"Bizi 70 yıldır engellemeye çalışıyorsunuz"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Türkiye sürekli olarak siyasi istikrarsızlık üreten, darbe üreten ve en kötüsü de sürekli olarak kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir sistemle boş yere oyalanmıştır. Artık arkama dönüp acaba bir 60 darbesi mi olacak, acaba bir 71 mi olacak, acaba 8’de otururken başımıza bir 15 Temmuz mu gelecek diye bakmak istemiyorum.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :02 Mart 2017 , 00:00 Güncelleme Tarihi :02 Mart 2017 , 20:06
Bizi 70 yıldır engellemeye çalışıyorsunuz
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Türkiye sürekli olarak siyasi istikrarsızlık üreten, darbe üreten ve en kötüsü de sürekli olarak kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir sistemle boş yere oyalanmıştır. Artık arkama dönüp acaba bir 60 darbesi mi olacak, acaba bir 71 mi olacak, acaba 8'de otururken başımıza bir 15 Temmuz mu gelecek diye bakmak istemiyorum. Elbette ki biz Türkiye'yi taşımayan bu sistemden şikayetçiyiz. Bugün şikayetçi değiliz, yıllardan beri şikayetçiyiz" dedi.

İçişleri Bakanı Soylu, Gölbaşı'ndaki Vilayetler Evi'nde düzenlenen 103. Dönem Kaymakamlık Kura Çekim törenine katıldı. Törende yaptığı konuşmada Soylu, "Yıllardır uğraştığımız terör örgütleri, bizlere yine bu coğrafyanın bu coğrafyadaki birbirinden karışık planların, karanlık hesapların hediyesi olduğunu hepimiz biliyoruz. DEAŞ'ın ülkemizi hedef alan eylemleri de yine bu coğrafyanın kucağımızda bıraktığı sorunların önemlilerinden bir tanesidir. Ortadoğu'yu bir operasyon alanı veya bir çatışma alanı olarak kullanan Batı zihniyeti aslında dünyada önemli ve tehlikeli bir kutuplaşmayı da sürekli olarak körüklemektedir.

Dünya ölçeğinde artan, terör ve şiddet güvensizliği dünyanın her tarafına ihraç edilmektedir. Bombalar bir Bağdat'ta bir İstanbul'da bir Paris'te patlamaktadır. Ancak silah, petrol, para üçlemesinin cazibesi bu tehlikenin görülmesini ve akılların başa devşirilmesini maalesef ama maalesef engelleyememektedir. Filistin meselesi, İran devrimi, 1980'lerin başındaki İran, Irak savaşı sonrasında Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle yaşanan gelişmeler, 11 Eylül bahanesiyle Afganistan üzerinden Ortadoğu'ya yapılan müdahaleler, sonrasında Arap Baharı, Suriye'de çıkan iç savaş ve sanki gökten zembille inmiş gibi davranılan DEAŞ'ın ortaya çıkışı.

Batı dünyasının nasıl bir Ortadoğu tasviri olduğunun çok açık göstergesidir. Dikkat edin küçük bir zaman dilimi ama nasıl bir tasvirin ve nasıl bir karmaşıklığın ortasında bırakılmak istenen bir coğrafya. Böyle bir Ortadoğu tasviri olan küresel egemen güçlerin maalesef bir de Türkiye tasviri vardır. Bu bölgede güçlü, yöneten, kendi ayakları üzerinde duran, bölgede mazisinden gelen itibarını, kartvizitini kullanan, bu sayede yüzyıllardır birlikte yaşadığı hatta büyük ölçekte yönettiği Ortadoğu'ya yardım eden, çözüm üreten, irade ortaya koyan, kendi ekonomisini büyüten, yatırım ve altyapı hamlelerini gerçekleştiren, nüfus gücünü kullanabilen, geleceğe ait makro, büyük hedefler belirleyebilen güçlü bir Türkiye Batı'nın pek de arzu ettiği bir şey değildir" diye konuştu.

