Bir gazetecinin Yunanistan'daki seçimleri "radikal sol" olarak nitelendirilen bir partinin kazandığını belirterek, bunun Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilere yansımasını sorması üzerine Arınç, "komşu"daki seçimlerden Syriza birinci çıktığını hatırlattı.
Aleksis Çipras'ın da bugün dini olmayan bir törenle Yunanistan'ın yeni başbakanı olarak göreve başladığını dile getiren Arınç, şunları söyledi:
"Bu vesileyle Türkiye'deki laiklere de iki cümle söyleyeyim: Ben de şimdi yeni farkına varıyorum ki Yunanistan laik olmayan bir ülkeymiş. Türkiye'de laiklik adına her zaman, her yerde, 'Bugün hava puslu' bile deseniz, 'Çok şükür laiklik var' diyenlerin komşumuz Yunanistan'da laikliğin olmadığından veya laikliği reddeden bir ülke olduklarından haberleri var mıydı bilmiyorum. Yani bir papazın önünde yapılması gereken merasimi, ateist olduğunu söyleyen bir başbakan, 'Ben böyle bir merasim istemiyorum' dediği için sadece basit bir toplantıyla görevine başlamış oldu. Dünya yıkılmadı, yani demokrasi açısından ben bunu olumlu görüyorum. Ama laikliği reddeden bir ülkede ilk defa bir başpiskopos olmadan göreve başlamak veya yemin etmenin sorun olacağı söyleniyordu. Görüyorsunuz ki demokrasi bu işleri sorun yapmadan yoluna devam ediyor."
Yunanistan'da güçlü ve istikrarlı bir hükümetin bir an önce kurulmasına yönelik isteklerini ifade eden Arınç, "Yeni kurulacak hükümetle de Türkiye'nin ilişkilerinin mutlaka işbirliğinin en güçlü olduğu noktada devam ettirmeye gayret edelim. Biz iç politika konusunda Yunanistan ile ilgili bir şey paylaşacak değiliz" diye konuştu.
Yunanistan'da halkın seçime gittiğini, bunun sonucunda geçmişte başbakanlık yapan insanların partisinin baraj altında kaldığını, aşırı sol, radikal partinin hükümet kuracak noktaya geldiğini anlatan Arınç, "Demokrasinin bir sonucudur, herkesin saygı duyması gerekir. Türkiye olarak bizi ilgilendiren şey: yeni hükümetle elbette en iyi ilişkileri kuracak noktada olmamız" diye konuştu.
"Tam anlamıyla teyit edilmiş değil"
Aynı gazetecinin "IŞİD'in Kobani'den (Ayn el-Arap) tamamen çıkarıldığına" yönelik iddialara ilişkin değerlendirmesini sorması üzerine Arınç, "Evet, haberler geliyor, bunlar henüz tam noktasıyla veyahut anlamıyla teyit edilmiş değil. Ancak son gelişmeler de IŞİD'ın direncinin kırıldığı ve Kobani'yi terk ettiği yolundaydı" karşılığını verdi. Arınç, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin bu konuda olumlu rolü olduğunu umarım unutmazlar. 'Biji serok Obama' diye bağıracaklarına Türkiye'nin de her konuda bu işgale karşı orada yaşayan insanlara nasıl destek ve yardımcı olduğunu umarım hatırlayanlar çıkar. Biz terör örgütlerinin elbette yenilmesini, mağlup edilmesini, bir yerlerden çekilmesini, masum halk üzerindeki etkisinin azalmasını, zayıflamasını, yok olmasını her zaman sevinçle karşılarız."
"Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması"
Arınç, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde Türkiye ile ilgili insan hakları incelemesi olacağını, bu sebeple Cenevre'ye gideceğini belirtti
Birleşmiş Milletler'in en önemli forumlarından biri olan İnsan Hakları Konseyi tarafından 2008 yılında faaliyete geçirilen Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması'nın, 4 yılda bir, üye ülkelerle ilgili sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla gözden geçirilen bir süreç olduğunu söyleyen Arınç, Türkiye'nin bu kapsamdaki ilk incelemesinin 2010'da yapıldığını ve o dönemde Türkiye'nin insan haklarından sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, tarafından temsil edildiğini anımsattı.
Arınç, ikinci turda bu kez insan haklarından sorumlu başbakan yardımcısı olarak kendisinin, beraberinde İçişleri, Adalet, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile İnsan Hakları Kurumu'ndan, Dışişleri Bakanlığının organizasyonunda, müsteşar ve müsteşar yardımcılarının katıldığı bir ekiple Türkiye'yi temsil edeceklerini bildirdi.
