Mü'min olmanın bereketi huzurlu bir hayatın sırrı güzel ahlak

Kur'an-ı Kerim'in ve Efendimiz (s.a.s.)'in hedef olarak gösterdiği insanca yaşama şekli.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :14 Temmuz 2013
Mü’min olmanın bereketi huzurlu bir hayatın sırrı güzel ahlak
* İnsan yaratılış icabı diğer canlılarla birçok özellikte benzeşir. İnsanı canlı mahlûklardan ayıran en önemli vasıflardan biri de ahlaktır. Ahlak hafife alınacak bir mesele değildir. Kâinatta insanın etrafını bozmadan ve kendisi de dejenere olmadan yaşayabilmesi ve huzurlu olabilmesi ahlâkla mümkündür.

* Peki, nedir ahlâk? Yani biz ahlâklı, terbiyeli-terbiyesiz, edepliedepsiz dediğimizde acaba neyi kastederiz? Hemen hemen birçoğumuzun bu hükümleri vermesindeki en önemli rolü kendisine çirkin gelen yahut güzel gelen şeyleri değerlendirmesinden ibarettir. Hâlbuki iş bununla sınırlı değildir. Ahlâk Cenab-ı Hakk'ın insana lütfettiği insanca ve kul olarak takınması gereken ilahi bir elbisedir.

* İbadetler insana hem dünyada hem ahirette lazım olan güzel ahlâk neticelerini vermektedir. Kul, Allah Teâlâ'ya yaklaştıkça üzerindeki ahlâki güzellikler daha da belirgin bir hal alır. Kulların ve Hakk'ın rızasına kavuşan bu kişi dünya ve ahiret saadetine erişmiş olur. Eğer ibadetler yani namaz, oruç, sadaka, hayır ve hasenat insana güzel ahlâk olarak dönmüyor ise ya ibadette taatta bir eksiklik vardır ya yenilen lokmalara haram karışmış yahut ibadetlere başka niyetler karışmıştır.

* Allah için yapılan ibadetler zikir şükür ve güzellikler insanın kalbini yumuşatır, ruhunu kuvvetlendirir, kişiyi ulvi âlemlere yükseltir. İnsan böylece ahlâkı aramakla meşgul bile olmaz. Yaptığı ibadetlerde samimi ise güzel ahlâk onu bulur ve o insanın hayatına yerleşir. Ama bu aradaki geçişi sağlamak için çok ama çok önemli, mühim bir mesele vardır. O da Hazreti Muhammed (s.a.s.) Efendimiz'le ilmen, maddeten, kalben, ruhen, aklen buluşmaktır. Bu buluşmalardan birisi eksik kalırsa bir kıyafetteki eksik olan bölüm gibi sırıtır yahut insanın üzerine tam oturmaz. Güzel ahlâk Allah'ın kulu ve Efendimiz'in ümmeti olduğumuzun en önemli nişanesidir.

GÜZEL AHLâKIN VAZGEÇİLMEZ TEMEL UNSURU ANNE-BABAYA SAYGI
* Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak kendisine şirk koşulmamasını ve bunun ne kadar büyük bir günah olduğunu beyan ettikten sonra insan öldürmemeyi, anneye babaya asi olmamayı da zikreder. Anne babaya hürmetsizlik insanın yaratılış sırrındaki temelleri etkiler. Anne ve baba kişinin kendi seçtiği insanlar değildir. Allah tarafından tayin edilir. Dolayısıyla bu hukuku gözetmek aslında yaratılışla alakalı sorunları çözmeye yardımcı olur.

* Anne babanın çocuk üzerinde çok büyük hakları vardır. Tabi ki bir çocuğun da anne babanın üzerinde hakları bulunmaktadır. Fakat sırayla gidersek anne - baba, Allah Teâlâ'nın koruması altındadır. Akıl ve iman sahibi bir insan anne babasının duasını almaya ve onların rızasını kazanmaya gayret eder.

