Grace Kelly, sporcular ve sanatçılarla dolu bir aileden geliyordu. Kelly'nin babası olimpiyatlarda altın madalya kazanmış bir atletti, annesi ise Pennsylvania Üniversitesi'nin kadın kürek takımına antrenörlük yapıyordu. Bir amcası Pulitzer Ödüllü bir oyun yazarı, diğeri ise yerel tiyatrolarda sahne alan bir oyuncuydu. Ebeveynleri, Grace Kelly'nin de spora yönelmesini beklemişti çünkü hem aile meslekleri sayılırdı hem de uzun ve zayıf vücudu ile spor yapmaya çok uygundu. Ama Kelly kendini adamak için bambaşka bir yol seçti ve kariyer tercihini oyunculuktan yana kullandı.
ÖNCEKİ RESİMLER İÇİN TIKLAYINIZGençlik yıllarında adeta bir çirkin ördek yavrusuydu. Beyaz perdeye adım attığı ilk günlerden itibaren dünyanın en güzel kadınlarından biri olarak anılan ve asil tavırlarıyla herkesi büyüleyen Grace Kelly, her zaman böyle güzel değildi. Özellikle ergenlik yıllarında ailesi ve arkadaşları onun çirkin olduğunu düşünüyorlardı. Oyuncu olmaya karar verdiğinde kimse onda 'star ışığı' olduğunu düşünmemişti. Kelly, genellikle saçına taktığı bir bandana, basit bir süveter ve gözlüklerle dolaşıyordu. Oyuncu olana kadar herkes onun güzelliğinden bihaberdi.
Sakin ve soğuk gibi görünse de özünde o bir isyankardı. Ekran karşısında bambaşka bir havası vardı Grace Kelly'nin. Çoğu insan onun 'buzlar prensesi' olduğunu düşünse de o, içten içe ateşli ve isyankar bir kadındı. Oyuncu olmak için New York'a geldiğinde ailesi onun yalnızca kadınların konakladığı bir otelde kalmasını istemişti. Kelly, bir süre ailesinin sözünü dinledi ama hayatını kısıtlamalar altında sürdüremeyeceğine karar verdi. Sonrası ise adeta bir başkaldırıydı; ailesinin onaylamayacağı kişilerle birlikte oldu, çılgın maceralara atıldı ve kendisine konulan bütün kuralları teker teker çiğnedi. Sonrasında ise öyle mağrur durdu ki hiç kimse onun böyle şeyler yapabileceğine ihtimal dahi vermedi.