Korona Türkiye son dakika: OHAL geldi mi? Olağanüstü Hal (OHAL) son dakika ilan edildi mi?

Koronavirüs Çankaya zirvesi: Koronavirüs yayılmaya devam ediyor. Türkiye'de vaka sayısının artmaya başlaması ile birlikte alınacak tedbirlerde ortaya çıkmaya başladı. Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Çankaya Köşkü'nde "Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı" gerçekleştiriliyor. Milyonların gözü buradan çıkacak olan kararlara çevrilmiş durumda. Vatandaşlar Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi mi, neden ilan edilir ve nasıl uygulanır? Sorularına yanıt arıyor. Olağanüstü hâl (OHAL) , olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasını gerektiren doğal afet, tehlikeli salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, kamu düzenini ciddi biçimde bozan yaygın şiddet olayları gibi durumlar... Peki OHAL nedir? OHAL neden ilan edilir ve nasıl uygulanır?

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :19 Mart 2020 , 09:47 Güncelleme Tarihi :21 Mart 2020 , 02:26
Korona Türkiye son dakika: OHAL geldi mi?  Olağanüstü Hal OHAL son dakika ilan edildi mi?

İÇİNDEKİLER

Koronavirüs Çankaya zirvesi: Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Çankaya Köşkü'nde "Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı" gerçekleştirildi. Başkan Erdoğan toplantının öncesinde kamuoyuna bilgilendirme açıklaması yaptı. Tüm dünyada kriz yaratan corona virüs salgını nedeniyle bazı ülkeler art arda OHAL ilan etmeye başladı. Son olarak ABD'nin başkenti Washington'da da OHAL ilan edildiği açıklandı. Peki OHAL nedir? Olağanüstü Hal (OHAL) neden ve nasıl uygulanmaktadır? Olağanüstü hâl rejimi yönetim makamlarının yetkisinin genişlemesi sonucunu yaratır. Belirli yaş aralıklarındaki vatandaşlar için çalışma yükümlülüğü, gerektiğinde para ve mal yükümlülüğü konulabilir.

BAŞKAN ERDOĞAN ULUSA SESLENİŞ KONUŞMASI

"Aziz milletim, değerli basın mensupları sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Çanakkale aziz şehitlerini hürmetle yad ediyorum. Ülkemizin bağımsızlığı için canlarını feda eden bütün şühedaya, terörle mücadelede, sınır ötesinde şehit düşen tüm güvenlik güçlerimize Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. İstiklal Savaşımızın başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını rahmetle yad ediyorum.

İnsanlık tarihi boyunca, her dönemde salgın hastalıklar, tabii feleketler çok ciddi can kayıplarına yol açmıştır. Tarih kitaplarında Avrupa nüfusunun üçte ikisinden, üçte birinin ölümünden salgın hastalığından bahsediliyor. Aynı şekilde İstanbul'da da geçmişte yaşanan ağır kayıplara rastlıyoruz.

Osmanlı'nın Avrupa'yı fethi, Rönesans başta olmak üzere insanlık tarihine damga vuran pek çok hadisede bu sürecin izlerini görmek mümkündür.

SARS ve MERS adı verilen salgın hastalıkları hatırlayalım. 2009 yılında domuz gribi, Ebola salgını gibi tehditlerle yüzleşmişti. Koruyucu sağlık ve tedavi hizmetleriyle ilaç sektöründe yaşanan gelişmeler virüs salgılarının eskisi kadar büyük can kayıplarına yol açmasının önüne geçmektedir.

Önüne geçilmediği takdirde salgın hastalıkların kitlesel ölümlere yol açma tehlikesi hala vardır. Her türlü salgın hastalığa karşı hızlı ve etkin önlemler gerekiyor. Son aylarda hep birlikte şahit olduğumuz gelişmeleri bu perspektiften değerlendiriyoruz.

Sanayileşme ardından gelen teknoloji, bilgi devrimleriyle şekillenen bugünkü dünyanın nasıl bir dünyaya evrileceğini kestirmek şu anda zordur. Ancak hiç bir şeyin eskisi gibi gitmeyeceği, gidemeyeceği açıktır.

Türkiye en hazırlıklı şekilde yakalandı

Türkiye'nin bu fotoğrafı özellikle kendi içinde avantajlı bir yerde durdurarak bunu oraya döndürmesi şart. Son 17 yılda ülkemizin temel hizmet alanları ve altyapısında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde hamdolsun bu sürece en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır.

