* Cenâb-ı Hakk'ın Kur'ân-ı Kerîm'de en çok zikrettiği farz ibadettir namaz. Dolayısıyla bir kişinin Müslüman olduğunun en bariz özelliği namazdır.
* Namaz, Hazret-i Âdem (a.s.)'den Efendimiz (s.a.s.)'e gelinceye kadar bütün peygamberlere verilmiş ve bütün ümmetlere farz kılınmıştır. Efendimiz (s.a.s.), namazın en güzel şekliyle kılınışını ümmetine tâlim eylemiştir.
* Namaz, zikirlerin en büyüğüdür. Namazın içerisinde hayatımızda yapabileceğimiz bütün zikirler ve fiiller cem olmuştur. Mesela; Allahu Teâlâ'yı tevhid, tesbih, hamdetme, şükretme, ululama övgü meth ü senâ hatta Peygamber (s.a.s.)'e salât ü selâm, iki rekat namazın içerisinde cem olmuştur. Ayrıca insanın ayakta duruşu, iki büklüm oluşu ve oturuşu olarak düşündüğümüzde namaz bir kişinin yaptığı ve yapabileceği bütün fiilleri içine alan bir ibadettir.
* Namaz; bu dünyada Allah'ı unutmadığına, ruhlar âleminde O'nunla konuşmanın lezzetine eriştiğine en önemli delil ve işarettir. Çünkü namaz bütün hayat gailesini, keşmekeşini; hırsla kazanmayı veya kaybetmeyi günde en az beş kere durdurup Hakk'ı unutmadığını ibadet ve zikirle göstermektir. Kul âdeta bu hareketiyle; "Ya Rabbi! Senin lûtfun ve ihsanınla huzuruna geldim, Seni zikrediyorum. Beni bana bırakma; ben diyebileceğim varlığım yokken Sen beni icad eyledin; bu dünyadan ayrılıp gittiğimde benim bildiklerimin ve beni bilenlerin kaybolup gideceğini biliyorum. Bir tek sen benim sahibimsin. İşte huzuruna geliyorum, mahrum eyleme ya Rabbi!" demiş olur.
* Namaz, bedenden ve candan infak etmektir. Zekât nasıl maldan ve paradan infak ederek maddî kazancımızı temizliyor ise namaz da bedenden infak edildiği için candan infak etmek ve cömertliktir, aynı zamanda kişiyi temizler. İnsan namazda kıbleye dönerek Kâbe'yle irtibat kurar; bu ibadeti yaparken yemek içmek ve başka yerlere bakmak gibi fiileri terkeder. Ayrıca namazda şehâdet eder. Böylece zekât, hac ve oruç ibadetlerinin hazırlığı veya özüdür namaz.
KULUN ALLAH TEALA'YA EN YAKIN OLDUGU AN: SECDE
* Secde, bütün herşeyin Allah'a ait olduğunu gönülden kabul etmek ve Allah'a yaklaşmak için kendi benliğini nokta haline getirip özde buluşmaktır.
* Kul, namazda ayakta iken 'elif' şeklini alır. Rükuya gittiğinde 'dal' harfi gibi olur. Secdedeyse 'mim-i Muhammed' olur. Yani 'mim' harfine benzer. Hepsini sırayla yanyana birleştirip okursanız "âdem" kelimesi ortaya çıkar.
* Hepimiz dualarımızın kabulü için fırsatlar kollarız. Değişik formüller ararız. Allah Teâlâ'ya isteklerimizin olması için yalvarırız, niyâz ederiz.
* Secde eden kul ile Allah arasında perde yoktur. Kişi secde esnasında Allah'a kul olmayı gönülden ister, dilindeki tesbihle onu zikreder. Ve Allah (c.c.) secde halindeki kulunun kalbine nazar eder, bütün hayırlı muradâtını, isteklerini o anda ona ihsan eder.
* Secde ile insan kendi içine döner. Dikkat edilirse kişi secde ettiğinde bütün a'zalarını ve vücudunu bir noktada ve en önemlisi yere koyar. Ayakla baş, dizle göz aynı hizadadır. Âdeta üzerinde dolaştığı yeryüzüne, Allah'a imânına şahidlik ettirir. Secde ettiğiniz mahallin yani zeminin sizin yüzünüze baktığını ve hatta bir objektif tutarmış gibi sizin fotoğrafınızı çektiğini farzedin. Efendimiz (s..a.s.), namaz kılınıp secde edilen yerlerin bizim imânımıza şehâdet edeceğini açıklamışlardır. Bu sebepten Efendimiz (s.a.s.)'in arkadaşları hep farklı yerlerde namaz kılmaya gayret ederlermiş.
* Secdenin güzelliğine erişmiş bir insan yeryüzünde zulüm edemez. Adımını atarken zemini delermiş gibi yürüyemez, kibirlenemez. Her şeyin emanet olduğunu farkeder, şımarıklık göstererek böbürlenemez.
* Secde bizi küçültüyor gibi görünse de aslında bizleri aziz bir insan olmayla yükseltir.
* * *
GÜNÜN YAZISI
NEREYE GİDİYORUZ?
