Tekin, 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan bir çocuğun 18 yaşına geldiği varsayıldığında yaklaşık 160 bin saat civarında yaşamış olduğunu, bu 160 bin saatin de 10 bin, 11 bin saat civarında kısmını okulda geçirdiğini dile getirerek, çocuğun onun dışındaki zamanını ise toplumun diğer kesimleri ve ailesiyle beraber geçirdiğini belirtti.
O zaman çocukların eğitim öğretim süreçlerinde öğretmenler kadar devreye alınması gereken diğer aktörlerin de olduğuna dikkati çeken Tekin, bu anlamda üniversitelerle yapılan işbirliğinin çok anlamlı olduğunu söyledi.
"ÇOCUKLARIMIZLA BERABER BİZ DE DİJİTAL BAĞIMLILIKLARIMIZDAN KURTULALIM"
Tekin, şöyle dedi:
"Bu yıl aileleri de işin içine katacak bir dizi etkinliği hayata geçiriyoruz ve diyoruz ki; mesela çocuklarımızın okuma alışkanlıklarının zayıf olduğunu düşünüyorsak, gelin hep beraber evimizde çocuklarımıza örnek olalım, öğretmenlerimizin işini kolaylaştıralım. Çocuklarımızla akşamları kitap okuma saatleri yapalım. 'Çocuklarımız kafasını cep telefonundan, bilgisayardan ya da televizyondan almıyor.' diyorsanız çocuklarımız eve geldiğinde dijital bağımlılık örneği olarak kabul edilecek davranışların içerisine girmeyelim. Çocuklarımızla beraber biz de dijital bağımlılıklarımızdan kurtulalım."
Rektörü ve İlahiyat Fakültesi dekanını bu çalıştay için tebrik ettiğini dile getiren Tekin, Anadolu illerinde böyle bir çalıştayı gelenekselleştirmenin çok kolay olmadığını, bunun devam etmesini dilediklerini belirtti.
Çalıştayın düzenlenmesinde kamu kurumlarının desteğinin de önemine işaret eden Tekin, çalıştayda "Türkiye'nin maarif modeli" ile ilgili bir oturum olduğunu gördüğünü, bunun için de ayrıca teşekkür ettiğini kaydetti.
LÜBNAN'DAKİ SALDIRIYA DİKKAT ÇEKTİ
Dünyanın gelecekteki önemli problemlerden birinin duygusal ve manevi sorunlar olacağına inandığını söyleyen Tekin, şöyle konuştu:
"Lübnan'da İsrail'in yaşattığı siber saldırılar neticesinde inanıyorum ki; birçok insan cep telefonlarıyla arasında güven ilişkisi geliştirecekler ve psikolojik olarak bundan etkilenecekler. Herkes artık cep telefonlarına kuşku ile bakacak. Bu ve benzeri, ilerleyen dönemlerde farklı toplumsal ilişkilerimizden kaynaklanan manevi ve duygusal kaos iklimi yaşayacağımızı tahmin ediyorum. Ve bunun insanlık için ciddi bir felakete sebep olacağını tahmin ediyorum. O yüzden bu tür kaos ortamıyla mücadele etmek için maneviyatı da güçlü bireyler yetiştirmek gerektiğine inanıyorum. Psikolojik olarak iyi desteklenmiş, manevi olarak iyi yetişmiş bireylerin önümüzdeki dönemde dünyada yaşanacak kaoslardan daha az etkileneceğine inanıyorum."
"MİLLİ VE MANEVİ AÇIDAN GÜÇLÜ, ERDEMLİ BİREYLER YETİŞTİRMEK İSTİYORUZ"
"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli"nde aslında yapmaya çalıştıklarının tam anlamıyla bu olduğunu dile getiren Tekin, milli ve manevi açıdan güçlü, erdemli bireyler yetiştirmek istediklerini belirtti.
Tekin, "Nihayetinde motto olarak 'iyi insan' bizim hedefimiz. İyi insandan kastım sağlıklı çevre, sağlıklı beden, sağlıklı ruh üçleminde iyi eğitim almış bireylerden bahsediyoruz. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nin özünde bu var." ifadesini kullandı.
