Prof. Dr. Vedat Akgiray: Türkiye bu süreci bir çok ülkeye göre daha az hasarla atlatacak

Prof. Dr. Vedat Akgiray, salgının dünya ekonomisine etkisini TAKVİM’e anlattı: 2021 ve sonrası ülkemiz için büyük fırsatlar doğuracak. Dünya, Çin ve Avrupa yerine Türkiye’ye yönelecek...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :11 Mayıs 2020
Prof. Dr. Vedat Akgiray: Türkiye bu süreci bir çok ülkeye göre daha az hasarla atlatacak

Evet pandemi ile küresel düzen yeniden şekilllenecek. Büyük bir ekonomik buhranı bütün dünya yaşayacak. Bu süreçi atlatmak için borç para yerine üretim ve farklı finansmanlar kullanmak gerekiyor. Borçlanarak bu sorun atlatılamaz. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Akgiray ile pandeminin dünya ekonomilerine etkisini ve Türkiye'nin durumunu değerlendik. Akgiray'a göre; bu süreç çok zor geçecek ama Türkiye 2021 yılından sonra büyük fırsatları da oluşturabilecek nadir şanslı ülkelerden biri olduğunu söylüyor.

Koronavirüs küresel ekonomiyi ve küresel siyaseti nasıl değiştiriyor?
COVID-19 salgını piyasaların beklemediği dışsal bir darbe oldu. Her ülkede, ekonomik aktivite ani duruş noktasına geldi. Dünya savaşları dışında, iktisat tarihinde benzeri görülmemiş boyutlarda küresel bir çöküş riski yaşıyoruz. Örneğin, ABD'nde sadece beşhafta içerisinde işsizlik başvurusu yapan insan sayısı 30 milyonu geçti ve bu sene içerisinde işsizlik oranının %20'leri geçmesinden korkuluyor. Yüzbinlerce küçük ve orta boy işletme faaliyetlerini durdurdu. Global tedarik zincirlerindeki akışa bağımlı büyük firmalar da durma noktasına hızla yaklaşıyorlar. Üretimin ve milli gelirin bu sene çok düşeceğini tahmin etmek zor değil. Virüs salgının seyri ve mecburen alınan önlemler dikkate alınınca, bu problemin 2021 senesine de taşınmasının kuvvetle muhtemel olduğu görülüyor. Bütün ülkeler benzer süreçleri yaşıyor ve yaşayacak. Birkaç çeyreklik durgunluktan öte olası bir ekonomik burhan resmi önümüzde ve bunun 1929'daki Büyük Burhan'dan bile daha tahripkâr olması sürpriz olmaz. Geleceği tahmin etmenin imkansız olduğu günlerdeyiz. Daha önce yaşamadığımız "bilinmeyenleri" yaşayacak gibiyiz.

BORÇ ALARAK BU İŞTEN ÇIKAMAYA ÇALIŞMAK BÜYÜK BUHRANA NEDEN OLUR

Bugün yaşamakta olduğumuz pandeminin 1929 Ekonomik Buhran ile kıyaslayabilir miyiz?
Bugünlerde piyasalarda yaşananlar 1928-1929 yıllarına çok benziyor – biriken dev borç balonunun patlamaya başlaması, borsaların yönsüz seyri ve insanların psikolojisi. Maalesef, bugün, iki tane önemli fark var. Birincisi, bugün dünya ekonomilerin birbirine çok bağımlı olması ki bu da problemlerin tüm dünyayı hızla etkileyeceği anlamına gelir. İkincisi fark ise borç miktarının geldiği korkunç boyut ve birçok gelişmiş ülkenin, mevcut problemi daha çok borç üreterek çözebileceği yanlışında ısrar etmesidir. Bu politika, korktuğumuz buhranın gerçekleşme ve daha uzun sürme ihtimalini arttırmaktadır.