"MİLLİ İRADEYE DARBE ANAYASALARIYLA YILLARDIR BARİKAT KURULMUŞTUR"
Soylu, konuşmasına şöyle devam etti:
"İşte bunun için ülkemiz özellikle çok partili siyasi hayata geçip, millet iradesinin yönetime tam olarak yansımasından itibaren bir takım vesayet odaklarıyla mücadele etmek durumunda kalmıştır. 27 Mayıs 1960'la başlayan darbeler süreci 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat postmodern darbe ve 27 Nisan e-muhtırasından oluşan bir zincir yaşanmış bu zincir arkasında iki tane de darbe anayasası bırakmıştır. Türk demokrasisine ve milli iradeye darbe anayasalarıyla yıllardır barikat kurulmuştur. Türkiye özellikle 2002'den sonra bu sistemi zorlayarak yatırımlarını arttırdıkça ekonomisini enflasyon ve IMF boyunduruğundan kurtararak global krizlere dayanıklı hale getirdikçe Ortadoğu'da sesini yükseltip, burada oyun kurulmasına itiraz ettikçe ve en önemlisi kendi birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini tesis etmeye yönelik adımlar attıkça kapatma davası, gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, 7 Haziran sonrası tırmandırılan terör ve hadiseleri ve en sonunda 15 Temmuz darbe girişimi ve vesayet refleksleriyle karşı karşıya kalmıştır."

"BİZ SİZDEN SADECE KELİMELERLE İFADE EDİLMİŞ BİR KAYMAKAMLIK BEKLEMİYORUZ"
Kaymakam adaylarına seslenen Bakan Soylu, "İşiniz sadece kaymakamlık yapmak değildir. İşiniz bu ülkenin bağımsızlığının, hürriyetine, şu milletin, şu annelerinizin, babalarınızın, ailelerinizin dualarıyla beraber buradasınız. Bu ülke güzel bir ülkedir. Bu memleket güzel bir memlekettir. Dün Tunceli'deydim. Sizden şunu istiyoruz, Munzur akarken onunla konuşabiliyor musunuz? Onu hissedebiliyor musunuz? Dicle akarken, Kızılırmak, Yeşilırmak akarken, hafif takatiniz kesildiği an Ağrı Dağı'nın gücünden onun kudretinden etkilenip sırtınızı ona yaslayabiliyor musunuz? Bu topraklar öyle alelade topraklar değildir.

Üzerinde bugünlere kadar büyük mücadele yapılmış topraklardır. Bugünden sonra da büyük mücadele yapılacak topraklardır. Biz sizden sadece kelimelerle ifade edilmiş bir kaymakamlık beklemiyoruz. Biz sizden çocuklarımıza, o okullarda sadece öğretmenlerle karşı karşıya kalan bir gelecek verilmesini değil, bazen kaymakam ağabeyinin, amcasının ona dokunup ona bu coğrafyada nasıl ve ne şekilde yarına adım atmasını gösterebilecek bir anlayışı ifade etmeye çalışıyoruz.

Biz sizden sadece çerçevelenmiş, kanunlarla belirlenmiş bir kaymakamlıkta istiyor değiliz. Biz bambaşka talepleri o süreci bir şekilde sizden talep ediyoruz. Sadece biz talep etmiyoruz. Biliniz ki bu topraklarda var olan Ertuğrulgazi'den Orhangazi'ye kadar Osmangazi'den Fatih Sultan Mehmet Han'a kadar Yavuz Sultan Selim'e kadar Yıldırım Beyazıt'a kadar Kanuni'ye kadar, bu coğrafyada ne kadar bu coğrafyanın üzerinde emek dökmüş ve buranın nasıl bir coğrafya olduğunu bilen ve o anlayışla o istikameti bu topraklara veren insanlar varsa onların hepsi de sizden onu bekliyor. Yunus Emre dizeleriyle bekliyor. Karacaoğlan deyişleriyle bekliyor. Mevlana anlayışıyla ve Mevlana bütün dünyanın bugün eksik duyduğu o yüksek ruhu ortaya koyarak bekliyor. Hepimiz ama herkes bunu sizden beklemektedir" ifadelerini kullandı.