Dengeli politikalar, özel sektörün üretim gücünü desteklerken eğitim, sağlık, sosyal güvenlik alanlarındaki hizmetlerin kamu garantisiyle kesintisiz sürmesini sağlamıştır.

Batı temel hizmet kurumlarını devletleştirmeye başladı

Batı ülkeleri ise kamu hizmetlerini görünüşe özel sektöre devrederek başından savmıştır. Batı bugün hastanelerini, temel hizmet kurumlarını devletleştirmeye başladı. 'Ölen ölür kalan sağlarla devam ederiz' anlayışı ile batılı STK'ların devam ettiğini görüyoruz. Yaşadığımız süreci, derin arka planı, belirsiz geleceği göz önünde bulundurarak değerlendirmemiz gerekiyor.

Bunun için büyük güçlü Türkiye hedefimize 2053, 2071 vizyonlarımıza bağlılığımızı artırarak hep birlikte çok çalışacağız. 21. asrı Türkiye'nin asrı haline getireceğiz.

Aziz milletim, bilindiği gibi yeni koronavirüs veya Covid-19 hastalığı, 2019 yılı Aralık ayında Çin'in Wuhan şehrinde tespit edildi.

Hastalık Tayland, Japonya ve Amerika'da da görüldü. Ocak ayının son haftasında Çin yönetimi Wuhan'dan başlayarak şehirleri karantina altına aldı. 27 Ocak'ta Fransa'da tespit edildi. DSÖ Ocak ayında acil durum ilan etti. Çin'de ölümler hızla artarken, Avustralya, Kanada, Almanya, Singapur, BAE; Filipinler'den yeni vaka haberleri geldi. Şubat 10'una gelindiğinde Covid-19 teşhisi 40 bine yaklaştı.

Filipinler, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerde ölümlerin başlamasıyla salgının dünya çapındaki faturası ağırlaştı. İran ve ardından İtalya'da hızla yayıldığı görüldü. Şubat'ın son haftasında virüs Güney Asya'dan Kuzey Avrupa'ya kadar etkisi altına aldı. Suudi Arabistan umre ziyaretlerini askıya aldığını açıkladı. İran ve İtalya'daki ölümler dikkat çekici düzeyde arttı.

DSÖ 11 Mart'ta Koronavirüs Pandemisi ilan etti. Pek çok ülke sınırlarını insan trafiğine kapatmaya yönelik tedbirler aldı. İnsanların günlük hayatlarında evlerinde kalmaya sağlamaya yönelik pek çok önlemler açıklandı.

Dünya genelinde ölü sayısı 8 bine yaklaştı

Dünyada hastalık teşhis edilen kişi sayısı 200 bine, bu hastalıktan dolayı ölen kişi sayısı 8 bine yaklaşmıştır. Teşhis konan 80 bini iyileşirken kalanların tedavisi sürmektedir. Her ülke Covid-19 tehdidine karşı farklı tedbirlerle mücadele etmektedir. Kimi hızla sınırlarını kapatıp, sıkı karantinaya başvururken kimileri de hastalığın serbestçe seyrine izin vermiştir. Türkiye yakından izleyip tedbirlerini süratle hayata geçirmiştir.

6 Ocak'ta bir operasyon merkezi 14 Ocak'ta Bilim Kurulu oluşturarak gelişmeleri an be an takibe aldık. Konuyla ilgili herkesi teşhisten tedaviye kadar tüm süreçlerle ilgili bilgilendirdik. 20 Ocak'tan itibaren hastalığın görüldüğü ülkemize gelen yolcuları taramadan geçirdik.

Bilim Kurulumuzun belirlediği tedbirlerin ilgili kurumlar tarafından süratle hayata geçirilmesini temin ettik. Dışişleri Bakanlığımız seyahat uyarılarını yayınlamaya başladı. Çin'in Wuhan kentindeki vatandaşlarımızı askeri bir uçakla ülkemize getirerek karantinaya aldık. Bu yolculardan hiçbirinde hamdolsun virüs çıkmadı.

Riskli bölgelere yapılan tüm uçuşlarda, yolcuların termal kamera ile taranması işlemine geçtik. 3 Şubat'ta Çin'e olan tüm uçuşları durdurduk. 23 Şubat'ta hastalığın ortaya çıktığı ve yayılmaya başladığı İran'dan ülkemize tüm geçişleri kapattık. 27 Şubat'ta İran, Irak, Gürcistan'la olan 8 sınır kapımızda sahra hastaneleri kurduk.