Pandeminin siyasal sosyal sonuçları olacak mıdır?
Salgının ekonomik sonuçlarından bağımsız olarak sosyal ve siyasi sonuçları elbette olacaktır. Yol açtığı ekonomik durgunluk, artan işsizlik ve iflaslar insanların devlete ve devletlerin küresel düzene bakışını etkileyecek. 2008 krizi sonrası büyük oranda azalan düzene güven duygusu ya daha çok azalacak ya da bu musibetten ders çıkartabilirsek iyileşecek. Bu da devletlerin ve liderlerin davranışları ile belirlenecek. Bazı devletler başka ülkeleri suçlayacaklar, bazı toplumlarda devlet suçlananacak ve global işbirliği tehlikeye girecek. Netice olarak, Avrupa Birliği, Çin ve Amerika ilişkileri tarihi değişikliklere uğrayabilir. Bazı devletler ise, kabahatı başkasına atmak yerine, "önce insan" diyerek hem salgınla mücadele edecek hem de sonrasına hazırlanacak. Bugün insanların güvenini kazanan liderler yarını belirleyenler olacaktır.

Ekonomik krizle birlikte Merkez Bankaları ön plana çıkıyor. Ekonomilerde devletin payı artacağa benziyor. Küresel kapitalizm değişiyor mu? Gelecekte ekonomik model ne olacak?
Merkez bankaları son 40 senedir artan bir dozda ön plana çıkıyorlar veya çıkartılıyorlar. Finans piyasalarının çok belirleyici olduğu günümüz ekonomik sisteminde merkez bankalarının gücü sınırlıdır. Buna rağmen algı öyle değil. Herşeyi merkez bankalarından beklemek doğru değildir ama bu beklenti sonucu piyasaların doğal dengesi bozulabiliyor. Bugün Amerika'da açıkça gördüğümüz gibi.

DÜNYANIN BORÇ İLE İMTİHANI
Salgınla mücadele politikalarına bakınca finans sektöründe devletin payı artacağı anlaşılıyor ama bu artış ağırlıkla çok büyüyen bir kamu borcu ve "kamu alacağı" şeklinde olacak gibi. Borç stoğu isim değiştirecek ama büyümeye devam edecek maalesef. Bu da durgunluğun (geçici olarak yavaşlasa bile) uzun soluklu ve daha büyük bir yapısal probleme yol açmasına sebep olacak. Bir sonraki krizin yönetimi çok daha zor olacak. 10-15 yıl sonrasını hayal edersek, küresel kapitalizmin çok değişeceğini zannetmiyoruz. Keşke değişse ve finans sistemi terbiye edilebilse. Yaşayıp göreceğiz. Tahmin etmek çok zor.

Gelişmiş ülkeler halka devlet eliyle para verip bu süreci geçirmeye çalışıyor. Gelişmekte olan ülkelerde nakit olmadığından sorun yaşanıyor. Gelişmekte olan ülkeler neler yapabilir.
Krizin olası etkilerini tahmin ederken, ülkeleri gelişmiş / gelişmekte olan diye değil, borç yüklerine göre sınıflandırmak daha doğru olur. Borcu daha çok olanlar daha kötü etkilenecekler. Gelişmiş ülkeler daha rahat borç üretebiliyorlar ama günü sonunda bu borçları bir şekilde "parasallaştırma" zorunda kalacaklar ki bu tehlikeli bir yoldur. Birçok gelişmekte olan ülke kısa vadede likidite sorunu yaşayabilir ama uzun vadede borç seviyesini yükselterek çözmek doğru olmaz. Ölçülü bir enflasyon artışı riskini alarak yeni borç yerine mali politikalar yoluyla para hacmini arttırmak daha isabetli olabilir.

TÜRKİYE PANDEMİDEN EN AZ ETKİLENECEK ÜLKE OLACAK

Türkiye bu süreci nasıl atlatabilir?

Türkiye'nin bu süreci diğer birçok ülkeye göre daha az zararla atlatabilir. Bunun en temel nedeni ise Türkiye'nin borç/milli gelir oranının (%150) dünya ortalamasının (%350) çok altında olmasıdır. Yabancı para cinsinden olan borcumuzun çokluğu ve sermaye tabanımızın yetersiz olması gibi kırılgan yönlerimize rağmen çok büyük sıkıntılar beklemiyoruz. Medyada oluşan yaygın kanının aksine kamunun ve özel sektörün (bankalar ve şirketler) bilançoları dikkatli okunursa görülecektir ki kısa vadeli borçları karşılamakta veya yenilemekte zorluk olmayacaktır. Bugünlerde yapılması gereken, salgın bitene kadar şirketlerin yaşaması için gereken desteği sağlamak ve salgın sonrası dünyada rekabetçi gücümüzü arttırıcı yapısal politikaları geliştirmektir. Bu politikaların en kritik yönleri borca dayalı (özellikle yabancı para cinsinden borca) büyüme modelini törpülemek ve şirketlerimizin sermaye tabanlarını güçlendirmektir. Salgın sonrası akıllı ve sağlam bir bilanço ile oyuna devam etmeliyiz.

