Uzmanlardan tarihi hamleye çarpıcı yorum: Doğu Akdeniz'de üstünlük Türkiye'ye geçti

Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Mesut Hakkı Caşın, Türkiye ile Libya arasında imzalanan Akdeniz'de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik anlaşmayı değerlendirdi. Mesut Hakkı Caşın, "Anlaşma, bölgede yapılan ve Türkiye'yi dışarıda bırakan tek taraflı anlaşmaların çökmesine sebebiyet verdi. Üstünlük Türkiye'ye geçmiştir"dedi.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :06 Aralık 2019 , 15:49 Güncelleme Tarihi :06 Aralık 2019 , 16:09
Uzmanlardan tarihi hamleye çarpıcı yorum: Doğu Akdeniz’de üstünlük Türkiye’ye geçti

Uzmanlar, Türkiye ile Libya arasında imzalanan Akdeniz'de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakatın, Türkiye'yi dışarıda bırakan tek taraflı planları çökerttiğini, Doğu Akdeniz'de üstünlüğün Türkiye'ye geçtiği yeni dengelerin kurulduğunu söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Mesut Hakkı Caşın, son 25 senede Mısır ve İsrail'in bulduğu gaz rezervlerinin de artmasıyla Doğu Akdeniz'in hareketlendiğini belirtti.

Deniz yetki alanlarındaki esas meselenin kıta sahanlıkları ve münhasır ekonomik bölge (MEB) tespiti olduğunu, bunun iki önemli eksen üzerine oturduğunu ifade eden Caşın, "Hem teoride hem pratikte asıl mesele 1982 deniz hukuku sözleşmesidir ki burada kıyıdaş devletlere 200 mile kadar arama hakkı vermektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur ki, Türkiye ana karası yaklaşık 533 mil kıyıya sahiptir ve Akdeniz'e en uzun olan kıyıya sahiptir. Hal böyleyken kıta sahanlığı ve MEB alanındaki tasarruflarda uluslararası hukuka aykırı birtakım gelişmeler var. Yani sorun, Yunanistan'ın tek taraflı kıyıdaş devletler olan Mısır, İsrail, Lübnan ve Ürdün'le yaptığı anlaşmalar neticesinde Türkiye'yi devre dışı bıraktırmasıdır." diye konuştu.

ÜSTÜNLÜK TÜRKİYE'YE GEÇMİŞTİR
Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'de diyaloğa açık olduğuna işaret eden Caşın, Libya ile yapılan anlaşmayla kapıları kapatmadığını, Mısır, İsrail, Ürdün ve Suriye de dahil zenginliğin eşit olarak paylaşımını öngördüğünü vurguladı.

Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'de kendisini devre dışı bırakacak oldu bittileri kabul etmeyeceğini dile getiren Caşın, "Bu anlaşma, bölgede yapılan ve Türkiye'yi dışarıda bırakan tek taraflı anlaşmaların çökmesine sebebiyet verdi. Üstünlük Türkiye'ye geçmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

Caşın, "Akdeniz'in su altı zenginliği ve gıda güvenliği meseleleri de dahil olmak üzere bu anlaşma, denklemi bozan çok önemli stratejik değere sahiptir." dedi.

CUMHURİYET TARİHİNDEKİ ÇOK ÖNEMLİ BİR DURUMDUR
Türkiye'nin Libya ile deniz komşusu olmasının, Akdeniz Türk münhasır ekonomik bölgesini azaltmak isteyen Yunanistan'ın 25 senelik planları da bozduğuna işaret eden Caşın, "Ankara, Doğu Akdeniz'de bu şekilde bir siyasi üstünlük kazanırken askeri olarak da buradaki kararlılığını vurgulamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi yetki alanlarındaki ve hukuktan kaynaklanan haklarından vazgeçmeyeceğini komşusu Libya ile de pekiştirdiğini görüyoruz." diye konuştu.

Caşın, Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesinin 102. maddesine göre anlaşmanın taraf devletlerin meclisleri tarafından onaylandıktan sonra BM'ye gönderileceğini ve gizli bir anlaşma olmadığını aktardı.

Anlaşmanın arama ve sondaj faaliyetlerinin önünü açtığını anlatan Caşın, şöyle devam etti:

"Cumhuriyet tarihindeki çok önemli bir durumdur. Anlaşma, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle anlaşma yapamadığı konusundaki hipotezi de yıkmış oluyor. Böylece, Türkiye'nin hukuki ve siyasi açıdan Doğu Akdeniz'de dışlamasının mümkün olmayacağı ortaya çıktı. Türkiye, Doğu Akdeniz'de diyalog arayışlarına açıktır. Coğrafi ve hukuki avantajlarını sahaya yansıtmaktadır. Türkiye'yi sadece Antalya körfezi koordinatlarına sıkıştırmak, kültürel, tarihi, askeri ve ekonomik açıdan mümkün değildir. Unutmayalım ki Türkiye Doğu Akdeniz'in en önemli ülkelerinden biri olup NATO'nun güneydoğu kanadını koruyan donanmaya sahiptir."

"DOĞU AKDENİZ'DE YENİ BİR SAYFA AÇILDI"
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, uzun yıllardır Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) Doğu Akdeniz'deki doğal kaynaklardan mahrum etmek üzere yapılmış bir hamle olduğunu söyledi.

