İşte Sabah Gazetesi yazarı Dilek Güngör'ün o yazısı:
Son günlerde belirli bir kesim
Merkez Bankası rezervleri üzerinden vatandaşı etkileyerek algı mühendisliği yapmaya çalışıyor. Sosyal medyada ne zaman dolansam, karşıma abuk sabuk yorumlar çıkıyor.
Öyle rakamlar havada uçuşuyor ki…
Yahu, akıl var, izan var.
Rakamlar kamuya açık. İsteyen ilgili kurumların sitelerinden bakabilir. Ki, bu hesabı geçen gün yazarımız Prof. Dr.
Kerem Alkin tane tane ortaya döktü.
Ben hocanın yazısında çok da detaya girmediği bir konuya dikkat çekeceğim.
Malum, ekonomilerde ödemeler dengesi atar damardır adeta… Bir ülke, ihraç ettiğinden daha fazla ithalat yaparsa cari açık verir ve bu açığı finanse etmek için de yurtdışından fon bulmak zorundadır. Bu nedenle, Türkiye'ye sermaye girişi önemlidir. Sermaye bulamazsan rezervi kullanmak durumunda kalırsın. Tabii, sermaye dediğimin ideali de şu;
Açığın finansmanında ilk sırada doğrudan yatırımların çekilmesi gereklidir. Zira, portföy yatırımı dediğimiz kısa vadede gelen paralar tehlikelidir. Çünkü, geldiği gibi ülkeden bir anda çıkma ihtimalleri vardır.
Hatırlayın, Türkiye, bu dönemleri geçmişte çok yaşadı. Yüksek faiz politikalarıyla ülkeye para yağdığı günler oldu. O dönemlerdeki ekipler nasıl da efsaneleşmişlerdi. Halbuki, sahte bir refahtı yaşanılan… Tamam, belki büyüme oldu, fiyat istikrarı sağlandı ama beraberinde finansal istikrarsızlıklar baş gösterdi.
Daha da kötüsü, bolluk döneminde ülkeyi sıcak paradan kurtaracak, ithalat bağımlılığını azaltacak, üretimi canlandıracak hiçbir yapısal reform önümüze getirilmedi.
Neyse ben asıl meseleye döneyim.
2020'de belki de dünyanın başına 100 yılda bir gelecek felaketle karşı karşıya kalıp, ticaret, turizm, yatırım her şey durunca bütün ülkeler neye uğradığını şaşırdı.
Hesaplar şaştı.