Niye?
Romanları programa çıkarıyorum, hayatlarını inceleyip onlardan bi haber insanımıza tanıtmaya çabalıyorum diye...
Sulukule'ye, Lonca'ya, Selamsız'a, Dolapdere, Kuştepe, Hacıhüsrev'e kamera mikrofon soktukça kızgınların sayısı kızgınlığın dozajı arttıydı.
Şükür ki şunca yıl içinde toplumsal algı ta oralardan şimdinin hoş görülü hallerine ulaştı.
Ne değişti
Geçtiğimiz günlerde yapıldı gittim ama sağlık sorunlarım yüzünden yazamadıydım Beyoğlu Roman Festivali'ni. Oysa gururlanacağım tablolar gördüm orada.
Beyoğlu Belediyesi Romanların renkli dünyalarını ve sorunlarını gündeme taşımak amacıyla düzenlemişti festivali. Başkan Ahmet Misbah Demircan'ın bin gayretiyle harika bir etkinlik oldu hakçası. Başkanın ve onca Roman'ın yanına bir de bakan gelince tablo daha görkemli oldu, ben de kutladım onları.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın katılımı gerçekten de keyif vericiydi herkes adına.
Kimler yok ki
Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapıldı ve 4 gün sürdü. Uluslararası Gypsy Lore Society Konferansı da gerçekleşti o arada.
Başkan Demircan demişti ki:
'Savaş Abi. Romanların yaşadığı temel sorunlara karşı çoğulcu bir tartışma zemini ve farkındalık oluşturmayı hedefleyen Romanlar 2012 Beyoğlu etkinliğiyle, dünyanın en renkli göçebe topluluklarından biri olan Romanların yaşam tarzlarını, kültürlerini, sanatlarını, sorunlarını masaya yatırdık. Konferans için yurtdışından 160 akademisyen, uzman ve araştırmacı geldi. Toplam 78 oturumda 91 konuşmacı tebliğ sundu. Türkiye'den ve dünyadan önemli akademisyenlerle paneller tertipledi. Romanların yaşantılarını, hüzünlerini, mutluluklarını anlatan fotoğraf sergileri, belgesel gösterimleri ve Orhan Şanlıel'in şefliğinde, aralarında Kibariye, Serkan Çağrı, Ahırkapı Roman Orkestrası'nın olduğu Roman müziğinden oluşan konserler düzenlendi.'
Özel davet suskunluğum
Sonra hem Bakan Bozdağ hem Başkan Demircan hem de çeşitli Roman derneklerinin önderleriyle yapılan uzun hararetli bir özel toplantıya beni de davet ettiler.
Orada çok hoş şeyler dinledim ama gazeteci değil Roman dostu kadrosundan. İşte bu durum fazla kalem oynatmamı engelliyor. Yine de Roman kardeşlerime müjdeli bir tüyo vereyim:
' A be acuk sabredin. Çok sugar gelişmeler oluyor anacım.'
* * *
EVLERDEN İKİSİ
Setleri özlemişim. Genç ve başarılı yönetmen kardeşlerimden Bahadır İnce 'Sete gelsene bir gün abi' deyince gittim. Çünkü onun kurduğu dünya benim çocukluk dünyamın tam böğründe, Üsküdar'ın İmrahor içlerinde.
Orhan Kemal'in Evlerden Biri adlı eserini çekiyorlar, hayli de emek sarfediyorlar kuşkusuz.
Oradan oraya koşuşturan yapım ekibi elemanlarını, set görevlilerini, makyaj alan, replik hafızlayan, prova yapan oyuncuları, kılı titizce kırk yaran kostüm sanat uzmanlarını izlerken, hasretimi bir nebze olsun gideriyordum.
Bizi seçtiler
Dahası özellikle oyuncularla sohbet ederken, lafı hep o dediğim çocukluk günlerime getirip, anıların canlanmasına çanak tutuyordum.
Hemen ardımızda, az ötede Doğancılar ve artık yaşlanmış sayılan Şehir Tiyatrosu vardı.
Yapımını da, açılışını da dün gibi anımsıyorum.
Çocuk tiyatrosu bölümü için okul okul gezmişler, bizim tam da 5'inci, yani son sınıfta olduğumuz bir zamanda küçümen sınavlar yapmışlardı tiyotro görevlileri. Bunun sonucu, okulumdan ben de dahil 3 arkadaş kazanmıştık o sınavı.
Çığ düşen
Lakin, yoksul tiyatroculuğun cücüğünden gelen babam katiyen izin vermedi bana.
Bir diğer arkadaşımız Yalçın Gürbüz ise tiyatro değil müzikle iştigal etmesi gerektiğini düşünen ana babası tarafından engellendi. İyi ki de engellenmiş diyebilirim çünkü Yalçın, Barış Manço'nun ilk Kurtalan Ekspresi'nde super bir klavyeciydi istikbalinde. Kala kala Osman Görgen kalmıştı. O sadece çiftçi çocuğunu oynadığı Tom Savyer'in Maceraları piyesinde değil, ucu baş rollere kadar giden aktörlük serüveninde buldu kendini.
Ne elimdir ki, Osman'ı Şile'de denize, Yalçın'ı Gölcük'te depreme verdikti...
O eserin adı Evlerden Biri'ydi ya. Bu anlattıklarım da yine aynı mahallede, ölümün çığ gibi düştüğü evlerden ikisinin gerçek hikayesiydi...