"BUGÜN EVRENSEL LAİKLİK ANLAYIŞIYLA BAĞDAŞIR BİR TÜRKİYE VAR"
Türkiye'nin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte bambaşka bir noktaya geldiğini belirten Tekin, geçmişte başörtüsü taktıkları için memuriyet hakları ellerinden alınan, disiplin soruşturmalarıyla ihraç edilen kişilerin olduğunu hatırlattı.
Yusuf Tekin, şunları kaydetti:
"28 Şubat sürecinde imam hatip lisesinde çalışırken görevli olduğu pansiyondaki öğrencileri sabah namazına kaldırdığı için irticacı olduğu gerekçesiyle ilişiği kesilen öğretmenler oldu. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye'yi dini inanç ve ibadet özgürlüğü anlamında dünya standartlarında bir ülke yapmaya çalışan tüm AK Parti camiasına ve buna katkısı olanlara bir kez daha teşekkür ediyorum. İmam hatip lisesi mezunu olmak bir problemdi. 2006 yılında doçentlik mülakatına girdiğimde Boğaziçi Üniversitesi'nde jüri üyelerinin, 'Sen imam hatip mezunusun' diyerek söyledikleri şeyler hala kulaklarımda çınlıyor. İmam hatibe giden çocuklarımızın yaşadıkları bir katsayı zulmünü bu ülke gördü. Bugün çok şükür evrensel laiklik anlayışıyla bağdaşır, dini inanç ve ibadet hürriyetlerinin bütün vatandaşlar için özgürce sağlandığı bir Türkiye var. Türkiye'deki azınlık okullarımızda devam eden azınlık vatandaşlarımızın çocukları LGS sınavlarında kendi dinlerinden sorularla imtihan oluyorlar. Bunlar çok önemli hususlar."
Tekin, 2011 yılında yapılan yasal düzenlemeyle imam hatiplerin önündeki katsayı engelini yaratan kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimin önüne geçildiğini vurgulayarak, 12 yıllık zorunlu eğitim ile Türkiye'nin dünyada muadillerinin üstünde bir düzeyde zorunlu eğitim başlatan ülke olduğunu dile getirdi.
Bu adımların önemine işaret eden Tekin, yine aynı düzenlemeyle çocukların okullarda seçmeli olarak Kur'an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi dersleri almaya başladığını belirtti.
Din eğitiminin, kuşkusuz vatandaşların milli eğitimden, okullardan beklediği önemli başlıklardan biri olduğunu dile getiren Tekin, Bakanlık olarak isteyen çocuklara dini eğitim verdiklerini aktardı.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin (Fotoğraf: Anadolu Ajansı)
"DİNİ EĞİTİM ALANINDA DA METODOLOJİNİN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİNİ GÖRMEK DURUMUNDAYIZ"
"Diğer alanlardaki eğitim öğretim metodolojisi nasıl değişiyorsa dini eğitim alanında da metodolojinin değiştiğini veya değişmesi gerektiğini görmek durumundayız" diyen Tekin, çağın gerekliliklerine uygun, çağın araçlarını kullanan bir yöntemle bu eğitim öğretim sürecinin devam etmesi gerektiğini bildirdi.
Şu an ilahiyat fakültesi mezunu bir öğretmenin 13 farklı dersin uzmanı gibi kabul edildiğini anlatan Tekin, bunun de değişmesi gerektiğini vurguladı.
Milli Eğitim Bakanı Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlahiyat fakültelerinin bu anlamda bölümleşmesi, uzmanlaşması ve dolayısıyla bizim istihdam ettiğimiz öğretmen arkadaşlarımızın da spesifik derslerde uzman olup o derslerde, örnek olsun diye söyleyeyim, Kur'an-ı Kerim, tefsir bir grup, İslam düşüncesi, İslam felsefesi bir başka grup olabilir. Bu alanlarda uzmanlaşıp bu alanların pedagojik formasyon açısından uzmanı olan, bu alanlarda metodoloji bilgisi olan adaylar olarak yetişmesi gerektiğine inanıyorum. Aynı şekilde yaş grupları itibarıyla da ilkokullarda bu dersi veren kişiyle imam hatip liselerinin son sınıfına ders veren kişinin aynı eğitimden geçmesi biraz içerisinde yaşadığımız uzmanlaşma çağında bir sorunmuş gibi görünüyor. Bu ve benzeri problemlerin tartışılacağı güzel bir çalıştay olmasını temenni ediyorum."