Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik açılım çalışmaları hakkında bilgi vermek üzere Kadın Sivil Toplum Kuruluşu(STK) temsilcileri ile bir araya geldi. Dolmabahçe'de bulunan Başbakanlık çalışma ofisinde gerçekleştirilen toplantıya, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ve başbakan Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan da katıldı.
Toplantı öncesi kızı Sümeyye Erdoğan ile birlikte tek tek konukların elini sıkan Başbakan Erdoğan, demokratik açılım çalışmaları ile ilgili bilgi verdi.
Bugüne kadar toplumun farklı kesimleri ile bir araya gelerek milli birlik ve kardeşlik projesini anlattıklarını belirten Erdoğan, "Zaman zaman bu toplantılar eleştirilere de maruz kaldı. Bizim buluşmalarımızı hafife alan hatta dalga geçen tipler oldu. Sizlere şu kadarını söylemek istiyorum davetimizi kabul ederek bizimle bir araya gelen bir çok kişiden, 'İlk kez bir hükümet bizi muhatap alıyor. Devlet ilk kez bizim halimizi ilk elden dinliyor. Sorunlarımıza kulak veriyor' şeklinde son derece olumlu tepkiler aldık.
Milyonlarca insana bu ülkede sesi ile müziği ile hitap eden, milyonların kalbinde yer edinen bir sanatçının elbette ülkenin önemli meseleleri hakkında söyleyecek sözleri vardır. Bunları dinlemenin küçümsenmemesi gerekir ama yaptılar. Biz bunları duyduk ama duymamazlıktan geldik. Yazdıkları yazılarla romanlara, şiirlere, makalelerle kitleleri etkileyen düşünürlerimiz elbette bizim göremediklerimizi gördükleri hususlar vardı. Tribünleri coşturan, gençleri arkalarından sürükleyen spor adamlarının elbette görüşleri kanaatleri vardır" dedi.
Dünyanın hızla değiştiğini ve Türk toplumunun da buna çabuk uyum sağladığını ifade eden Erdoğan, "Toplum böylesine değişirken, siyasetçinin, siyasal stratejilerinin değişmemesi asla kabul edilemez. Türkiye'de siyaset ve medyanın büyük bölümü bu değişimi iyi okuyamadığı için köhnemiş statükoyu savundu durdu. Mevcudu korumayı başarı olarak gördüler. 30 yıl öncesi korkularla bugünü ve yarını inşa edemeyiz. Bu ülkede nice isimler sakıncalı ilan edildi. Milletin gönlünde yer tutan bu isimleri beğenir beğenmeyiz. Nice sorunlar mayınlı arazi olarak görüldü. Kimse o sorunların yanına yaklaşmadı. Milleti olumsuz etkileyen o sorunların üzerine gidilmedi. Tersine sorunları üzeri örtüldü. Öyle ki bu ülkede yıllar boyu nice kavramlar tabulaştırıldı. Hatta düpedüz yasak ilan edildi. Bunlar özgürce ne yazık ki yazılamadı, çizilemedi ve eleştirilemedi. Siyasetin bürokrasinin medyanın dokunmaya yazmaya cesaret edemediği bir çok kavram, sorun ve isim köy kahvelerinde samimi sohbetlerde hiç tereddütsüz konuşuldu.
