Selçuk Ersoy'a yöneltilen sorular ve Ersoy'un yanıtları şöyle:
Kendinizden ve Çin'deki yaşamınızdan söz eder misiniz?
Merhaba ben Selçuk Ersoy. Yaklaşık 5 yıldır Çin'in Kunming şehrinde yaşıyorum. Dizi ve filmlerde oyunculuk yapıyorum, aynı zamanda müzisyenim. Hayatımı bu şekilde idame ettiriyorum.
Çin'de ilk vaka görüldüğünde, neler düşündünüz?
Virüs ilk çıktığında ben gece setindeyim. Tabi ki hiçbir şeyden haberimiz olmadı. Ertesi gün geç uyandım. Sokağa çıktığımda, benim dışımdaki herkesin maskesiz olduğunu gördüm, bu duruma anlam veremedim. Daha sonrasında haberlere baktığımda bir salgından bahsediyorlardı. Bu salgını ilk olarak kuş gribine veya domuz gribine benzettim. Sürü psikolojisiyle ben de koşup kendime bir maske aldım ve eve döndüm. Ertesi gün tekrar sokağa çıktım ve kimsenin olmadığını gördüm. İnsanlar maskeleri, doktorların, askerlerin veya dışarıda çalışmak zorunda olan vatandaşların kullanması gerektiğini düşünerek evlere kapandı. Sadece kendi sağlıkları için değil, birbirlerinin sağlıklarını düşünmek zorunda hissettiler. Sonrasında beni de setten aradılar ve bir sonraki emre kadar sete gelmememi söylediler, o an bunun normal bir durum olmadığını fark ettim ve uzun bir süre evlerde oturmamız gerektiğini anladım.
Salgının ilk günlerinde, devlet önlemleri ne düzeydeydi?
Hükümet, tedbir konusunda geç kalmadı. Çok hızlı bir şekilde Wuhan'ın liderini değiştirdiler. 2003 yılında yaşanan Sars salgınında etkili olan deneyimli liderler göreve getirildi. Sosyal medyada, insanların neden eve kapandığını anlamayan yorumlar gördüm. Düşünsenize virüs, 1.4 milyarlık bir ülkede, sadece 80 bin kişiye bulaştı, bunların içinde 3 bin kişi yaşamını yitirdi. İtalya'nın durumuna baktığımızda, Çin'in bu virüsü ciddiye almış olduğunu görüyoruz.
Hükümetin önlemlerinden söz eder misiniz?
Biliyorsunuz, bu ülkeyi komünist parti yönetiyor, bu nedenle halkla iç içe bir parti. Düşünebiliyor musunuz ben bir yabancıyım burada ve gelip bana fikrimi sordular, ''Sizce ne yapmamız gerekiyor?'' dediler...
Çin, aslında çok disiplinli yürüttü bu işi. Bu işin temeli disiplin!
Kamu ağırlıklı yönetildi. Her şeyi kamu ağırlıklı yaptılar. İnsanların elektrik ve su faturaları daha az geldi. Koronavirüsün tedavisi ücretsiz yapıldı, doktorların maaşları iki katına çıkarıldı. Şimdi baktığımızda, Wuhan'da 3-4 gündür yeni bir hasta çıkmadı. Yakında Wuhan, dünyanın en güvenli yeri haline gelecek.
Ölüm oranlarının binleri aştığı ülkede, defin işlemlerinin nasıl yapıldığına dair bir bilginiz var mı?
Çin'de yaklaşık 3 bin insan hayatını kaybetti. Ölen insanlar, krematoryum tekniğiyle defnedildi. İnsanların bedenleri bir kutuya koyularak yakıldı. Defin işlemleri yine bu şekilde devam etti. Ekstra bir önleme gerek kalmadı diyebilirim.
Hastanelerde durum nasıldı?
