İşte Sabah Gazetesi yazarı Salih Tuna'nın "İçin rahat etti mi Salih Tuna?" başlıklı o yazısı
Bir hafta önceydi. Bağrışmalara uyandım. Birkaç ev ötemizdeki müstakil evden siyah dumanlar yükseliyordu.
Baktım, iki itfaiye aracını gördüm; "iyi" dedim.
Hatta, mahalleli panik yapacağına ayak altından çekilse de itfaiye erlerimiz işini rahat yapsalar diye söylendim.
İtfaiyenin müdahale ettiği evde alevler yükselmiyordu. Demek ki itfaiye müdahale etmiş, yangını kontrol altına almış diye düşündüm.
Yanılmışım!
Olay yerine biraz daha yaklaşınca itfaiyenin henüz organize olmaya çalıştığını, o bağrışmaların da onlardan çıktığını hayretle müşahede ettim.
Her şeyden evvel itfaiye aracının yerini saptamakta zorluk çektiler. Yok öne çek, yok arkaya çek, aman arkaya çekme ordan ambulans gelecek, öne çekme ordan hortum uzatılacak!..
Nasıl bir koşuşturma, nasıl bir panik anlatamam! Allah vere de kendilerine zarar vermeseler diye dua ettim.
Yandaki komşu evin önündeki itfaiyeciye seslendi: "Pencereyi kırın, içerde yalnız yaşayan bir adam var, dumandan zehirlenmesin bari..."
İtfaiyeci panik içinde karşılık verdi: "Kırmak için bir şey, demir parçası falan var mı?"
Artık sözün bittiği yerdeydik!..
Neyse ki sonuçta ne ölen ne de yaralanan oldu. Elektrik kontağından kaynaklanan "basit" bir yangındı.
Gelgelelim, önü arkası sokak olan tek katlı müstakil bir evdeki yangına müdahale ederken bu panik yaşanmışsa daha büyük vakalarda ne olacak diye düşünmekten kendimi alamadım. Hele ki (maazallah) bir deprem anında çıkacak olası yangınlarda halimiz nice olacaktı?!
Bunu yazmaya karar verdim sonra da vazgeçtim.
Her şeyden evvel, "İBB'yi CHP devralınca her gördükleri 'açığı' dillerine doluyorlar" demesinler diye vazgeçtim.
En önemlisi de itfaiye erlerimiz canımızdı. Bizi kurtarmak için canlarını tehlikeye atan kahramanlarımızdı. Onlara hiçbir şekilde laf gelsin istemedim.
Hem "at sahibine göre kişner" diye de bir söz vardı.
İşte görüyoruz, İSKİ "çalışırken" ya doğalgaz borusunu patlatıp yangın çıkartıyor ya da ortalığı göle çeviriyor! İETT derseniz, herkes şekvacı.
Uzun lafın kısası, yazmadım.
Lakin "keşke bir tatbikat yapsalar da olay anında böylesi bir panik yaşamasalar" diye içimden geçirdim.
Geçen gün Kadıköy'de tatbikat yaparken 2 itfaiye erimiz kaza sonucu vefat edince sadece içim yanmadı, "tatbikat yapsalar keşke" diye içimden geçirdiğim için tuhaf bir suçluluk duygusuna kapıldım.
Peki, ya yazsaydım?!
Zırtolar kuvvetle muhtemel üşüşür, "İçin rahat etti mi Salih Tuna?" diyerek linçe girişirlerdi.
Dahası, İBB Başkanı ve Sözcüsü beni mahkemeye verirdi.
Saçma mı?
Hayır, değil. Çok değişik insan evlatlarıyla karşı karşıyayız. Yanlışlarını düzelteceklerine yanlışlarını gösterenlerden şekvacı oluyorlar.
Mahut Başkan ve Sözcüsü yolculuk yaptıkları otobüslerde sosyal mesafeye aykırı yoğunluğu gösteren fotoğrafları sosyal medyada yayımladıkları için iki vatandaşımızı mahkemeye vermişler.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da (Anayasa'nın 2. Maddesi'ne vurgu yaparak) takipsizlikle sonuçlandırdı.
Bu arada, Fazilet durağından bir anda 47 yolcu bindi iddiaları da fos çıktı. Savcılık otobüse hiç yolcu alınmadığını tespit etti.
Hülasa, "Organize kötülük" iftiralarının ellerinde patladığı savcılık kararıyla da kanıtlanmış oldu.
Yani, İBB Başkanı'nın "İzlerken kanım dondu" dediği görüntülerin yalan olduğu ortaya çıktı.
Ne ki, yalanlarının ortaya çıkacağını bile bile mahkemeye başvurmalarındaki hamakata da benim kanım dondu.