EN CÖMERT ÜLKE: TÜRKİYE
23-24 Mayıs günlerinde İstanbul'da Birleşmiş Milletler himayesinde düzenlenecek Dünya İnsani Zirvesi, uzun yıllardır hissedilen bu tıkanıklığın aşılması, sistemin iyileştirilmesi ve daha etkin hale getirilmesi yönünde atılmış tarihi bir adımdır. Devlet ve hükümet başkanları ile küresel insani yardım sisteminin paydaşları, ilk kez bu zirve vesilesiyle aynı çatı altında buluşacak, soruna ortak çözüm arayacaklar. Türkiye ve İstanbul'un, bu tarihi zirveye ev sahipliği yapması tesadüf değildir. Tam tersine bu tercih bir hakkın iadesidir. Ülkemiz tarih boyunca savaşlardan, yıkımdan, sürgünden, zulümden kaçan ihtiyaç sahipleri için daima sığınılacak güvenli bir liman olmuştur. Bugün de Türkiye, 5 kıtada 140'ın üzerinde ülkeye yaptığı yıllık 6.4 milyar dolar insani yardımla, milli gelirine oranla dünyanın en cömert ülkesidir. Bizim yardım anlayışımızda asla karşımızdakini küçük görme, ona dikte etme, gizli ajandalar dayatma yoktur. Biz, rakamlar, raporlar ve parlak tanıtım görselleri yerine, sahadaki somut iyileşmeleri, insan hayatındaki değişimleri referans alıyoruz. Yardım kavramının işaret ettiği hiyerarşik ilişki biçimi yerine kalkınmada işbirliğini, koordinasyonu, ortak tecrübe aktarımı ve paylaşımını tercih ediyoruz. TİKA, AFAD, Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı ve sivil toplum kuruluşlarımızın hayata geçirdiği, "Türk Tipi Kalkınma Modeli", mevcut kalkınma diline ve mimarisine ciddi bir alternatif olmuştur. Somali ve Suriye krizlerinde sergilediğimiz tutum, ülkemizin insani ve kalkınma yardımı politikalarının da özünü oluşturuyor. 2011 Ağustos ayında Somali'yi beraberimde kalabalık bir heyetle ziyaret ettiğimde, bu ülke adeta unutulmuş, kaderine terk edilmişti. Kıtlık, kuraklık ve iç çatışmalar dolayısıyla "çökmüş devlet" olarak görülen Somali, hamdolsun aradan geçen 5 yılda, ülkemizin de katkılarıyla yeniden ayağa kalktı. Bugün Somali iç siyasi istikrar, güvenlik ve terörle mücadele alanlarında kat ettiği mesafeyle sadece Somali'lere değil, tüm bölgeye ilham veriyor.
MÜLTECİLERE KUCAK AÇTIK
Aynı şekilde ülke olarak, 6 yıldır Suriye'deki zulüm ve katliamlardan kaçan kardeşlerimize din, dil, ırk ve etnik köken ayrımı yapmadan kucak açıyoruz. 3 milyonun üzerinde Suriyeli ve Iraklı'yı misafir eden Türkiye, dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesidir. Bu misafirlerimizden sadece kamplarda kalanlar için kendi bütçemizden 10 milyar doların üzerinde harcama yaptık. Belediyelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın ve vatandaşlarımızın da, Suriyeli mağdurlar için en az bu kadarlık bir katkısı olduğu biliniyor. 600 bin kişinin hayatını kaybettiği, 13 milyon Suriyeli'nin göç etmek zorunda kaldığı bu büyük dram karşısında, maalesef uluslararası toplum başarılı bir imtihan veremedi. Suriye krizinin tüm yükü ve maliyeti, ülkemizin de aralarında olduğu birkaç komşu ülkeye havale edildi. Artık bu konuda herkesin elini taşın altına koyması ve adil bir yük paylaşımına gidilmesi gerektiğine inanıyoruz. Suriye krizinin çözümü için adım atılmadığı, sivilleri hedef alan saldırılara son verilmediği, terörden arındırılmış güvenli bölgeler tesis edilmediği müddetçe Suriyeli'lerin dramının sona ermeyeceği artık herkes tarafından görülmelidir. Şüphesiz bu konularda öncelikle adım atması gereken kurum, BM Güvenlik Konseyi'dir. Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin sahip olduğu veto hakkını, kendi çıkar ve politikalarını korumak yerine, Konsey'in asli görevi olan küresel barış, istikrar ve güvenlik ekseninde kullanmasını bekliyoruz.
İNSANİYET İÇİN GÜNDEM
Böylesi bir kritik bir dönemde icra edilecek İnsani Zirve sırasında katılımcı ülkeler, sistemi ihtiyaçlara cevap verecek şekilde dönüştürmek için "İnsaniyet İçin Gündem" çerçevesinde somut taahhütlerde bulunacaklar. Zirve'nin kaderini de yapılan taahhütlerin samimiyeti, verilen sözleri yerine getirmedeki kararlılık ile 125 milyon ihtiyaç sahibine vicdanlarımızda ayırabildiğimiz yerin büyüklüğü belirleyecektir. Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz: Bugün dünyamızda yaşanan pek çok sorunun temelinde maddi imkân kıtlığı değil, merhamet ve empati eksikliği vardır. Hem küresel vicdanı harekete geçirmeli, hem de yardım sisteminin aksayan yönlerini tamir etmeliyiz. Bu vesileyle ülkemize gelecek tüm liderlere ve katılımcılara şu önemli çağrıyı yapmak istiyorum: Gelin dünyanın dört bir yanında gözlerini ve gönüllerini bu Zirve'ye, bizlere kilitlemiş tüm mazlumların umutlarını yeşertelim; gelin 23-24 Mayıs'ta İstanbul'da daha huzurlu ve adil bir dünya için beraber adım atalım.