Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür, bugünkü köşesinde '15 Temmuz darbesinin arkasında FETÖ olduğuna dair kanıt yok' diyen Almanya ve ABD'nin yalanlar kervanına katılan Kılıçdaroğlu'nu kaleme aldı. Övür köşe yazısında, Kılıçdaroğlu'nun ABD ve Almanya ile birlikte yalan ortaklığı kurmasına 'Bu ortaklığın tesadüf olması mümkün mü?' dedi.
Sabah gazetesinde Mahmut Övür'ün "FETÖ'nün yalan koalisyonu" başlıklı yazısı şöyle…
15 Temmuz darbe girişimi karşısında önce sessiz kalan Avrupa'nın sonra kurgu demesiyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kontrollü darbe" yaklaşımı arasında "özel" bir ortaklık var. 7 Ağustos'ta Yenikapı Meydanı'nda milyonların önüne çıkıp "15 Temmuz darbedir" diyen Kılıçdaroğlu'nun birdenbire çark etmesi CHP içindeki siyasi aktörleri de şaşırtmıştı.
İşte bu dönüşün sırrı, FETÖ'yü de besleyip büyüten ve arkasında duran batılı küresel güçlerin aldığı tavırda gizli. Bu da referandum sürecinde açık düşmanlıkla ortaya çıktı. Ama onunla yetinmediler, bir başka şey daha yaptılar. FETÖ'nün sözcülüğünü…
Bu sözcülüğün en önemli kanıtı da FETÖ lideri Gülen'in yalanları. Bakın 17-25 Aralık darbesi için Feto 16 Temmuz 2016'da ne diyor:
"17-25 Aralık hadisesi, sanki onu cemaat, hizmet hareketi yapmış gibi gösterdiler. Aslı astarı yoktu. O da iftiraydı."
Vicdan sahibi biri bunu okuduğunda ne düşünür? Bunun yalan olduğunu sağır sultan bile biliyor. Şimdi de 15 Temmuz'daki kanlı darbe ve işgal girişiminin ertesi günü BBC'ye verdiği kirli açıklamaya bakalım:
"Bir senaryo hazırladılar, hadisenin içinde kendi insanları da vardı. Baştaki insan, 'Ta öğleden haberimiz oldu bu meseleden' dedi. Ve kendilerine yakın insanlar esasen içinde bulunuyor."
Batı bu yalanları bildiği halde görmezlikten geldi. Önce Almanya ve ABD sonra da Türkiye'nin içinden bu yalanlara destek geldi. Almanya Federal Haberalma Servisi'nin (BND) Başkanı Bruno Kahl'ün söylediklerini hatırlayalım: "Darbenin arkasında Gülen'in olduğuna dair kanıt yok. Türkiye Gülen konusunda bizi ikna edemedi."
Almanları ABD'liler izledi. ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Devin Nunes şu açıklamayı yaptı: "Gülen'in darbeye karıştığına dair bir kanıt görmedim."
Onları kim takip etti? Tabi ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu FETÖ'nün ilk gün söylediği yalanı hem devam ettirdi hem de bir gerekçe uydurdu: FETÖ'nün siyasi ayağını bilemem ama siyasi sözcülerinin kimler olduğu ortada. Bu ortaklığın tesadüf olması mümkün mü?
Sıkışma 30'ların CHP'sini hortlatıyor
Bu ortaklığın tesadüf olmadığının bir başka kanıtı daha var. İdeolojik ortaklık. Ne olduğunu biraz açalım. Türkiye, Avrupa'da son dönemde yükselen ama referandumla daha da azgınlaşan ırkçı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı bir siyasi tavırla karşılaştı. Bu Avrupa'daki merkez siyaseti de etkisi altına alan tehlikeli bir gelişmeydi.
Benzer bir şeyi Türkiye'de de görüyoruz. Başka partilerde de var ama daha çok CHP'de çıkıyor karşımıza. Suriyeli mültecilere karşı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Göndereceğim, istemiyoruz" yaklaşımı, "düşmanlaştırıcı siyasetin" ilk işaretiydi.
Şimdi ona Deniz Baykal'la Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt da katıldı. Bozkurt, tıpkı aynı soyadını taşıdığı atası Esat Mahmut Bozkurt gibi ırkçı bir yaklaşımla, toplumun önemli bir kesimini düşmanlaştıran bir dil kullandı. Ona, meczup deyip geçebiliriz ama Deniz Baykal'a ne diyeceğiz?
Güya tecrübeli duayen bir siyasetçi. "Nasıl olur da böyle bir siyasetçi evet diyecek önemli bir toplum kesimini denize dökmekten söz eder?" diyemiyorum çünkü Baykal bunu hep yaptı. 28 Şubat postmodern darbe döneminde, 367'de, 27 Nisan e-muhtırada statükocu, düşmanlaştırıcı bir tavır takındı.
İçinde var olan, nefret ve öfke üreten 1930'ların genetik zihniyeti kritik anlarda hep açığa çıktı. Bu tek tek CHP'lilerden değil, CHP zihniyetinden kaynaklanıyor.