Biz hükümet olarak bu tabuları yıkmanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Bu ülkede doğru ve hakikati bulmak için konuşulamayan konuşulsun, yazılamayan yazılsın, eleştirilemeyen eleştirilsin istiyoruz. İstişare edelim istiyoruz. Her insanın bir fikri olduğuna, bu fikrin de son derece değerli olduğuna inanıyor ve ulaşabildiğimiz herkese ulaşıp görüşlerin alalım istiyoruz" diye konuştu. Millet nezdinde oluşmuş diyalog kültürünün, birbirine saygı temelinde yapıcı eleştiri kültürünün siyaset kurumuna da hakim olmasını arzuladığını ifade eden Erdoğan, bunun adımlarını hükümet olarak cesurca attıklarını savundu. AK Parti hükümetini diyalog, uzlaşı ve eleştiriden kaçınan bir hükümet olarak göstermenin haksızlık olacağını söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Zaman zaman sesimiz yükselmiş, isyanımız dile gelmiştir ama bunlar yapıcı değil yıkıcı eleştiriler hatta hakaretler karşısında verdiğimiz tepkilerdir. Her şeye rağmen demokrasi sınırları içinde verilmiş tepkilerdir. Biz haksızlığa, hukuksuzluğa, millete yönelmiş saldırılara karşı öfkemizi yükseltiyoruz. Kapısını bize kapatanların kapısını defalarca çalmaktan kaçınmadık. 3 kez kapısın çalmışımdır. Kapısı çalınan en ağır hakaretleri yapmaya devam etmiştir. En ağır hakareti yapanlara dahi kapımızı açık
tutmaktan kaçınmadık."
Başbakan Erdoğan, tabu olarak görülen konularda cesurca adımlar attıklarının altını çizerek, "Bu ülkenin Başbakanı Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'i aynı cümlede kullanmıştır. Kıyamet kopmamıştır. Neşet Ertaç ile Şivan Perver'in aynı ortak hissiyatı yansıttığını söylediğimizde ülke gerilememiştir. Dersim'in, Sivas'ın Maraş'ın, Gazi Mahallesi'nin yürekleri yanan annelerini andığımız için bu ülkenin temeli falan sarsılmamıştır. 1 Mayıs tatil ilan edilmiştir. Taksim meydanı gerekli şartlar oluştuğu için açılmıştır. Bunları bu iktidar yapmıştır. Devlet televizyonun bir kanalı 24 saat Kürtçe yayına başlamıştır. Bu ülke bölünmemiştir. Bunları konuşmaya başladığımız zaman aman bölünür demişlerdir. Yarım saat yayın düşünülerek ne olacak sorusunu soranlar, 24 saate geçildiği zaman ne olduğunu gördüler.
Anayasada yaptığımız yasal düzenlemeler, birilerinin iddia ettiği gibi rejimi sarsmamış, tam tersine devlet millet kucaklaşmasını samimi bir atmosfere taşımıştır. Millete empoze edilen tehditlerin ne kadar sanal, asılsız, boş olduğu ortaya çıkmıştır. 30 yıl öncesi korkularla bugünü ve yarını cesaretlendirdiğini iddia eden zihniyet işte dün açlıktan bahseden zihniyetten farklı değildir. Birileri 'terör örgütü muhatap alınıyor' diye demokratik açılımı taşa tutarken, tam karşı kutuptakilerin de 'terör örgütünü imha ediyorlar' diye süreci sabote etmeye çalışması manidardır. Terörden beslenen bu iki karşı kutbun çözümsüzlük için paralele çaba göstermesi manidardır" şeklinde konuştu.
''ANNELİĞİN SİYASETİ YOKTUR, ANNELİĞİN İDEOLOJİSİ YOKTUR, ANNELİĞİN SAĞCILIĞI, SOLCULUĞU YOKTUR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anneliğin ''siyaseti, ideolojisi, sağcılığı, solculuğu'' bulunmadığını ifade ederek, ''Elini yüreğine koymuş, boynunu yana eğmiş, dağ gibi olduğu yere çökmüş bir kadının ağıtlarını bastıracak hiçbir siyasi, hiçbir etkili söz yoktur'' dedi.
Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileri ile yaptığı toplantıda konuşan Erdoğan, Diyarbakırlı Sakine Arat'ın hayat hikayesine dikkati çekti. Erdoğan, Arat'ın, 18 yaşında evlendirildiğini, üç oğlunu terör örgütüne kaptırdığını ve bir kızının ağabeylerinin acısına dayanamayarak kendi canına kıydığını, bir başka oğlunun da trafik kazasında hayatını kaybettiğini anlattı.
