Batı'da milliyetçilik mi ırkçılık mı yükseliyor?
Bazı Batı ülkelerinde, göçmenler ve mülteciler başta olmak üzere dışarıdan yeni gelenlere karşıtlık içeren, "yerlicilik" diyebileceğimiz bir çeşit popülizm yükseliyor. Fakat bazı diğer Batı ülkelerinde de, halihazırda kuşaklar ve hatta asırlar boyu aynı ülkede yaşadıkları fakat farklı ırklardan olduğunu düşündükleri kimselere karşı, doğrudan ırkçılık yükseliyor.
Avrupa'da göçmen karşıtlığı milliyetçiliği neden etkiliyor?
Asırlar boyu süren bir siyasi mühendislik sonucu çoğu Avrupa ülkesi tek bir din, hatta tek bir mezhep ve çoğu kez tek bir dil ve etnisite etrafında şekillenmiş. Portekiz'den Slovakya'ya kadar birbirine komşu, Hristiyan ve Katolik çoğunluğun yaşadığı bir coğrafyada sadece dil ve hatta lehçe farkları üzerine farklı devletler kurulmuş. Bu kadar türdeş toplumlarda dili, dini, rengi farklı on binlerce göçmen ve mültecinin eşit vatandaş olarak topluma kabul edilmesini zordur. Elbette burada o tek dinli, tek mezhepli, tek dilli ulus kimliğini perçinleyen eğitim sisteminin de rolü yadsınamaz.
Avrupa'da sünnet, cami, minare ve Koşer yasaklanmasının nedeni nedir?
Egemen olan ana akım hayat tarzından, yani Batılı Hristiyan kökenli fakat esasında din dışı agnostik bir hayat tarzından farklı hayat tarzlarını benimseyen, örneğin kamusal alanda farklı din veya inancın sembollerini taşıyan veya ibadetlerini gerçekleştiren, veya farklı bir anadili konuşan pek çok değişik gruba karşı bir tahammülsüzlüğün yükselişi söz konusu. Fransa, İspanya, İtalya gibi Katolik Latin kökenli Avrupa'da radikal laiklik ile Katolik dindarlığın tarihsel mücadelesi söz konusu olduğu halde, dindar Müslümanların taleplerine karşı her iki grubun da birleşebildiğini görüyoruz.
Avrupa refah bölgesi göçmen istemiyor fakat Türkiye 3.5 milyon göçmene ev sahibi oluyor, tepki gelmemesinin nedeni nedir?
Türkiye tarihsel olarak bir göç ülkesidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundaki nüfusunun önemli bir kısmı 19. ve 20. yüzyıl başındaki sürgün, tehcir ve göçler sonucu bu topraklara gelmiş insanlar. Son yüzyılda da bu göçler azalarak da olsa devam etti. Dolayısıyla Avrupa'da pek çok hükümetin düşmesine ve seçim kaybetmesine sebep olacak mülteci sayısının kat kat fazlası Türkiye'ye geldiği halde siyasi gündemin en önemli ve tartışmalı maddesi olmadı.
AK Parti göçmenleri savunurken, sol sosyal demokrat CHP karşı çıkması bir çelişki midir?
Türkiye siyasi tarihinde Kemalist kökenli, benim CHP'den hareketle "Cumhuriyetçiler" olarak adlandırdığım siyasi partiler, CHP'ye tepki olarak gelişen ve benim Demokrat Parti'den hareketle "Demokratlar" olarak adlandırdığım siyasi partilere göre dil ve kültür temelli milliyetçiliğe daha yakın olmuşlardır. Ermenilerin ve Kürtlerin 1950'lerde CHP'den çok DP'ye oy vermesi, 2000'li yıllarda AK Parti'nin Kürtler arasındaki güçlü desteğine ve onlarca milletvekiline karşın CHP'nin Diyarbakır, Mardin ve Van gibi büyükşehirlerde dahi tek bir milletvekili bile çıkaramaması, TRT Kürdi'yi AK Parti'nin açıp CHP'nin karşı çıkması gibi pek çok gelişmeyi bu tarihsel fay hattı üzerinden okumak mümkün. Çoğunluğu Arap olan Suriyeli göçmenlere AK Parti'nin CHP'den daha fazla sahip çıkması da bu bakımdan şaşırtıcı değil.
