Bay Kemal'in Gül'en aşkı

24 Haziran'da erken seçim kararının alınmasının ardından aday arayışına giren CHP'de Abdullah Gül'ün adının öne çıktığı iddia edildi. CHP'deki bu arayışla ilgili detayları Sabah Gazetesi'nin usta kalemleri ele aldı. İşte sırasıyla Mahmut Övür, Hilal Kaplan, Burhanettin Duran ve Melih Altınok'un yazıları...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :27 Nisan 2018 , 00:00 Güncelleme Tarihi :27 Nisan 2018 , 08:55
Bay Kemal’in Gül’en aşkı

İÇİNDEKİLER

Mahmut Övür'ün yazısı

BAY KEMAL'İN GÜL'EN AŞKI

CHP cenahında yükselen tepkiye hatta öfkeye rağmen seçime yönelik operasyon sürüyor. O cephede son günlerde yaşananlar kimseyi aldatmasın, küresel mahfillerde kurulan oyun henüz bitmedi.
Aday başvurusunun son gününe kadar bu iş sürecek. Arka planda hazırlanan senaryo biraz değişikliğe uğrasa da asıl oyun sahneye konacak görünüyor.
Oyunun Türkiye içindeki ana aktörü belli: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu...
Kafasındaki aday da belli: Abdullah Gül.
Sürecin dış ayağı da herkesin malumu: FETÖ ve arkasındaki küresel güçler...
Hesapları da çok net: Erdoğan'sız bir Türkiye...
Yaşanan bütün oyalamalar kafalarındaki senaryoyu kabul ettirmeye yönelik. Her parti kendi kitlesini hazırlamaya çalışıyor. Bu konuda Saadet Partisi ve HDP hazır. Dahası Gül formülüne Kandil bile destek veriyor.
Çünkü bu operasyon sadece iç siyaset odaklarının aklıyla kurgulanmış değil, işin asıl sahibi dışarıda... Türkiye'ye yönelik FETÖ ile 15 Temmuz darbe girişimini organize edenler, PKK ve PYD eksenli operasyonları göz göre göre yapanlar, Rıza Sarraf davası üzerinden Halkbank'a yönelik ekonomik yaptırımları planlayanlar, bu kadar önemli bir seçimi es geçmezdi, geçmediler de... Seçimin erkene alınmasıyla dört bir koldan Türkiye'ye yönelik bütün ilişkiler harekete geçirildi.
Bunun ipucunu FETÖ elebaşı, Gül güzellemeleriyle verirken, ABD'li sözcüler de aylardır içeride yürütülen seçim güvenliğiyle ilgili "endişeleri" öne çıkartarak pozisyonlarını açık etti.
Geriye bir tek içerideki siyasi süreci örgütlemek kaldı. Bu da dışarının bilgisi dışında değildi. Bu konuda Yeni Şafak'ta Hüseyin Likoğlu imzalı haberde yer alan iddia çok şey anlatıyor. Habere göre, CHP'den İP'e 15 milletvekilinin transfer olayı sürpriz bir evde gerçekleşmişti:
"Kılıçdaroğlu ve Akşener'in, Fetullah Gülen'i 1960'lı yıllardan ölünceye kadar kollayıp koruyan Kasım Gülek'in kızı Tayyibe Gülek'in İstanbul'daki evinde bir araya geldikleri öğrenildi." Yalanlanmayan bu iddia gerçekten önemliydi.
Çünkü eski DSP'li bakan Tayyibe Gülek, CHP'nin en etkili genel sekreterlerinden Kasım Gülek'in kızı. Soğuk Savaş dönemi ABD'siyle yakın ilişkileri olan baba Gülek, 1960'tan itibaren de FETÖ elebaşı Gülen'in en büyük destekçisiydi... Gülek'in cenaze namazını bile Gülen kıldırmıştı.
Bu ilişkilerin arka planında CIA'nın olduğu tartışılmaz. O günlerde Türkiye'yi darbelerle hizaya getirenler, bugünlerde aynı şeyi siyaseti dizayn ederek yapıyor.
Şimdi gözler bu sürecin en aktif aktörü Kılıçdaroğlu'na çevrilmiş durumda. İş bitti, ortak aday çıkmaz gibi bakılıyor ama Kılıçdaroğlu ve çevresi sanki sonuçtan çok eminler.
Onlara göre yapılacak tek şey CHP sosyolojisini Gül'ün adaylığına ikna etmek.
Kılıçdaroğlu şifreli İlhan Kesici tarifi yapsa da el altından kendisine yakın isimlere Gül'ünadaylığını kabul ettirmiş durumda. Bir CHP'li şöyle diyor:
"Parti içinde baskı var ama bir sorun çıkmaz. Saadet ve HDP 'evet' derse bu iş olur. Bizimkilerin derdi partiyi ele geçirmek.
Muharrem İnce veya İlhan Cihaner gibi isimler Kemal Bey'in zora girmesini istiyor."Anlaşılan Kılıçdaroğlu'na tam yetki veren CHP'lilere bir süre sonra yeni bir "tıpış tıpış" talimatı gelebilir. Bu durumda, dayatmaya karşı çıkan, hatta "Oyum Erdoğan'a" diyen Muharrem İnce ve yüzlerce CHP'li susacak mı? Ya da "Yeter artık" diyen Özgür Özel ne yapacak?
Acaba "tıpış tıpış" gidip oy mu kullanacaklar yoksa partilerine sahip mi çıkacaklar?
Önümüzdeki birkaç günün sorusu bu...

