Haritayı hazırlayan Vivero'nun da daha sonra kaleme aldığı bir makalede, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihtilafın çok eski olduğuna dikkati çekerek, "Ege Denizi'nde ortay hat hesaplaması Türkiye kıyılarına çok yakın olup komşu Yunanistan'a çok büyük bir deniz yetki alanı bırakmaktadır. (Doğu Akdeniz'de de) Kıbrıs'ı da denkleme kattığımızda Türkiye'nin deniz yetki alanının çok küçük kaldığını, bunun da ekonomik ve jeopolitik sorunlar yaratacağını görürüz." ifadeleriyle, haritanın sahadaki durumu yansıtmadığını kabul ettiği görülüyor.
"SEVİLLA HARİTASI GAYRİMEŞRU BİR HARİTA"
Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hakan Karan, AA muhabirine konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Sevilla haritasının esasen tek taraflı olarak yapılan akademik bir çalışma niteliği taşıdığını söyledi.
Haritanın deniz sınırlandırmasına tek taraflı yaklaştığının altını çizen Karan, şunları kaydetti:
"Sınırlandırmalara iki ya da çok taraflı olarak yaklaşılır ve deniz hukuku kuralları bu manada oluşturulmuştur. Devletler kendilerine deniz hukukunun verdiği yetkiye istinaden sınırlarını belirler. Ancak özellikle yarı kapalı ve kapalı deniz alanlarında bu sınırlar başka bir devletin sınırlarıyla çakışabilir. Doğu Akdeniz böyle bir deniz alanıdır. Bu bölgede denize kıyısı olan bütün devletlerin deniz yetki alanları birbiriyle kesişecektir."
Karan, devletlerin sınırlandırmalara kendi cephelerinden yaklaştığını, Sevilla haritasının Yunanistan'ın tezlerini desteklediğini ve tek taraflı olarak hazırlandığını ifade etti.
Vivero'nun da daha sonraki yayınında ilk haritası olan Sevilla haritasını gözden geçirdiğini belirterek, "Tek taraflı olduğu için ön plana alınmayacak kadar değersiz bir çalışma." diye konuştu.
Karan, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (UNCLOS) atıfta bulunarak bunun birçok ülke tarafından "Deniz Hukuku Anayasası" olarak görüldüğünü anımsattı.
Sözleşmenin her adanın kara suları olduğunu ve sosyal yaşam olması halinde kıta sahanlığı ve MEB'i bulunduğunu öngördüğünü aktaran Karan, "Meis'e baktığımızda adada sosyal yaşam bulunduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Yunanistan UNCLOS'a taraf olduğu için Meis'in kıta sahanlığı ve MEB'i bulunduğunu iddia ediyor. Ancak aynı sözleşme hakkaniyet ölçüsünü de savunuyor. Aynı zamanda hakkaniyet ölçüsünü ön planda tutan birçok yargı kararı bulunuyor." dedi.
Karan, yargı kararlarının Meis adası durumunda olduğu gibi ana karaya uzak ve özellikle sorun teşkil eden karşı kıyaya yakın adalar söz konusu olduğunda, adaları hakkaniyet ilkesi çerçevesinde dikkate almadığına dikkati çekti.
"Sevilla haritası, UNCLOS'un bir normunu dikkate alıyor, diğerini almıyor. Uluslararası Adalet Divanının vermiş olduğu kararları göz ardı ediyor. Türkiye'nin tabi olduğu hukuku yok sayıyor. Bu yönden gayrimeşru bir harita." diyen Karan, Türkiye'nin UNCLOS'a taraf olmadığını, bu nedenle sözleşmenin de Türkiye'ye yükümlülük getiremeyeceğini söyledi.
Karan, Türkiye'nin 1982 öncesi deniz hukukuna tabi tutulabilineceğine işaret ederek, "Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz gibi özel durum arz eden denizlerde adaların hiçbir şekilde deniz yetki alanlarının olamayacağını savunuyor." diye konuştu.