* Anne - baba çocuklarını Allah Teâlâ'nın inancına karşı olabilecek bir harekete yöneltmediği mühletçe sözleri ve istekleri dinen yerine getirilmesi gerektir. Büyükler şöyle der. Mesela baba veya anne "Ben şuraya gidip içki içeceğim" dese, çocuğundan kendisini götürmesini istese kişi bunu yapmakla mükellef değildir. Fakat orada falan saatte işinin bittiğini söyleyip, kendisini gelip almasını söylerse kişi bu sözü yere düşüremez itaat etmekle mükelleftir. Gene anne - baba Allah'ın haram kıldığı bir şeyi teklif edip, "Şayet bunu yapmazsan sana hakkımı haram ederim" derse bu sözün hiçbir hükmü yoktur. Çünkü "Hak, haram, helal" Allah'ın (c.c.) koyduğu ölçülerdir. Allah'ın razı olmadığı bir yerde bu ölçülerin gündeme getirilmesi kuru bir hileden ibarettir.

* Efendimiz (s.a.s.) annesi - babası yahut biri hayattayken cenneti kazanamayanın burnu yerde sürtülsün buyurarak ikazda bulunmuştur. Dolayısıyla kişiye ebeveynlerini hoşnut etmek, onlarla kırgınlık, küskünlük olmadan saygı çerçevesinde hareket etmek hem İslami hem de insani açıdan çok büyük bir sorumluluktur. Ayrıca unutulmamalıdır ki namaz kılan her mü'min muhakkak bu ibadet sırasında anne - babasına dua etmektedir. Cenab-ı Hak bizleri anne ve babalarını memnun eden ve rızayı şerifi kazanan kullarından eylesin.

* * *
GÜNÜN YAZISI
DUAYA DEVAM
Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, selamı üzerinize olsun kıymetli okurlarımız. Birçok kişiden hep aynı sorular geldiği için buradan bazı konulara açıklık getirmek elzem oldu. Duanın kabulü için en önemli şart samimiyettir. Gerçekten gönülden Allah Teâlâ'ya yalvarmak duanın kabulü için en önemli şartlardandır. Helal lokma duanın kabulü için bir başka şarttır. Ancak "Helal lokma nasip eyle Allah'ım" demek de bir dua değil midir? Hayatımızda ne yapmış olursak olalım şöyle bir dönüp bakalım, yaptığımız bütün işlerin temelinde muhakkak bir istek ve niyet vardır. Duanın kabulü için de ilk önce bunlar lazımdır. Kişi Allah Teâlâ'nın razı olduğu güzel bir insan olmak için samimiyetle yalvarır dua ederse muhakkak kendisine lütuf ve ihsan erişir. Cenab-ı Hak duaları asla reddetmez. Birkaç hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.s.) mealen: Kul ahirete gittiğinde güzel amellerinin yazılı bulunduğu kitabının çok kabarık olduğunu yahut cennet makamlarından birçok güzelliğe eriştirildiğini görünce şaşkınlıkla şöyle der. "Ya Rabbi ben bu kadar ibadet - taat yapmadım ki… Yüzlerce hac, binlerce insana hizmet etmiş, birçok yetime, dula hayır - hasenat yapmış gibi defterime hayırlar yazmışlar. Ben bunları yapmadım, acaba sebebi nedir?" der. Kula şöyle cevap verirler; "Sen bazı dualar etmiştin. Onlar dünyada sana verilseydi bir sıkıntıya uğrayacaktın yahut çok küçük şeylerle yetinmek zorunda kalacaktın. Dünyada neticesini göremediğin duaların şimdi sana bu büyük makamları kazandırdı." Başka bir hadis-i şerifte de kendisine şöyle denir. "Sen çok samimi bir şekilde hacca gitmek, ibadet - taat yapmak, daha çok hayır yapmak istemiştin. Gayret ettin, elinden geleni yaptın bunun bereketi olarak biz de sana niyet ettiğin fakat yapmaya kudret bulamadığın hayırları yazdık. Yapmışsın gibi muamele eyledik." denir. (devam edecek)