Hastaneler, özellikle Wuhan'da çok doluydu. Çünkü devlet buna hazırlıklı değildi ama yaklaşık 10 gün içerisinde iki tane hastane inşa ettiler. Bu bir rekordur. İnsanlar, grip veya baş ağrısı gibi küçük şikayetler yüzünden hastaneye gitmediler. Hatta ciddi bir rahatsızlığı olan insanlar bile, evde kalmayı tercih ettiler.
Halkın motivasyonu nasıldı?
Halkın motivasyonu gayet iyiydi. İnsanlar balkonlara çıkıp ''Dayan Wuhan'' gibi sloganlar attılar. Türkiye'nin, sağlık çalışanları için camlara çıkıp alkış yapmasına benzeyen durumlar oldu. Her şeyden önce İnsanlar birbirlerine inandılar.
Karantina günlerinde neler düşündünüz, karamsarlığa kapıldığınız oluyor muydu?
İlk günlerde karamsardım. Çünkü sokağa çıkamıyorsunuz, özgürlüğünüz yok, özgürlüğünüz kendiniz tarafından elinizden alınıyor gibi bir şey. Gurbetçiler beni anlar, başka bir ülkede yaşadığınızda o ülkenin polisi ve askeri korkunç gelir insana. Bir gün beni karakoldan aradılar. Polis, bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Hatta ilk etapta inanmadım, 'Acaba biri beni kandırıyor mu?' dedim. Ciddi ciddi polis bize sebze-meyve alışverişi yaptı, getirdiler kapının önüne koydular. Kendimi o an inanılmaz rahat hissettim. Bu durumu atlatabileceğimizi anladım.
Dışarıya çıkmak için belirli günler mi vardı?
Her aileden sadece bir kişi çıkabilirdi. Haftada 2 veya 3 günde bir çıkmalarına izin vardı. Market ve eczanelere gittiğimizde çok fazla insan bulamıyorduk. Giriş ve çıkışlarda ateşimizi ölçüyorlardı. Bunu dışında bir de 'WeChat' diye bir uygulama var, bu uygulama Çin'de en çok kullanılan uygulama diyebilirim. Bu uygulamada qr kodu vardı, her gittiğimizde o kodu okutuyorduk. Böylelikle devlet bizim nerede olduğumuzu, ne kadar kaldığımızı görebiliyordu. Bunu yapıyorlardı çünkü virüsü kapmam halinde, nerede ne kadar kaldığımı, nerelere uğradığımı görmeleri gerekiyordu.
Virüsün Türkiye'ye de gelebileceğini hiç düşünmüş müydünüz?
Ben virüsün Türkiye'ye geleceğinden emindim. Hatta dünyaya yayılacağından emindim. Çünkü virüsün 14 gün kuluçka süresi var ve bu süreçte kimin hasta olup olmadığını anlayamıyorsunuz.
Türk halkına bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evden çıkmayın! Kesinlikle evden çıkmayın! Sağlıklı olabilirsiniz, bağışıklık sisteminiz de iyi olabilir. Ama bu hastalık sadece size bulaşmakla kalmıyor. Siz evinizden çıkarsanız, küçük bir çocuğun vebalini de alabilirsiniz, sizin yüzünüzden küçük bir çocuğa da bulaşabilir. Siz o virüsü kaptığınızda, başka birine de verebilirsiniz. Kelebek etkisi gibi... Dışarı çıktığınızda, başka insanların hayatını da riske atıyorsunuz. Bu hastalığı atlatmanın tek yolu karantina...
Karantina sürecinde sosyal hayata dair en çok özlediğiniz şey neydi?
Karantina sürecinde en çok özlediğim şey, arkadaşlarımı görmek ve bir göl kenarında yürümek oldu.
İnsan özgürlüğün değerini kaybedince anlıyor. 'Keşke şunu yapabilsem' dediğim çok an oldu. Bu durumu siz de yaşayacaksınız ama bilmeniz gereken tek şey şu, ''Sokağa çıkmayın!'' Siz sokağa çıktıkça bu süreci uzatacaksınız.
Bu süreç size ne öğretti?
Bu süreç bana sabretmeyi öğretti. Özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu ve yardımlaşmayı öğretti. Bu çok önemli...