üzere insanlar görüyorsunuz, bir taraftan da ağaç sevgisi, 'ağaçlar kesilmesin' diye gösteri yapan insanlar görüyoruz. Her şeyden önce bu bize yakışmıyor. İbadet sevgisi ile tabiat sevgisi karşı karşıya gelecek sevgiler değildir. Biz gönül dünyamızın derinliklerinde halen sakladığımız öfkeleri, başka şekillerde ifade etmeliyiz. O öfkeleri, tabiat sevgisiyle ibadet sevgisi, tabiat sevgisiyle mabet sevgisi üzerinden ifade etmemeliyiz. Bu bize asla yakışmıyor. İslam Peygamberi buyuruyor ki, 'Yeryüzü bize mescit kılındı. Yeryüzünde gördüğünüz bütün ağaçlar, çiçekler tabiat ve yeryüzü bir mabet' dolayısı ile ibadet sevgisi ile mabet sevgisini karşı karşıya getirerek birbirimizi üzmek, birbirimize bu sevgiler üzerinden öfkemizi göstermeye kalkışmak bize yakışmıyor. Bunun da biran önce bitmesini sona ermesini diliyorum."