"Tek ayak üzerinde kırk yalan söylüyor, görmüyor musunuz?" diyorsunuz...
Zaten apaçık görüneni, bir de belgelemeye mecbur bırakıyorlar, onu da yapıyorsunuz...
Hiç utanmadan kalkıp "Bütün bunların belediye seçimiyle ne ilgisi var?" diyorlar.
Yalan falan ilgilendirmiyor onları.
Çünkü "doğru"yla da hiç ilgilenmediler.
Şimdi onlara sorsak...
İş yerlerinizi, mahallenizi, evlerinizi mitomaniye (yalancılık hastalığı) kaptırdınız, şimdi sıra siyasette ve yerel yönetimde mi, diye...
Yarım ağız bir gülümsemeyle...
Şükür, deyip yollarına gidecekler.***Üniversite yöneticisi akademisyen bile CHP adayı tarafından kamuoyunun aldatılışı ve Küçükkaya'nın otel halleri için "bu mudur yani?" havası takınıyor.
Yalancılığın altını çizen AK Parti'yi örtülü biçimde "akılsızlık"la suçluyor.
Sorsan, benimki seçim stratejisi analizi der, öyle de "uyanık"lar.
Ama öğrencisi kopya çekmeye kalksa veya karşısına baştan aşağı intihal bir tez gelse, böyle davranır mıydı? Hayır!
Peki neden böyleler?
Çünkü ne pahasına olursa olsun, kazanmak istiyorlar.
O denli kayıp gitmiş ve çürümüş bir kitle...***Esas konu bu tayfa değil...
Yıllardır anlatıyorum.
Bu sosyal kesim üzerinde dışarısı çok çalıştı ve işlerini bitirdi.
Esas konu...
Üzerlerinde yeni çalışma yapılan ve 23 Haziran sonrası daha da önem kazanacak kitle.
Muhafazakarların arasından çıkartılan küskünler ve muhalifler yani...
Net söylüyorum...
Sandıkta yalan dolana oy atan bir muhafazakar tercih, bir milliyetçi duruş olamaz.
Umarım, bu kesim 31 Mart sonrası daha da netleşen gerçeklerle yüzleşmiş ve ders çıkartmışlardır.