Havalimanına ulaştığımda ilk kontrol noktası oldukça ürkütücüydü. Polis gitmişti, askerlerin de neredeyse tamamı çekilmişti. Sadece özel havalimanı güvenliği vardı, onlar da çantaları kontrol ediyordu. Vizem olmadığından geri döndürülmekten korkuyordum ama geri dönemezdim.
KADINLAR, ERKEKLER VE AĞLAYAN BEBEKLER…
Dış hatlar terminaline ulaştığımda gördüğüm şeyle şoke oldum ve umutsuzluğa kapıldım. İçeride binlerce insan vardı: Kadınlar, erkekler ve ağlayan bebekler... Ne yapacakları konusunda tereddütteydiler. Taliban geliyor diye korkuyorlardı. Aralarında yabancıların da bulunduğu bütün bu insanlar ne olacağını bilmeden havalimanına gitmişlerdi.
Etrafımdaki insanlar binebilecekleri bir uçak olmadığını fark ettikçe paniğe kapılıyordu. Biletlerini almış olanlarda bile, uçakların havalanıp havalanmayacağına dair bir belirsizlik hakimdi.
İnsanlar korkuyorlardı. Bu ortamda havalimanına zarar vermeye başladılar. Camları ve bilet gişelerini kırdılar. O noktadan sonra durum gittikçe kötüleşti. Ben de panik içindeydim ama bir köşeye saklanmayı başardım.
TÜRKİYE'YE GİDEN UÇAK O SIRADA HAVALANDI
Pencereden dışarı gözümü çevirdiğimde, Türkiye'ye doğru hareket etmeye çalışan bir uçağın etrafında yaşananlara şahit oldum. İnsanlar uçağa doğru akıyor, merdivenlere asılarak tırmanmaya çalışıyordu. Uçağın kapasitesi dolmuştu. Görevliler havalanabilmek için insanları merdivenlerden indirmeye çalışıyordu. Uçağa binmeye çalışanların bağırışları havalimanının içinden duyuluyordu. "Gitmek istiyoruz, yoksa öleceğiz" diye bağırdı biri. Ben korku içinde bekliyor, izliyor ve kaderimin ne olacağını düşünüyordum.
Akşam saat 8.30-9 sularında birileri bağırarak Taliban'ın havalimanının içine girdiğini söyledi. İnsanlar çığlık atmaya ve dışarı piste doğru koşmaya başladı. Havalimanında tam bir kaos yaşanıyordu, durumu kontrol edecek kimse yoktu. Ben sürekli Taliban'ın geldiğini düşünüyordum.
"SÜREKLİ SİLAH SESLERİ DUYUYORDUK"
Etrafımdaki herkes korku içinde dualar ediyordu. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Almanya'daki arkadaşımı tekrar aradım. Almanların tahliyelere ancak ertesi gün başlayabileceğini söyledi. Bu korkunç bir haberdi ve bir sonraki adımda ne yapacağıma karar vermem gerektiğini biliyordum.
Amerikan askerlerinin küçük bir grup insanı pistin askeri bölümüne yönlendirdiğini gördüm. Askerlerden bir tanesi bir grup yabancıya, "Burası Amerikan toprağı, Taliban buraya gelmeyecek" diyordu. Çok kalabalık bir toplulukla birlikte bende onların peşinden koşmaya başladım. Sürekli silah sesleri duyuyorduk ve bu sesler çok yakından geliyor gibiydi.
Birkaç saniyeliğine zaman durdu zannettim. Tek duyduğum şey Amerikalıların "Haydi, haydi, haydi!" sözleriydi.
PİLOTLAR "LÜTFEN İNİN" DİYORDU
Bir grup insanın bir uçağa doğru aktığını gördüm ve ben de peşlerinden gittim. O sırada tek yapabileceğim şey buydu. Aceleyle uçağa bindirildim. İçeride yüzlerce kişi vardı. Oturmak mümkün değildi, herkes ayakta duruyordu. İnsanlar birbirlerine ve çocuklarına tutunuyordu. Nefes alamadım...
Amerikalı pilotlar uçakta çok fazla insan olduğunu bu nedenle kalkmanın imkânsız olduğunu haykırıyorlardı. İçlerinden biri "Lütfen inin, lütfen inin" diye bağırdı. Sonra askerler gelip insanları ön ve arka kapılardan dışarı çıkarmaya başladı. Biz orta bloktaydık.
Kaotik, rahatsız ve stresli bir ortam vardı. İnsanlar itişip duruyorlardı, içeride hava kalmamıştı. Bütün yaşananlar umutsuzluk verici, üzücü ve korkutucuydu. Etrafıma baktığımda kucaklarında yeni doğmuş bebekleriyle anneleri gördüm ve kendimi çok suçlu hissettim. Uçaktan inmeye karar verdim.
UÇAK BİR ANDA HAVALANDI
Ama kapıya doğru ilerlerken Amerikan askerlerinin zırhlı araçlarla uçağın etrafında turladığını gördüm. Askerlerden biri bana yerimde kalmamı söyledi çünkü uçağın etrafında bazı tehditler tespit edilmişti. Böylece 20 dakika daha geçti.
Sonra bir anda Amerikalılar kapının civarında dolananlara uçağa binmelerini söyledi. Ben de onlardan biriydim. Bu tek şansımızdı. Apar topar uçağa bindik ve kapıları kapattılar.
Dışarıyı göremiyordum çünkü pencere yoktu ama kafamda dışarıda çatışmaların başladığını düşünüyordum. Uçak bir saat standby konumunda kaldı. O süre boyunca aklımdan bundan sonra olabilecek senaryolar geçiyordu.
Sonra bir anda uyarı bile yapılmadan uçak hareket etmeye başladı. Uçuşa geçtik. Havalandık...
Pistteki insan kalabalığı uydu görüntülerine bile yansıdı.
HAVASIZ SUSUZ SAATLER GEÇTİ VE SONUNDA…
En mutlu anlardan biriydi. Herkes alkışlıyor ve tezahürat yapıyordu. Havalanma kararını veren Amerikalı pilot övülüyordu. İnsanlarda "Bu uçak gelmeseydi ölecektik" hissiyatı hakimdi. O derece mutluyduk.
Uçuş oldukça zorlu geçti. İçeride birçok bebek vardı. Anne babalar üzerlerine basılmasın diye bebekleri kafalarının üzerinde tutmaya çalışıyordu. Saatler boyunca yiyecek, su, hatta nefes alacak bir boşluk olmadan uçtuk.