Erdoğan, Diyarbakırlı Sakine Ana'nın, ''Biz yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Birbirimizden kız aldık, kız verdik. Aynı kanı taşıyoruz. Bir Kürt annesiyim ama bir şehit haberi duyduğumda yüreğim parçalanıyor. Askerler de bizim evlatlarımız. Bu ülkeyi yöneten küçük büyük herkese sesleniyorum; 'evladınız gözünüzün önünde öldürülürse ne yaparsınız?' dediğini ifade ederek, bu soruyu herkesin kendisine sorması gerektiğini dile getirdi.
Diğer yandan, asker oğlunu Diyarbakır'ın Lice ilçesinde şehit veren Bitlisli Matlube Güngör'ün de sözlerine atıfta bulunan Erdoğan, Güngör'ün ''Hepimiz kardeşiz. Allah hiç kimseye bu acıyı yaşatmasın. Bizim canımız, ciğerimiz yandı, başkalarınınki yanmasın. Her türlü fedakarlığa katlandım, çok zaman aç kaldım, açıkta kaldım. Daha gençliğinin baharında oğlumu vatani görevini yapması için askere gönderdim. Onu Lice'de şehit ettiler. Oğlumun bana bir daha anne diyemeyecek olması beni kahrediyor. Ama bir şehit annesi olmaktan da gurur duyuyorum...'' dediğini söyledi.
Demokratik açılımla ilgili partisinin Grup Toplantısında ifade ettiği duyguları yineleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Anneliğin siyaseti yoktur, anneliğin ideolojisi yoktur, anneliğin sağcılığı, solculuğu yoktur. Biz erkekler, empati kurmakta güçlük çekebiliriz ama siz hanımefendilerin, ülkemin kadınlarının, ülkemin annelerinin yüreklerindeki sızıyı, kalplerindeki acıyı en sıcak şekilde hissettiğinizi biliyorum. Gencecik evladını yitiren bir babanın acısı, evet büyüktür ama yüreğinden bir parçayı kaybeden, canından can giden bir annenin tarifi mümkün olmayan acısı çok daha büyüktür. Elini yüreğine koymuş, boynunu yana eğmiş, dağ gibi olduğu yere çökmüş bir kadının ağıtlarını bastıracak hiçbir siyasi söz, hiçbir etkili söz yoktur.''
KADINLARIN GÜCÜ
Recep Tayyip Erdoğan, 3 çocuğunu teröre kaptırmış Sakine Hanım'ın Diyarbakır'dan ''Gelin kucaklaşalım'' diye seslendiğini, evladını vatanına şehit vermiş Matlube hanımın, o büyük acıya rağmen ''vatan sağ olsun'' dediğini ifade ederek, onların yüreklerindeki sızı kadar yüreklerindeki cesaretin de kahramanlığın da en az o kadar büyük olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Ben bu sorunun, bu sorunun en büyük mağduru, en büyük mazlumu kadınlar inisiyatif yüklendiğinde daha kolay ve daha hızlı çözüleceğine yürekten inanıyorum. Sizin sözleriniz, sizin sesiniz kurşun vızıltılarını bastıracak, kurşunlardan çok daha büyük etki yapacak, ölümleri durdurup gençleri yaşatacak güce ve kudrete sahip'' dedi.
Salonda her kesimden kadınların bulunduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu salonda Türkiye'nin aydınlık, umut dolu geleceği var. Türkiye'nin acılarını dindirmek, akan kanı durdurmak, annelerin, kadınların gözyaşını silmek noktasında burada bulunan ve bulunmayan, bizim de unutmuş olduklarımız olabilir, tüm kadınların son derece etkili olabileceğine eminim. Böyle kapsamlı ve tarihsel bir sorunun, tek başına güvenlik tedbirleriyle, tek başına bir siyasi partinin, bir hükümetin çabalarıyla nihai çözüme kavuşamayacağı açıktır.