PKK saldırıları ve FETÖ tehdidi 24 Haziran seçim sonuçlarını nasıl etkiledi?
11 Temmuz 2015'de KCK'nın Türkiye'ye karşı ateşkesi bitirdiğini açıklaması ve hemen akabinde PKK'nın topyekun saldırıya geçmesi en önemli dönüm noktası sayılabilir ki bu FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden neredeyse tam 1 yıl önceydi. Gerçi ben bu tehlikeli potansiyelin ilk belirgin işareti olarak 6-8 Ekim 2014 olaylarını totaliter bir kalkışmanın provası ve bir önceki dönüm noktası olarak yorumluyorum. PKK, Dürümlü'den Beşiktaş'a kadar ülkenin dört bir yanındaki saldırıları aracılığıyla bir bakıma "Suriye'yi göstererek Lübnan'a razı etmek" istedi diye düşünüyorum. Bir yandan Türkiye'nin içinde Lübnan'daki Hizbullah benzeri, PKK'nın yasadışı silahlı gücünü, onun kontrolünde bir bölgeyi, onun yörüngesinde siyasi oluşumları, diğer yandan da Suriye'de PYD'nin kontrolünde totaliter bir tek parti devletini Türkiye'ye kabul ettirmek istedi. Türkiye bu tehdide boyun eğmedi ve önce PKK'yı Türkiye içinde, sonra da Suriye'de tarihsel, sembolik ve stratejik olarak PYD için en önemli olan bölgelerden Afrin'de mağlup etti. FETÖ'nün darbe girişimi ise, gerek iç tehdidin dış tehdidin çok önüne geçmesi, gerekse NATO ülkelerinin darbe girişimi ve FETÖ konusundaki ikircikli tutumları sebebiyle Türkiye'nin askeri olarak NATO dışındaki seçenekleri daha ciddi bir şekilde değerlendirmesi sonucunu getirdi. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının ancak darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasından sonra yapılmış olması da manidardır. Gerek FETÖ'nün gerekse PKK ve PYD'nin önemli bazı Batılı ve Doğulu ülkeler tarafından desteklenmesi varoluşsal tehdit algısını yani "beka kaygısını" en üst düzeye çıkardı.
MİLİTAN ATEİZM
PROTESTAN kuzey Avrupa'da değişik dinlere karşı daha hoşgörülü bir laiklik anlayışı olsa da, insan hakları ve hayvan hakları argümanlarını kullanarak sünnet ve helal-koşer kurban kesimi gibi Müslümanların ve Musevilerin dini hayatının temel pratiklerini adli suç haline getirmeye çalışan siyasi hareketler var. Son on yılda Protestan veya Katolik taasuptan ziyade militan ateizmin veya "ateist taassubun" yükselişinden bahsetmek daha doğrudur.
ÜLKEYİ TEK PARÇA TUTMAK
TÜM siyasi partiler FETÖ'yü ve PKK'yı kınıyor ve lanetliyorlar olsa da, seçmenin devletçi bir tavırla ülkeyi tek parça olarak tutmakta en başarılı olacağına inandığı partilere yöneldiğini tahmin ediyorum. Neredeyse tamamı Arap olan bir ilçede MHP'nin %49 oy alarak birinci parti çıkmasını anlamak için bu tarihsel ve bölgesel bağlamı, Suriye iç savaşını ve PYD'nin kendisinden olmayanlara neler yaptığını göz önünde bulundurmak gerekir.
NASIL OLUYOR / ALİ DEĞERMENCİ