Hilal Kaplan'ın yazısı

KILIÇDAROĞLU'NUN BUNDAN HABERİ VAR MI?

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 23 Nisan günü, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu makamında ziyaret ederek bir saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından sorulan ilk soru doğal olarak Abdullah Gül'ün ortak adayları olup olmayacağına ilişkindi. Cevap olarak, "Sizin o sorularınız bu hafta sonuna doğru cevap bulacaktır" dendi.
Akşam saatlerinde, bu görüşmeye dair ilk salvo, CHP Bursa milletvekili Ceyhun İrgil'den geldi: İrgil, sosyal medya hesabından, "Gül ismini tartışmaya gerek yok. Bizim ve tabanımız için yok hükmündedir. Yaşanan her hukuksuzluk ve haksızlıkta doğrudan payı ve sorumluluğu vardır. Cumhurbaşkanı adaylığı için Gül'e söyleyeceğimiz tek cümle 'Güle güle' olacaktır" yazdı.
Ertesi gün, CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ise itirazı devam ettirdi: "Fikrimizi aylar önce açıklamıştık, tekrar edelim; demokrasinin yıkımında başrol oynayan Gül partimizin adayı olamaz, olmayacaktır." CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul milletvekili de onu destekledi.
Bitmedi, CHP'den -tabii kendi içinden bir aday göstermeye cesareti varsa öne çıkan tek isim olan Muharrem ince, verdiği röportajda Gül'ün çatı adaylığına ilişkin sorulan soruya, "Ben ikisinin (Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanı Erdoğan) arasında kalsam Erdoğan'a oy veririm" şeklinde cevap verdi!
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise büyüyen dalgaya katılarak, "CHP'nin gündeminde Abdullah Gül diye bir isim olmadı, şimdi de yok, olmayacak da" ifadelerini kullandı.
CHP yönetiminden üst düzey isimlerden art arda gelen bu açıklamalar, Gül'e karşı tabandaki antipatinin artık yönetim tarafından da kabul edildiğini ve mızrağın çuvala sığmadığını gösterir nitelikteydi. İnsanın içinden, "Saadet'le Gül'ün adaylığı için görüşen Genel Başkanınızın bundan haberi var mı?" diye sormak geliyor...
Ki nitekim Saadet ile Gül üzerinden ittifak görüşmelerini sürdüren Kılıçdaroğlu'nun heyetinde de bulunan CHP Sözcüsü Bülent Tezcan, bu çıkışların önünü kesmek amacıyla, "İttifak görüşmeleri devam ederken isimlerin üzerinde tartışılması doğru değil. Biz geniş katılımlı bir ittifakın peşindeyiz. Herhangi bir isim üzerinde rezervimiz yok" açıklamasında bulundu.
Günün sonunda Gül, kapalı kapılar ardında pazarlıklar yürütüp konuşması gereken zamanda konuşmadığı, Dışişleri Bakanlığı'ndan Başbakanlığa ve ordan Cumhurbaşkanlığına kendisini taşıyan Erdoğan başta yol arkadaşlarına sırtını döndüğü için Ak Parti tabanında kaybetti. 27 Nisan e-muhtırası ve Cumhuriyet mitingleri hangi sebeplerle gerçekleştirildiyse aynı sebeplerden de CHP tabanında kaybetti. Bu vesileyle "Kupkuru çölleri cennete çeviren gül/ Bir kere daha gelip o gönüllere taht kur" diye mesaj veren Feto'nun gülmemiş olması da en büyük kazancımız oldu.
Artık 'geleneksel Cuma selamlığı'nda mı olur, başka vesile ile mi bilmem ama konuştuğunda bile çok geç kalmış olacak maalesef...

