Yani basımdan iki gün sonra!
E şimdi haberi vermeyelim mi?
Verelim de ne yazacağız? "Alain kentimize gelecek mısır yiyecek cek cak cek..." Asla olmaz! Bir gazeteci olanı yazmalıdır, ihtimalleri değil.
Dedik ve çocukları görevlendirdik. "Ünlü Aktör İstanbul'da!"
Sonrası malum yuvarlak atmasyonlar. 'Avrupa Asya arası köprü, şiş kebap, dansöz' filan diye bir şeyler uydurup yazdılar. Ek basıldı. Ama içim içimi yiyor.
Büyüklerimin anlattığı basın gafları tarihinin 1 numarası sürekli aklımda. Hani ünlü bir spor yazarımız, bir Avrupa takımının maç için İstanbul'a 'geldiğini' ballandırarak anlatmış, yazı baskıya gitmiş, gazete dağıtılmış. Ama ertesi sabah bakmışlar ki; Maç iptal, Almanlar gelemiyor!
Aynen bizde de öyle oldu.
Cumartesi günü bütün gazeteler Alain Delon'un İstanbul ziyaretini iptal ettiğini yazarken, Vatan ekleri onun şiş kebap hakkındaki düşünceleri yayınlanıyordu.
Neden yazdık bütün bunları?
Çünkü bu satırları okuduğunuz Perşembe günü, Türk sineması ustalarından Yılmaz Atadeniz'e saygı gecesi' yapılıp bitmiş olacak. Ama ben yazıyı şimdi yazmak zorundayım! Bunu itiraf edeyim dedim. Olur a yağmur boşanır, deprem olur, darbe olur, geceyi iptal ediverirler...
Aldım mikrofonu elime! ...Geceye ben de katıldım.
Burçak Evren, İrfan Atasoy, Safa Önal, Sevdağ Ferdağ, Sinan Çetin, Suzan Avcı, Süleyman Turan, Temel Gürsu gibi onun gönül dostları, ustamız hakkında duygularını ifade ettiler tek tek.
Mikrofon bana uzatıldığında, ben de bir Yeşilçam hikayesini aktardım Yılmaz Atadeniz'le ilgili. "Usta yönetmenin bir özelliği de eski 'Killing' serisi gibi fantastik filmlerin öncüsü olmasıdır.
Malumunuz Killing, tümüyle iskelet kıyafeti içinde bir anti kahramandır. Ama Atadeniz, 'Maskenin altına odunu koysanız oynatırsınız' diyenlere inat, dönemin en ünlülerinden Yıldırım Gencer'i oynatmıştı. O da ne şeker bir aktörse hiç yüzü görünmeden oynamayı kabul etmişti.
Konuşmama bir yudum su içmek için ara verdim ve devam ettim, mahalle düğününde mikrofonu kapan ve bırakmayan şarkıcı misali... "Sevgili konukları. O günlerde her şeyin taklidi yapılıyor malum. Atadeniz'in Killing serisi tutunca, furya da başlamış oldu.
İskelet kostümü bulan koştu Killing filmi yaptı, tabii onlar figüranları kullandılar.
İçlerinden birinin öyle bir hikayesi vardır ki, 'figüranı ne kadar baş rolde oynatsanız da, o makus talihini değiştiremeyeceğinin örneğidir.' Şimdi o figüranın ağzından dinliyoruz; Figüran Killing anlatıyor... 'Bir gün Yeşilçam kahvede oturuyorum. Prodüksiyon amiri geldi, kalk gidiyoruz baş rolde oynayacaksın dedi! Beni kandırmıyorsun değil mi dedim.
Yok vallahi, hatta 5 bin lira alacaksın dedi. O zamanlar jönlerin onca dayağını yiyorum filmlerde ama iki yüz elli lirayı zor alıyorum, düşünsene abi... Neyse, ne oynayacağım diye sordum.
Ben Killing olacakmışım. Biraz bozuldum tabi, adam biliyorsun baştan aşağı maskeli ama baş rol baş roldür dedim. Çekimler başladı ben atlıyorum zıplıyorum bir sürü kızla sevişiyorum. Derken filmin son sahnesini çekeceğiz, o gün de işin son günü. Karaköy köprüsüne gittik bütün set. Ben köprünün parmaklıklarına çıktım ve güzel bir balık atlayış yaptım.
Bir süre bekledim suyun içinde, çıkmıyorum çünkü kameranın beni görmemesi lazım. Köprü ayaklarına kadar su altından yüzdüm. Bekliyorum ki yönetmen, stop, Hüseyin çık desin. Uzun zaman ses gelmeyince çıktım, baktım köprüde kimse yok. Gitmişler abi.
Beni unutmuşlar. Düşünsene üzerimde kiling kıyafeti sırılsıklam, beş kuruş para yok. Ağlayarak Yeşilçam'a kadar yürümüşüm.
Biz figüranlara verilen değer bu işte. Baş rol de oynasan değişmiyor...' İnşallah benim makus talih değişir de, Yılmaz Atadeniz gecesi iptal olmaz.