Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bir kere öncelikle şu soruyu soralım: IŞİD elindeki bu kadar ağır silahları nereden buldu, nasıl kullanıyor? Bu genel çerçevedeki şartlar ortadan kaldırılmadan, özellikle Suriye ve Irak'taki durum düzelmeden bu bölgede kalıcı bir barışın sağlanması zor görünüyor. Bugün IŞİD'i bertaraf edersiniz, yarın bir başka unsur çıkar. Fiili durumda herkes bir şey söylüyor ama en zor durumda olan Türkiye. Bizim şu anda 48 yurttaşımız sözü geçen örgütün elinde bulunuyor. Allah korusun, biz diken üstünde oturuyoruz. Bıçak sırtında duruyoruz. Bin kere düşünüp, bir kere konuşmak ve belki bin kere konuşup, bir kere adım atmak durumundayız. Türkiye temkinli, doğru adımlar atmak zorunda. Çünkü bizim atacağımız herhangi yanlış bir adımın telafisi yok. Dolayısıyla Türkiye, bu mücadelede insani yardım, istihbarat gibi temel meselelerin içerisinde olacağını söylüyor. Adı geçen koalisyon ülkelerinin hiçbirisi IŞİD tehdidi ile sınır sınır komşusu değiller. Gelişmeler öyle bir noktaya doğru geliyor ki belki kısa bir müddet sonra IŞİD, Türkiye'nin sınırlarında konuşlanmış bir güç haline gelecek."
Kurtulmuş, tampon bölge tartışmasının önem taşıdığı hatırlatılarak, "Bu tampon bölgeden anlamamız gereken nedir?" sorusuna, "Bundan, öncelikle Türkiye'nin güvenliğinin anlaşılması gerekir" karşılığını verdi.
"Türkiye'yi koruyacak bir tedbir olarak düşünülebilir bu" diyen Kurtulmuş, hem Suriye'den hem Irak'tan Türkiye'ye gelenler olduğunu anımsattı.
Türkiye'nin bir "esenlik adası" olarak sınırlarını gelen herkese açtığını vurgulayan Kurtulmuş, "Tehlikenin boyutları, muhtemel göç hareketinin boyutları, sınırları, bunların hepsi biliniyor. Nereden, ne şekilde bunların geleceği. Burada oluşacak bir bölge var, o bölge Türkiye'nin güvenlik bölgesi" dedi.
Yol haritasının nasıl olacağının sorulması üzerine ise Kurtulmuş, şunları vurguladı:
"Bunlar tabii detay ama bunlar genel prensip olarak Sayın Cumhurbaşkanımız da bu şekilde bunu ifade etti. Türkiye kendini güvenliğini sağlamak bakımından, ciddi bir şekilde her şeyi masaya getirecek ve bütün bu adımları atacaktır. Her devlet böyle yapar... Türkiye başta tutulan vatandaşlarımız olmak üzere, Allah muhafaza onlardan bir tanesinin canına bir şey olsa, bunun bedelini biz nasıl öderiz. Dolayısıyla Türkiye son derece hassas, kılı kırk yararak ama kendi güvenliğini de asla tehlikeye atmayacak adımları atacak."
MUHATTAPLIK TARTIŞMALARI
Bir "muhataplık" tartışması yaşandığının hatırlatılarak, görüşlerinin sorulması üzerine Kurtulmuş, bu tartışmaların Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi başlayan bir tartışması olduğunu dile getirdi.
Kendilerinin sürekli olarak, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir çatışma olmayacağını vurguladıklarını anlatan Kurtulmuş, "Tam tersine seçilmiş bir cumhurbaşkanı ve seçilmiş başbakan, her ikisinin de patronu halk olduğu için yani hesabı halka vereceği için her ikisi uyum içinde olacak. Şunu da açık söyleyeyim: İkisi başka partilerden olsa dahi teorik olarak, her ikisinin de patronu halk olduğu için ikisi de uyumlu çalışmak zorunda. Kimin ne yapacağı, görevleri belli. Bu görev içerisinde, uyum içerisinde ahenk içinde bir çalışma sürecek. Sayın Başbakanın ifade ettiği, tabii ki siyasi partilerle muhatap olan AK Parti'nin başkanı olarak, Başbakanımızdır. Siyasi partilerle CHP, MHP, HDP, diğer partilerle olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız ise bu süreçler içinde bütün Türkiye'nin cumhurbaşkanıdır."