Burhanettin Duran'ın yazısı

GÜL'ÜN BOZULAN HESABI...

Muhalefetin ortak aday çıkarma çabaları hayli zorlu geçiyor.
CHP ve Saadet liderlerinin tüm çabalarına rağmen Abdullah Gül'ün çatı aday olma ihtimali kayboluyor.
Akşener'in adaylık ısrarı ve CHP'den gelen itirazlar sonucu Gül'e tek bir seçenek kalıyor. O da, Saadet'in adayı ya da hiçbir parti olmadan "milletin adayı" söylemiyle çıkmak.
Her tür senaryo için 5 Mayıs'a kadar süre var. Şurası net ki, bugünden sonra yaşanacaklar ne olursa olsun Gül'ün siyasi hesapları bozuldu.
Arzu ettiği durum, muhalefet ile AK Parti'den koparılacak bir grubun desteğini birleştirmek ve "yeni bir umut" olmaktı.
"Türkiye'nin Gül'e ihtiyacı olduğunu" toplumun her kesiminin görmesiydi. Öyle olmadı. Ve şimdi, kurucuları arasında olduğu AK Parti hareketi ile ayrışma konusunda yeni bir süreç yaşıyor.
Erdoğan karşıtı muhalefet partilerinin "Abdullah Gül" ismi etrafında "ortak aday" arayışları başka bir mecraya yöneldi.
Hedef, Gül'ü aday yapmaktan ziyade az da olsa AK Parti'nin muhafazakâr (Kürtler dahil) oylarından koparmak. Ve cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bırakmak.
Aslında Gül'ün Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AK Parti'den ayrışma konusunda gözden kaçırdığı çok şey oldu. 2013'ten itibaren Gezi olaylarında, 17-25 girişiminde, FETÖ ile mücadelede, Batı ve Körfez ile ilişkilerde sürekli olarak Erdoğan'ın siyasetinden kendini ayrıştırdı. Dış kaynaklı türbülansa verilen cevap konusunda Erdoğan'a karşı eleştirel yaklaşımını korudu. Bugünlerde de adaylığını konuşturarak son adımı atıyor.
Denebilir ki; iyi de Gül, henüz aday olmadı.
Aslında Erdoğan karşısında "aday olma isteği" ile "aday olma" arasındaki farkın ne kadar az olduğunu Başbakan Yıldırım çok güzel ortaya koydu: "Bir mühendislik projesiydi, elde patladı." Cumhur İttifakı'nın Erdoğan'ı aday gösterdiği yerde Gül'ün iki seçeneği var zannediliyor:
Erdoğan'a karşı aday olmak ya da olmamak. Halbuki adaylığını muhalefet partilerinin müzakerelerine bu denli konu etmesi de siyasi hayatını değiştiren bir tercihti.
Bu tercihin kayıplarını hem AK parti tabanında hem de muhalefetin tepkisinde görüyor. Bundan sonra Gül'ün tek çıkış yolu, Erdoğan'ın adaylığını desteklediğini kamuoyuna açıklamak.