OHAL NEDİR?

Olağanüstü hâl (OHAL) , olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasını gerektiren doğal afet, tehlikeli salgın hastalık, ağır ekonomik bunalım, kamu düzenini ciddi biçimde bozan yaygın şiddet olayları gibi durumlar. Olağanüstü hâl rejimi yönetim makamlarının yetkisinin genişlemesi sonucunu yaratır. Belirli yaş aralıklarındaki vatandaşlar için çalışma yükümlülüğü, gerektiğinde para ve mal yükümlülüğü konulabilir. Olağanüstü hâl önlemlerinin ortak ve en tartışmalı yönleri ise yaygınlaştırılması ve genellikle bunlara karşı yargı yolunun kapalı olmasıdır.

Olağanüstü hâl, 27 Ekim 1983 tarihinde yürürlüğe giren 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu kapsamında tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar, ağır ekonomik bunalım ve "anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması" olarak nitelendirilen durumlardır. Bu hâllerin bir veya birden fazlasının görülmesi durumunda cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu'nun görüşünü de aldıktan sonra, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hâl ilan edebilir.

İSTANBUL SOKAKLARI BOŞ KALDI!

İstanbul'un en işlek caddeleri korona virüs nedeniyle boş kaldı. Yerli ve yabancı turistler tarafından sıkça ziyaret edilen Beyoğlu ve Şişli'nin sokakları sessizliğe büründü. Normalde sabahın erken saatlerinden itibaren oldukça hareketli olan Tarihi Perşembe Pazarı ve Hırdavatçılar Çarşısı da korona virüs endişesinden olumsuz etkilenirken bir esnaf, "Lüzumsuz yere insanlar dışarı çıkmasınlar mikrobu yaymasınlar. 43 senedir bu sokaktayım böyle bir şey görmedim" dedi.

Tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsüne yönelik önlemler genişletildi. Bu kapsamda Bakanlığı 81 İl Valiliğine korona virüs konulu bir genelge göndererek sinema, kafeterya, kahvehane gibi alanların faaliyetlerinin geçici bir süreliğine durdurulacağını bildirdi. Kararın ardından tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan düğün salonu, çalgılı müzikli lokanta kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları gibi birçok bireysel ve toplu olarak kullanılan eğlence alanları dün gece 00:00 itibariyle kapatıldı.

İstanbul'un en işlek caddeleri arasında yer alan Şişli'nin Cumhuriyet, Halaskargazi, Vali Konağı, Rumeli, Abide-i Hürriyet ve Ergenekon Caddeleri bu sabah bomboş kaldı. İstanbul'un yerli ve yabancı turistler tarafından sıkça ziyaret edilen Beyoğlu ilçesinin caddelerinin de boş kaldığı görüldü. Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve Karaköy gibi en çok ziyaret edilen noktalar sessizliğe büründü.
Normalde sabahın erken saatlerinden itibaren oldukça hareketli olan Karaköy'deki Tarihi Perşembe Pazarı da vatandaşların korona virüs endişesinden olumsuz etkilendi.

Hastalıktan dolayı insanların sokağa çıkmaya korktuğunu söyleyen bir vatandaş, "Hastalıktan dolayı insanlarımızın sokağa çıkma konusunda huzursuzluğu var. Normalde bu caddenin dolup taşması gerekiyordu ama şu an çok seyrek. İnsanlar sanırım hastalıktan korktuğu için cadde bomboş" dedi. Çay ocağına geldiğini belirten bir vatandaş ise, "Çay ocağına geldik kapalı. Her yerde kapalı. Çay içmeye gelmiştik ama sağlık için kapalı" ifadelerini kullandı.

Hırdavatçılar Çarşısında bir esnaf ise, "Çıkmıyor kimse, çıkmasınlar. Lüzumsuz yere insanlar dışarı çıkmasınlar mikrobu yaymasınlar. 43 senedir bu sokaktayım böyle bir şey görmedim. İnşallah düzelecek" şeklinde konuştu.