Bazılarının Cumhurbaşkanlığı makamının "apolitik bir makam" olmasını istediğini belirten Kurtulmuş, "Olmaz. Cumhurbaşkanını halk seçmeseydi bile olmazdı. Ben şahıslardan uzak söylüyorum. Sayın Ahmet Necdet Sezer politik değil miydi? Sayın Süleyman Demirel politik değil miydi? Makamın gereği, ülkeyi yönetiyorsunuz..." diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı makamının politik bir makam olduğunu yineleyen Kurtulmuş, "Cumhurbaşkanlığı makamın apolitik olması" isteğinin eski Türkiye'nin isteği olduğunu söyledi.
Bu devrin artık geçtiğini kaydeden Kurtulmuş, "Artık 12. Cumhurbaşkanımızın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesiyle bu dönem geride kaldı. Artık TBMM, nasıl milletin arenasıysa onun içinden çıkan Bakanlar Kurulu nasıl milletin temsil yeri ise aynı şekilde cumhurbaşkanlığı makamı da milletin oylarıyla seçilmiş bir makam. Buna herkesin alışması lazım. Ben bu alışma sürecinin beklediğimizden daha iyi gittiğini söyleyebilirim. Ben önümüzdeki dönemde Sayın Kılıçdaroğlu'nun da mevcut duruma alışacağını düşünüyorum" değerlendirmesini yaptı.
Bekaroğlu'nun CHP Genel Başkan Yardımcısı olması
Bir dönem yakın çalışma arkadaşı olan Mehmet Bekaroğlu'nun CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilmesinin sorulması üzerine Kurtulmuş, "Hayırlı olsun. Şaşırmadım" yanıtını verdi.
Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bir kere karar Sayın Bekaroğlu'nun kendi şahsi kararıdır. Bu kararı saygıyla karşılarım, hiçbir şey söylemem ama şunu da söyleyeyim: CHP'nin İslami kimliği açık olan birisini genel başkan yardımcısı durumuna getirmiş olmasını da Türkiye siyaseti bakımından olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Nereden nereye. Bir zamanlar Türkiye'de Ali Fuat Başgil gibi birisinin Cumhurbaşkanı adayı dahi olmasına rıza göstermeyen CHP'den, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday gösteren CHP'ye gelmek bir adımdı. Bir zamanlar başörtü düşmanlığı üzerinden ayakta duran bir CHP'den, şimdi İslami kimliği olan birisini genel başkan yardımcılığına getiren CHP'ye dönmüş olması, inşallah kalıcı olur, İnşallah Sayın Bekaroğlu'nun etkisi olur. Ben bunu bu anlamda CHP için hayra alamet olduğunu düşünüyorum."
Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili soru üzerine de Kurtulmuş, bu kuruluşların bir imaj operasyonu yaptığının altını çizdi. Kurtulmuş, "Aslolan bizim ne yaptığımızdır. Ne yükseldiği zaman her şey güllük gülistanlık ne aşağı indiği zaman kıyamet kopar, biz kendi durumumuza bakarız. Aslolan realitenin iyi yürütülmesidir. Türkiye, bu realiteyi iyi yönetmeye çalışıyor" dedi.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'ilişkiyi kesmesini söylerim' demesini nasıl anlamak gerekir?" sorusu üzerine de Kurtulmuş, "(Siz ne söylerseniz biz yolumuza devam ediyoruz) diye anlamak gerekir. Biz zaten büyümeye devam ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanın söylemek istediği bu, ben açık söyledim. Bizdeki bazı ekonomistler eyvah tonunda konuşmaya başlarsa Türkiye'ye zarar verecek asıl budur" değerlendirmesini yaptı.