"Türkiye yaklaşık 70 yıldır sistematik olarak engellenmekte ve Ortadoğu ölçeğinde yönetilmeye çalışmaktadır"
"Göstermeye çalıştığım tablo şudur, bu fotoğraf şudur; Türkiye yaklaşık 70 yıldır sistematik olarak engellenmekte ve Ortadoğu ölçeğinde yönetilmeye çalışmaktadır" diyen Soylu, "Bu noktada şapkamızı önümüze koyup bir muhasebe yapmak durumundayız. Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden yaklaşık 100 yıla yakın bir zaman dilimi geçmiştir. Yine ayağımız bazen aksasa da bazen çelme takmalarla karşı karşıya kalsak da bugün 130 milyon dolarlık toplam dış ticaret hacminden yaklaşık 150 milyar dolar seviyelerine gelmiş bir ülkeyiz. Kişi başına gelir seviyemiz bugün 11 bin dolarlar seviyesinde. Aslında attığımız adımlar bütün bu çerçevelemeye rağmen çok önemli süreci ifade etmektedir. Ancak biz maalesef hala darbe anayasalarının rehabilitasyonuyla, sistemdeki vesayet açıklarının kapatılmasıyla uğraşıyoruz" açıklamasında bulundu.

"BİZ TÜRKİYE'Yİ TAŞIMAYAN BU SİSTEMDEN ŞİKAYETÇİYİZ"
Bakan Soylu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye sürekli olarak siyasi istikrarsızlık üreten, darbe üreten ve en kötüsü de sürekli olarak kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir sistemle boş yere oyalanmıştır. Ben de bu ülkenin bir insanıyım. Artık arkama dönüp acaba bir 60 darbesi mi olacak, acaba bir 71 mi olacak, acaba 8'de otururken başımıza bir 15 Temmuz mu gelecek diye bakmak istemiyorum. Çok net bugün İçişleri Bakanıyım, yarın değilim, bu ülkenin bir ferdiyim. Dünde bu ülkenin bir ferdiydim. Biz geleceğe bakmak istiyoruz. Geleceği şekillendirmek istiyoruz. Sadece bizim değil, bütün dünyada dini bizden olsun olmasın, dili bizden olsun olmasın, mağdur ve mazlum bütün insanların, fukaralığa düşmüş bütün insanların bu büyük merhamet ve şefkat medeniyetinin elini uzatmasını, güçlü ve ayakları üzerinde durmasını istiyoruz. Benim bireysel olarak da talebim budur, insan olarak da, fert olarak da talebimiz budur. Elbette ki biz Türkiye'yi taşımayan bu sistemden şikayetçiyiz. Bugün şikayetçi değiliz, yıllardan beri şikayetçiyiz. Çünkü 26 Mayıs'ı yaşayanlar, 27 Mayıs'ın olacağını hissedemediler. Açık ve net 11 Mart'ı yaşayanlar 12 Mart'ın olacağını hissedemediler, 11 Eylül günü yapılanların daha sonra darbe olgunlaşsın diye bekleyelim diyen insanlar tarafından getirildiğinde 11 Eylül'deki bu ülkeyi yönetenler 12 Eylül'ün olacağını hesap edemediler. Böyle bir şey beklemediler. Rahmetli Menderes darbeden bir veya iki gün önce 'benim askerim bana bunu yapmaz' dedi. 'Onlar beni severler bu millette onları sever' dedi. 1960'ta 15 Temmuz akşamı saat 20.00'da Çalışma Bakanlığında otururken ve Hakkarili gençlerle 200 tane pırıl pırıl geleceğe umutla bakan gençlerle sohbet eder ve Türkiye'nin hep birlikte yarınlarının ümidini ortaya koymaya çalışır neler yapmamız gerektiğini bir bir konuşurken hiçbirimizin aklına 15 Temmuz akşamı hain birilerinin bu ülkede bu ülkenin yarınlarını alt üst edebilecek ve bu aziz millete ve bu güzel insanlara 'sizi öldürmeye karar verdik' diyebilecek bir girişimle karşı karşıya kalabileceklerini hiç birimiz düşünmedi."