* * *
GÖNÜL SAHİFESİ
Hazreti Musa aleyhisselam bir gün Tur-i Sina'da, Rabbi ile kelamda iken Allah Celle: "Ya Musa! İster misin, cennetteki refikini yani arkadaşını, sana dünyada iken tanıtayım?" diyerek hitap eder. Musa Nebi de: "İsterim ya Rab" der. "Git filanca şehre, şu isimde, şu cisimde, şu mahalde bir kasap var. İşte o kasap, cennette seninle beraberdir. Kusurları çoktur ama anasına yaptığı hizmetten dolayı, anasının ona ettiği duayı kabul ettim. Ona bu mevkii, bu dereceyi layık gördüm. Anasının yaptığı dua ile bu mertebeye erdi. Cennette senin refikin oldu" der. Musa Nebi, o şehre varıp, kasabı bulur. Kendisini tanıtmaksızın Allah misafiri olduğunu söyler.
Kendisini bir akşamlık misafir etmesini rica eder. Kasap kabul eder. Kasap evine gelip kapıyı açar, Hazreti Musa'yı alır, evin en temiz odasına yerleştirir "Merhaba Allah misafiri, hoş geldin" der. Ve sonra ilave eder: "Ey Allah misafiri, beni hoş gör. Bana biraz müsaade et. Bizim evde senden evvel eski bir misafir daha var, onun hizmetini göreyim, sonra size hizmet ederim" der. Tavana bağlı bir salıncağı indirir, içinde eli, ayağı tutmaz ihtiyarlıktan oturamayacak derecede zayıf bir kadın vardır. Onun, emzikteki bir çocuk gibi altını temizler, getirdiği yiyeceklerden bir kısmı ile besler, elini öper, saçını koklar, tekrar yerine yatırır.
İhtiyar bir şeyler mırıldanır.
Kasap "Âmin" der. Hazreti Musa ihtiyarın sesini duyamaz.
Sonra gelir, Hazreti Musa'nın, hizmeti ile meşgul olur. Hazreti Musa kasaba sorar: "Bu ihtiyar kadın kimdir?" Kasap cevap verir: "Anamdır. Başımın tacı, gönlümün ilacıdır. Derdime derman, yarama merhemdir.
Misafirimdir, ona hizmet etmekten zevk duyarım." der. "Sana bir şeyler söyledi ben duyamadım, dua mı etti ?" diye sorunca: "Evet, her annenin evladına dua ettiği gibi dua etti, olacak şey değil ama ana bu, evladına layık görür" der. "Ne diye dua ediyor sana?" "Olacak şey değil, ben bir kasabım, günahkâr biriyim. Her gün bana 'Evladım, Allah seni Hazreti Musa ile cennete refik etsin' diye dua eder. Olacak iş mi bu?
Musa Nebi kim, ben kimim?" der. Hazreti Musa a.s.: "Müjde olsun sana, ey kasap kardeş, ananın duası kabul oldu. Ben Musa Peygamberim, sen de cennette benim refikimsin" der. Akil olana da bu kıssa kâfidir.

* * *
AYET-i KERiME
* Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)
Asr Sûresi

* * *
HADiS-i ŞERiF
* Mü'minlerin en mükemmeli, olgunu, ahlâk bakımından güzel olanlarıdır. Ve sizin hayırlınız hanımlarınıza iyi davrananlarınızdır.
Tirmizî
İman beraberinde güzel ahlâkı getirmelidir. İç âleminde çatışma yaşamayan ve hakikati bulmuş olan kişi bunu topluma da huzur, hizmet, doğruluk ve daha birçok güzel ahlâk olarak yansıtır, yansıtmalıdır

* * *
SORDUM ÖĞRENDİM
* Hanımlar muayyen günlerinde oruç, namaz yahut Kâbe'yi tavaf edebilirler mi?
Kur'an-ı Kerîm'deki ayetlerle ve o ayetlerin açıklaması şeklinde olan hadîs-i şeriflerde bu durumun mümkün olmadığı net bir şekilde ortaya konulmuştur. Çok net bir şekilde ortaya konulan bu mevzuyu tekrar tekrar gündeme getirmek aykırı bir şey söyleyerek gündemde kalma arzusudur.


M. FATİH ÇITLAK