İş dünyasının, üniversite camiasının, medyanın, sivil toplum örgütlerinin, özellikle ve özellikle kadınların, kadın kuruluşlarının dışarıda kaldığı bir sürecin başarıya ulaşması asla ve asla mümkün değildir. İşte onun için sizlerden, sesinizi yükseltmenizi, yanlışa güçlü bir şekilde dur demenizi, akan kana, akan gözyaşına karşı çıkmanızı, gençleri yaşatmak için yüreğinizi ortaya koymanızı istirham ediyorum.
Buradan, sizler aracılığıyla ülkemin tüm kadınlarına da seslenmek istiyorum. Yaşanan acı hepimizin ortak acısı. Yitip giden çocuklar hepimizin çocukları. Ne olur, çocuklarımıza sahip çıkalım, gençlerimize sahip çıkalım, istikbalimize sahip çıkalım. Bunu, kadınlar başarabilir, başaracaktır. Arjantin'in, İrlanda'nın, Pakistan'ın, İsrail'in kadınları, anneleri bunu nasıl başardıysa, başarıyorsa, benim ülkemin kadınları da seslerini yükselterek bunu başaracaktır. Çözüm sürecinin hız kazanması toplumsal psikolojinin çözüme daha fazla destek olmasıyla mümkün. Biz sesimizi o kadar yüksek çıkarmalıyız ki süreci sabote etmek isteyenlerin seslerini bastırsın, çözüm iradesi kendisini hissettirsin, psikolojik ortam daha önemli adımların atılmasına imkan sağlasın.''
''BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GENİŞLETİLMESİ, DEMOKRATİK STANDARTLARIN YÜKSELTİLMESİ NOKTASINDA TÜRKİYE İÇİN ADETA BİR DÖNÜM NOKTASI OLACAKTIR''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu Anayasa değişikliği, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokratik standartların yükseltilmesi noktasında Türkiye için adeta bir dönüm noktası olacaktır'' dedi.
Erdoğan, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'ndeki toplantıda yaptığı konuşmada, Hükümet olarak, kadın sorunlarına en başından itibaren büyük bir ciddiyetle ve samimiyetle eğildiklerini belirtti.
Başbakan Erdoğan, kadınların, çağdaş, müreffeh, öz güvenli, güçlü bireyler olarak, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta yerini alabilmesi için Anayasa'dan, Türk Ceza Kanunu'na, İş Kanunu'ndan, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlaşma uygulamalarına kadar bir dizi yasal düzenleme ve uygulamanın hayata geçtiğini ifade etti.
Erdoğan, 2002'den bu güne bir dizi düzenleme ile başta Anayasa olmak üzere, mevzuatta kadınların daha fazla görünür kılındığını, Anayasada ''kadın-erkek eşitliğinde'' devletin sorumluluğunun ilk kez 2004 yılında tanındığını, Türk Ceza Kanunu'nda töre saikiyle işlenen suçların, kişiye bağlı suçlar kapsamına alınarak, cezaların ağırlaştırıldığın, İş Kanunu'nda ''eşit işe eşit ücret'' ilkesi getirildiğini anlattı.
Belediyeler Kanunu'nda ''sığınma evi'' açma sorumluluğunun tanımlandığını da belirten Erdoğan, ''sığınma'' ifadesinden hoşlanmadığını ve kadın örgütlerinin temsilcileriyle ''sığınma'' yerine daha şık bir ifade bulmayı istediğini söyledi.
Erdoğan, aile mahkemeleri kurulduğunu, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlaşmada devrim niteliğinde ve sosyal devlet ilkesini pekiştiren düzenlemelerle uygulamalara imza atıldığını anlatarak, 2008 yılında yapılan düzenlemeyle kadın ve genç istihdamını 5 yıl süreyle kademeli olarak desteklediklerini, dünyada yaşanan krize rağmen kadın istihdam oranının ilk birkaç ayda dahi yüzde 3 oranında arttığını kaydetti.
''Kadın İstihdamı Üst Kurulunun'' kurulmasını sağlayan Başbakanlık Genelgesi'ni, 25 Mayıs'ta yayınlandıklarını anımsatan Erdoğan, bu genelgenin, kadın-erkek fırsat eşitliğini sağlama noktasında tarihi bir belge olma özelliğini taşıdığını söyledi.