Şöyle bir oturup düşünün dostlar; sakin, sessiz, kimsenin rahatsız etmeyeceği bir ortamda kendi içsel yolculuğunuzu bir düşünün! Evet, hepimiz için şu ân var ama bu âna ben nasıl geldim, bundan evvel ben neydim? İnsan geçmişini bilemezse şu an elindeki nimetlerin de farkına varamaz. Derinlemesine düşündüğünüzde içinizden size yol gösterecek bir ses yükselmeye başlar. "Sen bu âleme gelmezden evvel de bir yerde kayıtlıydın. O âlemin canlıları seni bilmezler, henüz tanımazlardı. Ama ruhlar âleminde sen mevcuttun. Hatta senin orada ismin bile vardı. Ruhlar âleminden bu âleme indirildin. Her şeyi hazırlanmış buldun. Evvelce senin kaydını tutan Kudret eli; senin anneni, babanı ve muhitini de hazırlamıştı. Sonra büyüdün; kendince akıl, kudret, sanat, mal sahibi oldun. Baktın ki hiçbir insana benzemiyorsun. Sen özel bir tasarımsın! Seni vareden Kudret, parmak ucundaki yazılıma kadar seni özel yaratmış. O Kudret'i içinde hissetmektesin; bir yandan da karşında ölüm denilen bir gerçek var. Dâima bir sevkiyat var; ruhlar âleminden rahimlere, rahimlerden dünyaya, dünyadan da kabir ve mezarlarla diğer âleme bir taksimat var. Her gün üç ayrı yerden ordular sevkedilmekte. Peki niçin geldin, bu kadar özenildin, her şeyinle seni bekleyen bir hayatı hazır buldun ve şimdi iki metrelik bir toprağa girip kaybolup, yokolup gidecek misin? Yokolup kaybolacak bir canlı için niye bu kadar özenilsin, niçin bu kadar ihtiyaçları gözetilsin." Ve içteki ses daha da şiddetlenerek kendi varlığını hissettirir. "Sen bu âleme gelmezden evvel nasıl ki ruh halini bilenler vardı ama buradakiler bilmiyordu işte aynı bunun gibi bu âlemden ayrıldığında da seni buradakiler bilmese bile orada seni karşılayacak ve senin karşı karşıya kalacağın bir ebedî hayat ve âlem var. İşte içinden bu sesi duyabilen kişiler, dinin insan kabul ettiği, ibadet edebilecek kişilerdir. Nereden gelip nereye gittiğini anlayan insan, kendisini âlemler içerisinde terbiye eden Hz. Allah ile konuşma hakkını, O'nunla sohbet ve söyleşme hakkını kazanır. Namaz, kendi yaradılış gayesini anlayan insanın Allah Teâlâ'yla konuşması ve buluşmasıdır.
* * *
GÖNÜL SAHİFESİ
Oniki imamdan İmam Zeynel Âbidin, ibadet etmeyi bilhassa gecelerini namazla geçirmeyi çok severmiş. Tarih kitapları Hazret-i İmam'ın gecede üçyüz rekat namaz kıldığını kaydetmektedir. Zaten dedesi Hz. Ali (r.a.) namazda şehid olmuş ve Efendimiz (s.a.s.) de son nefeslerini verirken; "İnsanlar namazlarını kıldılar mı?" diye sormaktan kendini alamamış. O güzel neslin evladı olarak Hazret- i İmam da namaza ve ibadete muhabbetle yaşamış. Zaten esas ismi Ali'dir. Lakabı Zeynel Âbidin'dir. Zeynel Âbidin, "ibadet edenlerin ziyneti" demektir. Hz. İmam Zeynel Âbidin abdest almak için kalktığında birkaç adım atar, sonra baygınlık geçirecekmiş gibi yere çöker, yığılırmış. Bu, etrafındaki dostlarının, Ehl-i Beyt'e sevgisi olan zâtların dikkatini çekmiş. Nihayetinde bir gün nazı geçen bir talebesi sormuş. - Efendim rahatsız mısınız? Bir hastalığınız mı var? Nice zamandır sizi abdest almaya kalkarken renginiz ruhsarınız kaçmış olarak görmekteyiz. Bunun üzerine Hz. İmam; "Abdest almaya kalktığım vakit, Rabbimin huzuruna duracağımı düşünerek heyecan ve neşeyle doğruluyorum. Fakat Rabbimin huzuruna çıkacağımın heybeti içimi öyle bir kuşatıyor ki, bir an takatim kesiliyor. Zikir ve tesbihle ancak abdest alıp namaza durabilecek kuvvet hissediyorum" buyurmuş.
* * *
AYET-i KERiME
* Elif. Lâm. Mîm.
* Kitap (Kur'ân); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
* Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
Bakara 1-3
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'in kırka yakın âyetinde namazla infakı beraber zikretmiştir. Hz. Mevlânâ, bu âyetin tefsirinde; "Namaz kılmayan, nekes yani cimri bir kişidir. Allah için bedeninden infak etmek istemez ve böylece kötü ahlâkın pençesine düşer." buyurmuştur.
* * *
Hz. İnsan'dan insana sesleniş
HADiS-i ŞERiF
* Namaz dinin direğidir.
Kenzü'l-irfan
Bir çatı desteksiz olmaz, bir çadır direksiz olmaz. Namazı terkeden bir kişinin dini ayakta durmaz.
* * *
SORDUM ÖĞRENDİM
* Farz namazları kaçırsak yani kazaya uğrasak bu namaz kaza edilip tekrar kılınabilir mi?
Evet, kılınabilir hatta kılmak icab eder. Namaz, bir nev'î kulluk borcudur. Farz namazın kazası farz, vâcib namazın kazası vâcib, hatta sünnet namazın kazası sünnettir. Kişiye yakışan, kaza namazlarını hesap edip bu namazları her gün muntazam şekilde kılmasıdır.
* * *
Ya Rabbi! Bizi güzel kullarından eyle, dâima Efendimiz (s.a.s.)'in nurlu ümmeti eyle.
Âmin
M. FATİH ÇITLAK