KORONAVİRÜS ANKETİ YAPILDI

Ruh Sağlığı Derneğinin yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) ilgili salgın hastalık fobisini incelemeye yönelik yaptığı "Korku Salgını Araştırması", bireylerin yüzde 73'ünün elini daha sık yıkama isteği duyduğunu, yüzde 72'sinin öksüren ve hapşıranlardan irkilir hale geldiğini, yüzde 72'sinin ise haberleri takip etme merakının arttığını ortaya koydu. İşte açıklanan son dakika araştırmasının sonuçları ve çarpıcı ayrıntılar;

Ruh sağlığıyla ilgili hususlarda bireysel ve toplumsal farkındalığı arttırmayı amaçlayan dernek, Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve dünyadaki birçok ülkeyi etkisi altına alan Kovid-19'un psikolojik etkilerini ortaya koymak için yaptığı "Korku Salgını Araştırması"nın ara sonuçlarını açıkladı.

ÖKSÜREN VE HAPŞIRANLARDAN İRKİLİR HALE GELDİK

Koronavirüs salgını sonrası bireylerin kendilerinde gözlemledikleri değişikliklerin yanı sıra yaş, cinsiyet, öğrenim ve medeni durumu, mesleği, varsa çocuk ve kardeş sayısı, gelir düzeyi, özel sigorta gibi kişisel bilgilerinin sorulduğu araştırmaya farklı yaş gruplarından 1500 kişi katıldı.Ayrıca katılımcılara, "Gündemi hangi mecralardan takip ediyorsunuz?", "Kalıcı kronik hastalığınız var mı?", "Geçici hastalıklara yakalanır mısınız?", "Birinci derece yakınlarınızı hastalık sebebiyle kaybettiniz mi?" soruları da yöneltildi.

Salgın, bireylerin yüzde 59'unun hastalıklardan korkma düzeyini, yüzde 58'inin sağlığı hakkında kaygılarını ve hastalık belirtilerinin canını sıkma oranını arttırdı.

HER 3 KİŞİDEN 2'Sİ HASTALIĞA YAKALANMA RİSKİNİN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR

Araştırmaya katılanların yüzde 57'si gelecekle ilgili endişelerinin arttığını kaydederken, yüzde 56'sı hastalığa yakalanma riski düşüncesinin ve salgın hastalıkların kendisine bulaşma ihtimalinin arttığı düşüncesinde olduğunu belirtti.

Ayrıca araştırma, bireylerin yüzde 48'inin ağır bir hastalığın hayatının tüm alanlarına etki edeceğiyle ilgili kaygılarının ve vücudunda olup bitenlerle ilgilenme yoğunluğunun arttığını ortaya çıkardı.

TOPLU TAŞIMA YÜZDE 50 ETKİLENDİ

Salgın nedeniyle insanların yüzde 47'sinin huzursuzluk hissi artarken, araştırmaya göre vatandaşların yüzde 48'i kalabalık, yüzde 46'sı ise kapalı ortamlarda bulunmak istemiyor.

Öte yandan araştırma, koronavirüs korkusunun bireylerin yüzde 50'sinin toplu ulaşım tercihini değiştirmediğini, yüzde 50'sinin ise toplu taşımayı tercih etme oranının azaldığını ortaya çıkardı.

Koronavirüs salgını bireylerin yüzde 44'ünün sağlıklı beslenmeye dikkat etme özenini, yüzde 42'sinin yiyecekleri daha çok yıkama sıklığını, yüzde 39'unun dışarıdan yeme içmeyle ilgili çekincelerini artırdı.

MASKE VE DEZENFEKTAN TEMİNİ ÇABASI

Ankete katılanların yüzde 67'si koronavirüs tedbirleri kapsamında rutin hayatını değiştirmezken, yüzde 31'i salgının hayatında farklılıklara yol açtığını belirtti. Araştırma, bireylerin yüzde 63'ünün maske ve dezenfektan temin etme isteğinin arttığını, yüzde 33'ünde ise bu durumun değişmediğini gösterdi. Ayrıca, salgın korkusu vatandaşların yüzde 26'sının modern tıbbın iyileştirici gücüne olan inancını, yüzde 25'inin yaşama sevincini, yüzde 17'sinin hayatının anlamına odaklanma gücünü azalttı.

KAYGI AŞIRI OLURSA GÜCÜMÜZÜ KAYBEDEBİLİRİZ

Araştırma sonuçlarını AA muhabirine değerlendiren Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Dr. Ömer Akgül, koronavirüs vakalarının Türkiye'de görülmesinden itibaren insanlarda bir panik havasının oluşmaya başladığını söyledi.