İkinci turda Erdoğan'a oy vermek?
Muhalefetin en büyük isteği kuşkusuz cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bırakabilmek.
Gül'ün adaylığı da bunun için gündemde.
İlk turda ikinci sırada çıkan aday desteklenerek Erdoğan yenilecek, hesap bu.
Akşener de bu sebeple adaylıktan vazgeçmiyor.
Bu stratejinin altında yatan varsayım, Erdoğan karşıtlığının ikinci turda tüm muhalefeti birleştireceği.
Erdoğan'a karşı yarışan aday kim olursa olsun onda uzlaşılacağı yönünde. Bu denenmemiş bir varsayım. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turda bitmişti. Siyasi hayatımızda ilk defa 16 Nisan referandumunda demokratik yolla bir sistem değişikliği yaptık. Şimdi de buna göre yeni cumhurbaşkanını seçeceğiz.
"İkinci turda Erdoğan'ın karşısında kim olursa olsun alırız" hissi yanıltıcı.
Bunun ilginç bir örneğini CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen Muharrem İnce'nin açıklamasında gördük.
İnce, "Ben ikisinin (Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanı Erdoğan) arasında kalsam Erdoğan'a oy veririm" dedi.
Bu açıklama manipülatif olabilir; İnce aday olursa Erdoğan'a karşı en sert sözleri de edebilir. Ancak ikinci turda Erdoğan'a oy verme hissiyatının nasıl CHP çevrelerinde sürpriz şekilde harekete geçebileceğini de gösterdi.
Diğer parti tabanlarının yaklaşımı da beklentilerin tersine gerçekleşebilir.

Melih Altınok'un yazısı

SENARYO DA KÖTÜYDÜ...

Hafta başından beri Abdullah Gül'ün aday olacağına kesin gözüyle bakan, hatta gün veren arkadaşlara aynı şeyi söylüyorum. Dün de bu köşede bir kez daha yazdım.
Gül'ün Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkabileceğine hiç ihtimal vermedim... Erdoğan siyaset sahnesindeyken de vermeyeceğim.
Zira Gül'ün de, "o gün" için kurulan, hazırlanan ve bekleyen gazeteler gibi, tüm umudu "Erdoğan sonrası"nda.
Ancak söylediklerim, bu hafta başından beri kazanların kaynatılmadığı anlamına gelmiyor tabii.
Dört koldan "o günün bu gün olduğuna" ikna edilmeye çalışıldı Abdullah Bey...

***
Kimler yoktu ki.
Evdekiler... Fehmi Beyler... Hatırlı kişiler... Bir o yana bir bu yana yatan basındaki ikbal pervaneleri... Nargileciler, ihaleciler, belediyeciler... İhtimal belirir belirmez siyasi intikamını almak için eski cumhurbaşkanının ofisine koşan eski başbakanlar...
E tabii sağlamcılığıyla bilinen Abdullah Bey de biraz olsun girmedi değil havaya...
Uğur Dündar'a ödüllerin en özelinin verildiği Necmettin Erbakan ödül töreninin yapılacağı salonun önünde, "kırmızı halıdaymış" edasıyla ilerlediği gözlerden kaçmamıştı.
Ne yapsındı Abdullah Bey, o gece salonun kapısına yığılan foto muhabirleri benim diyen kararsızı bile sokardı havaya... İşte böyle işliyordu gaza getirme mekanizması taşra siyasetimizde.
***

Ama olmadı. Gişede iki seksen uzanacağı anlaşılan filmin yapımcısı ısrar etse de, ortaklar su koyuverdiler...
Çünkü filmin hedef kitlesi homurdanıyordu... Senaryoda yerine oturmayan taşlar çok sırıtıyordu...
Dün baktım birer birer dökülmeye başlamış tüm cast.
Ortalık çalkalanırken soluğu Gül'ün yanında alan ve o gün bugündür tek bir açıklama yapmayan Ahmet Davutoğlu bile kabullenmiş sonucu... Salı günü Bülent Arınç'a kaptırdığı role yeniden talip olduğunu göstermek için dün Meclis'te çırpınıyor, adayın "Gül değil, Erdoğan" olduğunu söylüyordu.
Ama milletvekili adayı olmayacağını söyleyerek inandırıcılığını artırmaya çalışsa da yine kötü rol yapıyordu Konya Milletvekili.
Yani senaryo kadar oyunculuklar da kötüydü...
Ama yine de bu son film, vizyona girmeden başarısız olan projeler arasında kuşkusuz müstesna bir yere sahip olacak.