Balkan ülkelerine yolunuz düştüğünde, kimisi harabe halinde, kimisi başka amaçlar için kullanılan ve bazıları da kilise haline getirilmiş çok sayıda cami, tekke, türbe ve kütüphane ile karşılaşırsınız .
1999'da Makedonya'nın Manastır şehrinde, eski bir camide 'nü' yani çıplak tablolar sergilendiğini görünce adeta çarpılmışa dönmüştük.
TİKA'nın Balkan ülkelerinde ciddi çalışmalar yaptığını ve birçok camiyi eski restore ettirdiğini biliyoruz. Teşekkürü hak eden bu çalışmaların gerek devletlerin tutumu ve gerekse başka sebeplerle yavaş yürüdüğünü de…
Altı çizilmesi gereken en önemli husus ise, kilise ve havralar konusunda çok hassas olanların, camiler söz konusu olduğunda cifte standart yoluna sapmaları. Ayasofya ile ilgili gelişmeler de bunun göstergesi.
Osmanlı bakiyesi topraklarda Türk mimari eserlerini araştıran Yüksek Mimar Mehmet Emin Yılmaz'ın tespitlerine göre, vaktiyle Osmanlı sınırlarında olan 18 ülkede cami, mescit, tekke, türbe gibi 329 eser kiliseye dönüştürülmüş.
Bunlardan bazıları şöyle: Bulgaristan'da 117, Hırvatistan'da 8, Kırım'da 6, Kosova'da 1, Ukrayna'da 2, Makedonya'da 3, Sırbistan'da 15, Gürcistan ve Azerbaycan'da 1'er, Bosna Hersek'te 3, Cezayir'de 3, Ermenistan'da 2, Moldova'da 4, Romanya'da 5 ve Macaristan'da da 23 cami kilise haline getirilmiş. Kiliseye çevrilen tekke, türbe ve hatta çeşme bile var…
Liste sadece Osmanlı bakiyesi topraklarla ilgili olduğundan, mesela İspanya'da olup bitenleri içermiyor.
Meselenin özü ise vaktiyle cami iken kilise haline getirilen mekanlarla alakalı ağızlarını bile açmayanların, Ayasofya'nın tekrar cami haline getirilmesi kararı üzerine yaygara koparmakta adeta birbirleriyle yarışmaları...
Sen de mi UNESCO?..
Siz hiç, kiliseye çevrilen cami, tekke ve türbelerden bahis açarak yarım ağızla da olsa kınayan herhangi bir yabancı devlet yöneticisi duydunuz mu?..
Hadi devletleri bir kenara koyalım. Ülkemizin de üyesi olduğu UNESCO ya da benzeri uluslararası kuruluşlardan kiliseye çevrilen camiler konusunda herhangi bir ses çıktığını hatırlıyor musunuz?..
Dışarıdan yapılan bir kısmı temkinli, bir kısmı iç kamuoylarını oyalamaya yönelik ve bazıları da hakikaten çizmeyi aşan açıklamaların, suya yazı yazmaktan bir farkı yok aslında. Ayasofya bizim iç meselemiz ve kimsenin karışmaya hakkı yok çünkü.
Karışmaya hakları olmaması bir yana, çok daha genişletilebilecek yukarıdaki listeye bakınca, bu konuda konuşmaya yüzlerinin olmaması gerektiği de anlaşılıyor zaten.
Türkiye'nin bugünü ve geleceği ile ilgili dikkat çekici düşünceleri olduğu söylenebilecek bazı ülkeler tarafından takınılan tavır, ilk dikkat edilmesi gereken husus.
Kendileri ile uyumlu olan, daha doğrusu söylediklerini yapan ülkelere karşı pozitif ayrımcılık yapmakta herhangi bir mahzur görmedikleri halde, Türkiye'ye karşı negatif ayrımcılık sınırlarını da aşacak bir şekilde sertleşiyorlar akıllarınca.
Bu tür açıklamaları bir kenara koysak bile, ülkemizin de üye olduğu bazı uluslararası kuruluşların sınırlarını çok zorlayan açıklamaları da sıradanlaştı adeta.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO), Ayasofya'nın cami olmasını sağlayan Cumhurbaşkanlığı kararının ardından, Dünya Kültür Mirası Komitesi'nde Ayasofya'nın korunma statüsünün gözden geçirileceği açıklaması, en azından pervasızlık.
Kendi ayaklarımız üzerinde durma kararlılığımızın arttığı bir dönemde, bizimle ilgili konularda pervasız açıklamalar yapanları ve tabii içeriden onlara destek olanları tanımamız, çok önemli…