Salgın korkusunun "korku salgını"na dönüştüğünü belirten Akgül, hastalığın fiziksel zararlarının yanı sıra psikolojik zararlarının da dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Ruh ve beden sağlığını bir bütün olduğuna, insanların fiziksel rahatsızlıklarının psikolojilerini, psikolojik rahatsızlıklarının da fizyolojilerini etkilediğine işaret eden Akgül, "Biyolojik bir sağlık problemiyle tıbbi anlamda mücadele ederken, psikolojik alanda da çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Türkiye'de Sağlık Bakanlığımız fiziki çalışmaları çok güzel yürütüyor. Psikolojik olarak da doğru bilgiyi yetkililerden dinleyerek panik havası oluşturmamamız gerekiyor. Eğer kaygımızı, stresimizi artırırsak, belirsizliğe tahammülümüz düştüğü andan itibaren vücudumuzun direnci ve bağışıklık sistemimiz de zarar görecek ve hastalığa karşı direnme gücümüzü kaybedeceğiz." diye konuştu.

TEDBİRSİZLİK TEDİRGİNLİĞİ BERABERİNDE GETİRİYOR

Akgül, araştırma soruları arasında yer alan "İnsanların salgın hastalıklarıyla ilgili kişisel tedbirler almadıklarıyla ilgili kanaatim" maddesine verilen "Arttı" cevaplarının bir hayli yüksek olduğunu aktararak, "Vatandaşlar olarak gerekli tedbirleri almadığımızı kendi kendimize kabul ediyoruz. Bir kişi çevresindeki insanların kişisel hijyenine ve sağlığına dikkat etmediğinde kendini daha çok tehlikede hisseder. Bu yüzden korkup tedbir almamaktansa, tedbirimizi alacağız ve korkmayacağız. Yoksa tedirginliğimiz artabilir." değerlendirmesini yaptı.

Ankete katılanların yüzde 73'ünün ellerini sık yıkama isteğinin arttığını, yüzde 25'inin ise değişmediğini kaydeden Akgül, tedbir almayı gerektirecek kadar korkmanın önemini vurgulayarak, Türkiye'de bu anlamda bir bilinç olduğunu söyledi.

REFLEKS GELİŞTİRİYORUZ

Vatandaşların haberleri takip etme merakında yüzde 72 artış gördüklerini dile getiren Akgül, şunları kaydetti:

"Etrafımızdaki insanlar öksürdüğünde ve hapşırdığında irkilme durumumuzda ise yüzde 72'lik artış var. Eskiden böyle bir duyarlılığımız yoktu. Şimdi bu durum meydana geldiğinde maskesi var mı diye bakıyoruz. Varoluşumuza yönelik herhangi bir tehdit karşısında kendimizi korumak için refleks geliştiriyoruz. Araştırma sonuçlarına göre, genel olarak hastalıklardan korkma düzeyleri, insanların sağlığıyla ilgili kaygıları ve hastalık belirtilerinin canını sıkma oranı artmış. Bireylerin gelecekle ilgili endişeleri de artmış ama artarken, günlük rutinleri bozmaması lazım. İşimize odaklanabilmeli, sevdiklerimizle konuşabilmeli, beslenmemize ve sporumuza devam edebilmeliyiz. İnsanların büyük bir kısmı hastalığa yakalanma endişesi duymuyor. 'Bana bir şey olmaz.' düşüncesinde."

Araştırma sonuçlarında vatandaşların birçok konuda koronavirüs salgınından duydukları endişeyi gördüklerini dile getiren Akgül, psikolojiyi güçlü tutmanın ve millet ile devlet kaynaşmasının salgınla mücadelede etkili olacağını sözlerine ekledi.

ELİNİ SIK SIK YIKAMAYA ÇALIŞANLARIN ORANI YÜZDE 73

Katılımcıların 42 soruya yanıt verdiği araştırmanın sonuçlarına göre, bireylerin yüzde 73'ünün elini sık sık yıkama isteği artarken, yüzde 25'inde bu durum değişmedi. Vatandaşların yüzde 72'sinin haberleri takip etme merakı ile öksüren ve hapşıranlardan irkilme durumunun arttığını ortaya koyan araştırma, bireylerin yüzde 60'nın insanların salgın hastalıklarla ilgili kişisel tedbir almadıkları kanaatinde olduğunu gösterdi.