Toplantının 3 gün devam edeceğini, sonuç kararlarını birlikte alıp Türkiye'ye döneceklerini ifade eden Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"120 ülkenin Türkiye ile ilgili bu Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması'nda bizzat soru sormak suretiyle katılımcı olmak istendiğini öğrendik. Bu, Türkiye ile ilgili bir çalışmaya bu kadar yüksek sayıda ülkenin katılması bakımından da önemli görülüyor. Biz de şüphesiz çok dikkat çekici konularda, Türkiye'nin sorular ve cevaplar konusunda karşı karşıya kalacağı bu mekanizmaya güçlü bir şekilde hazırlandık. Biz ikinci tur görüşmelerin de Türkiye açısından başarılı olacağını düşünüyoruz."
Bakanlar Kurulu gündeminde öncelikli konular ile Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının bulunduğunu aktaran Arınç, TBMM gündemine girmesi gereken hususlarda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın bazı bilgiler sunduğunu anlattı. Arınç, "Bildiğiniz gibi bazı kanun tasarıları komisyonlarda görüşüldü. Genel Kurul gündemine gelmesini bekliyoruz. Bu ve önümüzdeki haftanın eğer kabul ederse TBMM Danışma Kurulu kararıyla bu görüşmelerin öncelikli olarak yapılması kabul edilmiş, arzu edilmiş oldu" diye konuştu.
Geçen toplantının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapıldığını anımsatan Arınç, orada, mutat olduğu üzere Bakanlar Kurulu toplantılarının pazartesi günleri Başbakanlıkta yapılmaya devam edileceğini söylediğini, o günden bu yana geçen sürede Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun İngiltere, Brüksel ve Davos ziyaretleri yaptığını, Davos'ta hem G-20 lideri sıfatıyla hem de Türkiye'yi temsilen önemli toplantılara katıldığını, toplantıda da bu konuda bilgiler sunduğunu ve genelde başarılı bir süreç olduğunu ifade ettiğini belirtti.
Arınç, toplantıda, yurt içinde yapılan ve kendisinin de iştirak ettiği bazı kongreler münasebetiyle kongre izlenimleri, teşkilat çalışmaları ve seçim öncesinde teşkilatların içinde bulunduğu sürecin, Bakanlar Kurulu üyelerinin kendi bölgeleriyle ilgili değerlendirmeleri de alınarak görüşüldüğünü bildirdi.
Bülent Arınç, AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır'ın Avrupa Komisyonu Raporu'na ilişkin bazı bilgiler verdiğini, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın gündemindeki konularla ilgili bazı bilgiler sunduğunu, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın da Bakanlar Kuruluna sunum yaptığını söyledi. Arınç, Avcı'nın sunumu üzerinde çalışılması ve gelecek bakanlar kurulunda tekrar görüşülmesi konusunda Başbakan Davutoğlu'nun talimatları olduğunu ifade etti.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, yurt dışındaki okulların dönüştürülmesiyle ilgili, "Ana hatları çizilmiş fakat detaylandırılmamış bir çalışmayla karşı karşıya kaldık. Bunu önümüzdeki Bakanlar Kurulu'nda olgunlaştıracağız" dedi.
PARALEL OKULLAR
Bir basın mensubunun, "yurt dışındaki Türk Okulları" ile ilgili düşünülen sistem değişikliğinin ne zamana kadar gerçekleşeceğiyle ilgili sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi:
"Sayın Milli Eğitim Bakanımız güzel bir sunum yaptı. Bunun zenginleştirilmesi ve olabilirliği konusunda hepimiz önümüzdeki Bakanlar Kurulu'na kadar detaylı bir inceleme yapacağız. Belki önümüzdeki hafta bu konuda yapılabilecek çalışmalarımızı sonuçlandırmış olacağız."
Arınç, yurt dışındaki okulların farklı açılardan ele alınması gereken bir konu olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Bir defa yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının katkısıyla açılmış okullar. Bunlar evet, 'cemaat okulları' olarak bilinirken, daha sonra Türkiye içerisindeki faaliyetlerinin 'Paralel Devlet Yapılanması' şekline dönüştüğünden hareketle yurt dışındakilerin de 'Türkiye aleyhinde çalışmalar yapıyor mu, bu konulardaki bilgiler nedir?' Bunlar da elbette bir potada toplandı ve bunun da ıslah edilmesi üzerinde karara varıldı. O karar da şudur; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın katkısıyla kurulmuş şirket şeklinde, dernek şeklinde veya Türkiye'den yönetilen ya da o ülkelerde ortaklıklar kurmak suretiyle açılan ticari amaçlı okullar var. Bunların her birine müdahale etmek hukuken mümkün değil. Yani biz hukuk içerisinde kalacağız. Biz kalmazsak o ülkelerin kendi yasaları var, onların hukuku içerisinde meseleye bakmamız lazım."
Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik ve sosyal olduğu kadar bir hukuk devleti olduğuna inandıklarını belirten Arınç, bu nedenle yapacakları çalışmanın hukuk devleti ilkesine uygun olacağını söyledi.
Arınç, söz konusu okullardan bazılarının şirket bünyesinde kurulduğuna ve bir şirkete zorla el konulmasının mümkün olmadığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Şirketlerin devralınması ya da satın alınması suretiyle bu okullardaki eğitim faaliyetlerinin devam etmesi düşünülebilir veya bunun dışındaki formüller de dikkate alınabilir. Ama biz meseleye üç boyutlu olarak bakıyoruz. Birincisi, mevcut okullarımızın kalitesinin artırılması. Bulundukları ülkelerdeki eğitimin daha nitelikli olması, öğretmenlerimizin daha nitelikli olması ve öğrencilerimizin daha iyi bir eğitim alması noktasında mevcut okullarımızın hem fiziki imkanlarının hem de eğitici imkanlarının yeniden desteklenmesi konusu. İkincisi, yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının farklı biçimlerde kurmuş oldukları ve devam eden okullarının faaliyetlerinin aynı şekilde mümkünse devralınması suretiyle devam ettirilmesi. Üçüncüsü de yeni açacağımız okullar. Bunu bir kanun ile hükümetten hükümete yapmak yerine bir vakıf kurmak suretiyle bu vakıf bünyesinde düşünüyoruz. Gönüllülük esasına dayanan eğitim hizmeti olarak düşünüyoruz. Ana hatları çizilmiş fakat detaylandırılmamış bir çalışmayla karşı karşıya kaldık. Bunu önümüzdeki Bakanlar Kurulu'nda olgunlaştıracağız."
"Yeni bir eğitim sistemi yoluna girebilir"
Başka bir gazetecinin, yurt dışındaki okullara yönelik çalışmayla, "bunlardan ne kadarının kapatılmasının" öngörüldüğüne ilişkin sorusuna Arınç, "Bizim oradaki okulları kapatmamız diye bir görevimiz yok, bir yetkimiz de yok. Bunu her hukuk bilgisi olan insan bilir" yanıtını verdi.
Söz konusu ülkeler ile yönetimlerle görüşmeler yapılabileceğini bildiren Arınç, "Bunlar zararlıysa ki ona inanıyorlar, o konularda dikkatleri çekilebilir. Mesela Gambiya veya Azerbaycan'daki okulların bu şekilde faaliyetten men edildiğini biliyoruz. Ama her ülkenin buna uyacağını düşünmemek lazım. Ayrıca, bir ticari şirket olarak bu işler yönetiliyorsa bunu bizim ancak devir, satın almak veya başka ortakla ilişkilendirmek şeklinde tavsiyelerimiz olabilir. Biz dünyada tek başımıza hüküm ferman olan bir devlet değiliz ki. Dünyada 160 ülkede bulunan bu okullara 'Hadi bakalım bunları kapatın, açın, şöyle yapın' diyecek bir noktada değiliz, bunu düşünmüyoruz. Hukuk neyi gerektiriyorsa bu okulların faaliyetlerinin Türkiye tarafından veya başka işverenler tarafından devralınması halinde yeni bir eğitim sistemi yoluna girebilir diye düşünüyoruz. Önümüzdeki Bakanlar Kurulu'nda bunu konuşacağız" diye konuştu.
"O arkadaşlarımıza söyleyecek hiçbir şeyimiz yok"
Arınç, bedelli askerlik uygulamasından 1 Ocak 1988'den sonra doğanların yararlanamamasıyla ilgili kamuoyunda tepkilerin oluştuğuyla ilgili soru üzerine de "Bundan bütün aylar istifade eder mantığını ben ilk defa hayretle duyuyor ve karşılıyorum" ifadesini kullandı.
Bedelli askerlik uygulamasına ��u ana kadar yaklaşık 125 bin kişinin başvurduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
"3 yıl önce çıkartılan kanunda 30 yaş esası alınmış ve 30 bin lira bedel takdir edilmişti. Buna karşı da Anayasa Mahkemesi'ne gidilmedi, eleştirilmedi, kanunlar uygulamaya geçti. Bu kanun uygulamaya geçti ve neredeyse 15 gün sonra bitecek. Yani her kanun çıkarken uygulamaya girdiği tarih, bir tarih olarak belirlenir. '31 Aralık' yerine '1 Ocak' diye belirlenmiştir. O arkadaşlarımıza söyleyecek hiçbir şeyimiz yok. Kanun yürürlükte ve süresi de bitmek üzeredir. 1 Ocak'tan sonra doğum günü olan kardeşlerimize sabır veya imkanları ne zaman elverirse askere koşa koşa gitmelerini tavsiye ediyorum."