''Biz, kadının annelik vasfının, modern, eğitimli, iş ve sosyal hayatın içindeki dinamik yapısına alternatif olmadığını düşünüyoruz'' diyen Erdoğan, Parlamentodaki kadın oranının ilk kez bu dönemde bugüne kadar olanın en üst seviyesine çıktığını da dile getirdi.
Yerel seçimlerde de kadın temsiline yönelik titizlikle hareket edildiğini anlatan Erdoğan, ''Kısacası, kadınlarla birlikte siyaset yapıyor, kadın haklarının, kadın sorunlarının erkekler eliyle değil, bizzat kadınlar eliyle takip edilmesi noktasında her türlü zemini hazırlıyoruz'' dedi.
12 EYLÜLDEKİ REFERANDUM
12 Eylülde oylanacak Anayasa Değişikliği paketinin önemli unsurlarından birinin de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın güçlendirilmesi olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Referanduma sunulan düzenleme ile 'bireysel hak ve özgürlükler' noktasında, kadınların güçlü bireyler olarak toplumdaki hak ettikleri yeri alabilmeleri için pozitif ayrımcılık içeren tüm düzenlemeler anayasal teminat altına alınıyor. Aynı şekilde çocuklar, yaşlılar, özürlüler dul, yetim, malul ve gazilerin haklarını da anayasal güvence altına alıyoruz. Anayasa değişikliğinin dördüncü maddesiyle ilk defa anayasal düzeyde çocukların her türlü istismar ve şiddete karşı korunması için devlet güvencesini getiriyoruz.
Anayasa değişikliği süreci, muhalefet partilerinin uzlaşmaz tutumları nedeniyle ne yazık ki bugüne kadar sadece siyasi polemiklerle gündeme geldi. Nitekim, anayasa değişikliğinin içeriğine yönelik olarak, siyasi partilerin elle tutulur hiçbir eleştiri ya da öneri getiremediklerini eminim sizler de görüyorsunuz.''
Özellikle müzakereler sürecince muhalefetin zaman kazanmaya yönelik çabalarının bulunduğunu da belirten Erdoğan, ''Biz bunun, bir partinin anayasa paketi değil, bunun, tamamıyla bir millet projesini olduğunu söyledik. Biz, 12 Eylül tarihine kadar, siyasi polemiklerden uzak şekilde değişikliğin Türkiye'ye neler getireceğini, günlük yaşamımızı nasıl değiştireceğini anlatacağız. Değişiklik paketi, altını çizerek ifade ediyorum, sadece Hükümetin, sadece benim partimin, belli kişilerin, belli zümrelerin taleplerini karşılayacak bir paket asla değildir'' diye konuştu.
12 Eylül 1982 tarihinden itibaren 28 yıldır tekrar tekrar tartışılan meseleleri dikkate aldıklarını, toplumun her kesimiyle istişareler yaptıklarını, bugüne kadar anayasa değişiklikleriyle ilgili yazılanlara baktıklarını, beklentilere kulak verdiklerini, en acil, en hayati düzenlemeleri içeren bir paket hazırladıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu Anayasa değişikliği, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokratik standartların yükseltilmesi noktasında Türkiye için adeta bir dönüm noktası olacaktır. Bizim milletimiz her zaman değişimden yana, her zaman özgürlüklerden yana olmuştur. Özellikle kadınlarımızın, hem doğrudan kendilerini ilgilendiren hem de ülkeyi yakından ilgilendiren bu değişiklik paketine inanıyorum ki gerekli desteği vereceklerdir.''
Başbakan Erdoğan, toplantıya katılanlara teşekkür ederek, ''Burada ortaya koyacağınız görüş ve önerilerin, Türkiye'nin demokratikleşmesine, hak ve özgürlüklerin daha da gelişmesine, milli birliğimizin, kardeşliğimizin daha da pekişmesine eşsiz katkılar sağlayacağına inanıyorum'' dedi.