Başta Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır ve İsrail olmak üzere, hem Avrupa Birliği (AB) hem bir bakıma ABD'nin bu hamleyi desteklediğini kaydeden Güney, bununla Türkiye'yi deniz yetki alanları bağlamında Antalya körfezine sıkıştırmanın, orayla kısıtlı bırakmanın ve Yunanistan'ın GKRY ile olan bu deniz yetki alanını birleştirmesinin amaçlandığını ifade etti.

Güney, Yunanistan ana karası ile GKRY arasındaki deniz yetki alanını oldu bittilerle birleştirme hedefinin olduğuna dikkati çekerek, "Türkiye ile Libya arasında yapılan son münhasır ekonomik işbirliği anlaşmasıyla bu plan çöktü. Türkiye deniz yetki alanlarında büyük bir alan kazandı. Benzer şekilde Libya'nın da kayıpları vardı ve onlar da kazandı. İki taraf için de bir kazan-kazan anlaşması oldu." görüşünü paylaştı.

Bu anlaşmanın Libya'daki meşru hükümetle yapılmasının önemine vurgu yapan Güney, mutabakatın dün TBMM'den geçtiğini ve BM'ye de bildirileceğine işaret etti.

Güney, şunları söyledi:

"Türkiye 2004'te Akdeniz'in batısındaki kıta sahanlığının dış sınırlarını BM'ye bildirmişti, şimdi bu anlaşma ile o sınır da bir anlamda tescil edilmiş oldu. Türkiye'nin sadece uluslararası hukuk yoluyla değil, diplomasi kanallarını da açık tutarak, Akdeniz'in bir çatışma değil, istikrar havzası olmak istediğini ve çeşitli iş birliklerine açık olduğunu, GKRY hariç, tüm kıyıdaş ülkelere göstermiştir."

Bugüne kadar GKRY'nin, Doğu Akdeniz'de KKTC'yi kaale almadığını hatırlatan Güney, Rumların "Ada'nın tek temsilcisiyim" diyerek, uluslararası hukuk açısından KKTC'yi temsil etmemesine ve Kıbrıslı Türklerin onayını almamasına rağmen Lübnan, İsrail ve Mısır ile sözde münhasır ekonomik bölge ilan ettiğini anımsattı.

Güney, GKRY'nin bu anlaşamlar üzerinden uluslararası firmaları bölgeye sondaja davet ettiğini belirterek, "GKRY'nin yaptığı bütün bu hamleler gayrı meşru girişimlerdir." ifadesini kullandı.

Rumların bütün bunları yaparken kendi gücünü değil de AB içerisinde olmanın fırsatını kullandığını vurgulayan Güney, şöyle devam etti:

"Bu bağlamda Rumlar yine Yunanistan ve AB'nin desteğiyle Türkiye'nin bozduğu bu oyunu devam ettirmek isteyeceklerdir. Ancak Türkiye çok büyük bir hamle yaptı, bu bozulan oyunu nasıl toparlarlar bilmiyorum. GKRY, basın ve uluslararası toplumu da arkasına alarak, Türkiye'yi bu son hamlesinden geri döndürmek isteyecektir ama bu imkansızdır. Türkiye, Doğu Akdeniz'deki bu hamlesiyle (Libya ile varılan mutabakat) hem kendisinin güçlü iradesini gösterdi hem de KKTC'nin meşru haklarını bütün enstrümanlarıyla savunacağını gösterdi. En sonunda yine diplomasiyi kullanarak, bu hukuksal bağlayıcılığı olan mutabakatı gerçekleştirdi. Bu hamleyle Doğu Akdeniz'de yeni bir sayfanın açıldığını ve oyunun yeni koşullarının henüz başında olduğumuzu düşünüyorum."

"ÖNEMLİ VE DEĞERLİ BİR ADIM"
Antalya Bilim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarık Oğuzlu da Akdeniz'deki doğalgazı paylaşma noktasında Güney Kıbrıs Rus Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Mısır ve İsrail arasındaki plana değinerek, "Türkiye son yıllarda Doğu Akdeniz'de yalnız kalmış gibiydi." dedi.

ABD, Rusya ve Fransa'nın da Türkiye'nin konuya ilişkin planlarına eleştirel yaklaştığını dile getiren Oğuzlu, Türkiye içerisinden de Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgeleri bir an önce ilan etme ve bu alanda boy gösterme yönünde sesler yükseldiğini kaydetti.

Oğuzlu, Türkiye'nin bu yönde adımlar attığını, petrol ve doğalgaz gemileri gönderdiğini hatırlatarak, "Libya ile imzalanan anlaşmayla Türkiye bir inisiyatif daha almış oldu. Göreceli yalnızlığını kırmak, 'benim görüşümü almadan bir şey yapmayın' diyerek baskı unsuru oluşturmak için önemli ve değerli bir adım." diye konuştu.

Anlaşmanın, kapsadığı bölgede hem arama faaliyetlerinde bulunmak hem de olası bir petrol, doğalgaz boru hattı inşası durumunda kazanç sağlamak açısından Türkiye'ye avantajlar sağladığını vurgulayan Oğuzlu, Libya'daki iç dinamiklere de atıfta bulundu.

Oğuzlu, çatışmalar neticesinde meşru hükümetin devrilmesi halinde anlaşmanın geçersiz kalma riskinin bulunduğuna da sözlerine ekledi.