IMF ÇÖZÜM DEĞİLDİR

IMF'den yada Dünya Bankası'dan kredi almakçözüm müdür, alınırsa ne olur, alınmadan nasıl bir çözüm uygulanabilir?

Prensip olarak bu tür krediler çözüm olmaz. Hele bazı ekonomi dışı koşullara bağlanan krediler yarar yerine zarar bile verebilir. Yine de pragmatik olabiliriz. Ülke menfaatlerine uymayan şartlara dayanmayan ve mevcut borcumuzu arttırıcı etkisi az olan "ucuz" kredileri kapımızı tamamen kapamayalım. Para paradır. Yeter ki boynunuzu eğmesin.

PARA BASIP PİYASALARI RAHATLATMALIYIZ

Para basmak sorunları çözebilir mi?
Para basmak kavramı da yanlış anlaşılan bir kavram. Karşılığı (teminatı) olmayan yeni para arzı elbette doğru değildir ve enflasyonu azdırabilir. Fakat karşılığı olan (finansal alacak ve sermaye payı dahil) para üretmek kötü iması olan "para basmak" ile aynı şey değildir. Merkez banka bilanço kuralları buna izin verir. Bugünlerde bunu yapmamız gerekiyor. Şu anda Türkiye piyasalarının bir döviz problemi yoktur. Bankalardaki DTH hesaplarında 200 milyar dolar civarında kaynak var. Bugün şirketlerimizin en zor buldukları para cinsi Türk lirasıdır! Başka bir deyişle, Türk parası likiditesi problemimiz var. Kurallara uygun "para basmak" bu nedenle faydalı olacaktır.

2021 YILI TÜRKİYE İÇİN FIRSATLAR YILI OLABİLİR

2021 yılı için Türkiye nasıl bir durumda olabilir? Türkiye'nin fırsatları var mı?

Eğer doğru hazırlığı yaparsak 2021 ve sonrası bizim açımızdan büyük fırsatlar doğurabilir. Bizim lehimize birçok faktör var. Üretim üssü olarak Çin'e olan güven kaybı ve alternatif arayışı, genç ve çalışmaya hazır nüfusumuz, coğrafi konumumuz (hem artıları hem de eksileri ile) gibi faktörler. Çin elbette ki tamamen devre dışı kalmayacak ama birçok sahada sorgulanır hale düşebilir. Bu sahaları biz kapatabiliriz. 2021 senesine giderken buna uygun bir sanayi politikası geliştirmeliyiz. Aynı zamanda finansal yapımızı "daha az borç – daha çok sermaye" şekline dönüştürme kararını vermeliyiz.

En stratejik sektörler; tarım, yeni teknolojiler, katma değeri yüksek ve global talebi olan ürün imalatı, sermaye piyasaları ve elbette ki savunma sanayi. Kaynaklarımızı ve politikalarımızı böylece planlayabiliriz.

Yaşlanmış ve virüs salgını ile büyük yara almış Avrupa ile Türkiye arasında yeni bir ekonomik ilişki başlayabilir mi? Maske diplomasisi yeni bir ilişki biçimini başlatabilir mi?
Anlaşıldı ki Brexit sonrası Avrupa'yı tek başına Almanya taşıyamayacak. Avrupa'nın ABD ve Çin rekabeti arasında yaşayabilmesi için Almanya'nın yanında bir de Türkiye'ye ihtiyacı olduğu aşikardır. Nüfus yapısı ve ekonomik potansiyel bu gerçeğe işaret ediyor. Bunun nasıl hayata geçebileceği ise siyasi ve diplomatik karar meselesi. Avrupa'yı hesaplarımıza katalım ama dünyanın diğer bölgelerini de unutmayalım.

NASIL OLUYOR? / ALİ DEĞERMENCİ