İzmir'de depremin ardından korkutan görüntü! Toprağın altından çıkıyor

İzmir'de yaşanan deprem sonrası DAUM tarafından bir rapor hazırlandı. Hazırlanan raporda deprem sonrası Gülbahçe ve Tuzla fay hatlarındaki sıcak suların yüzeye çıkışında artış gözlemlendiği aktarıldı.

Giriş Tarihi :12 Kasım 2020 , 14:56 Güncelleme Tarihi :12 Kasım 2020 , 14:58
İzmir’de depremin ardından korkutan görüntü! Toprağın altından çıkıyor

İzmir'in Seferihisar ilçesinde 30 Ekim saat 14.51'de meydana gelen 115 kişinin ölümüne neden olan depreme ilişkin Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi'ince (DAUM) rapor hazırlandı. Rapor, DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, DAUM Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir ve diğer deprem uzmanlarının katılımıyla rektörlük binasında basın mensuplarıyla paylaşıldı. Prof. Dr. Hotar, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, İzmir'de yaşanan depremin herkesi derinden üzdüğünü belirtti. DEÜ'den hocaların da bu anlamda çalışmalar yürüttüğüne dikkati çeken Nükhet Hotar, "Depremden etkilenen vatandaşlarımıza acil şifalar diliyor, büyük bir fedakarlıkla çalışan ekiplere teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı.

DAUM Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir ise fay hatlarının durumu ve hazırladıkları rapora ilişkin açıklamalarda bulundu. Depremin ardından sahada olduklarını ve önemli gözlemler elde ettiklerini vurgulayan Sözbilir, "Fayları saniye saniye izleyip, tepkilerini ölçmeye çalışacağız. Gülbahçe ve Tuzla fay hatlarında sıcak suların yüzeye çıkmasında artış var. Bu doğal bir durumdur, yeni bir deprem üreteceği anlamına gelmez." dedi.

'DAYANIKLI DEĞİL DİRENÇLİ BİNA'
Tsunami ile ilgili de çalışmalar yaptıklarını aktaran Prof. Dr. Sözbilir, "Deprem sonrasında oluşacak tsunami sonrasında insan kayıplarının önüne geçmek için modelleme çalışması yapmak zorundayız. Deprem ile tsunami arasındaki oluşma süresi bize önlem almak için zaman kazandıracaktır. Çünkü gelecekte deniz fayları 7'nin üzerinde deprem ürettiğinde tsunami de üretecektir. Bu nedenle Türkiye Tsunami Projesi'ni çok önemsiyoruz." ifadelerini kullandı. DEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Özçelik ise binaların yapısına ilişkin değerlendirmede bulundu.

Binaların hangi yıl yapıldığının ve ruhsat alındığı senenin önemine değinen Özçelik, şunları söyledi: "Binaların depreme dayanıklı olmasında malzeme kalitesi, taşıyıcı sistemi, projeye uygun yapılıp yapılmaması, deprem bölgesinde yer alması ve zemin özellikleri çok önemlidir. Bina hasarının yoğunlaştığı Bayraklı'da yapı stoğu çok çeşitlidir. Yıkılan binaları incelediğimizde perde sistemleri yeterince yok. Kolonları yetersiz. Zayıf malzeme, betonun kalitesizliği, donatıların doğru yerleştirilmemesi, yapısal düzensizlikler nedeniyle ağır hasarlar ve yıkılmalar meydana geldi. Özellikle yapım aşamasında kolonların kısaltıldığı görülüyor. Bu da binalarda ani göçmelere neden oluyor. Bilinçsiz tadilat nedeniyle bölme duvarlarının zemin kattan kaldırılması da yıkımların nedenlerinden birini oluşturuyor."

Dünyada artık depreme dayanıklı binalar yerine, can güvenliğini sağlayan yapıların yapıldığını söyleyerek, "Depreme dayanıklı bina yapımının maliyeti çok yüksek olduğu için, kontrollü hasarın gerçekleşeceği binalar yapmak zorundayız. Depreme dayanıklı bina yerine depreme dirençli bina yapmak zorundayız." dedi.

RAPORDA ÇARPICI İFADELER
DAUM uzmanların imzasını taşıyan raporda 30 Ekim saat 14.51'de meydana gelen depremin Kuşadası Körfezi açıklarında, Doğanbey Köyü'nden 23.38 kilometre güneyde Ege Denizi'nde yaşandığı belirtildi. Deprem sonrası elde edilen odak mekanizma sonuçlarına göre ana şoktan 9-10 dakika sonra Sığacık körfezi Kaleiçi mevkiinde küçük ölçekli bir tsunami yaşandığı aktarılan raporda, bu sırada denizin 250 metre içeri girdiği ve 1.5-2 metreye varan tsunami dalgaları meydana geldiği ifade edildi. Raporda, bugüne kadar meydana gelen depremler incelendiğinde, Türkiye ölçeğinde can ve kayıplarına yol açan ve büyüklüğü 7'ye ulaşan depremlerin 6 yılda bir tekrar ettiği bilindiği aktarıldı.

Raporda şu ifadelere yer verildi: "Bilimsel çalışmalara göre, bu düzeydeki depremlerin, öncelikle sismik boşluk adı verilen fay parçalarında beklendiği, bu fay parçalarının 20 civarında olduğu ve Türkiye'deki değişik illerin yerleşim yerlerinden geçtiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, öncelikle söz konusu fay parçalarının içinden geçtiği illerden başlamak üzere, hem karadaki ve hem de deniz altındaki faylara göre, Türkiye'nin 81 ilinde öncelik sırasına göre, deprem senaryolarına dayalı İl Afet Risk Azaltma Planlarının yanı sıra, doğrudan uygulamaya yönelik Deprem Master Planları valilik, AFAD, belediye, üniversite, yerel yönetimler, ilgili kurum ve kuruluşlar, kaymakamlıklar, sivil toplum örgütleri ve halkın da katılımıyla gerçekleştirilecek çalışmalarla yapılması ve uygulamaya konulması gerekmektedir. Toplum olarak deprem konusunda bilinçlendiğimizde, bilimsel veriler ışığında gerekli çalışmaları yaparak, deprem olmadan önce deprem zararlarını azaltmaya yönelik önlemler alabildiğimizde olası bir yıkıcı depremdeki can ve mal kaybı önemli ölçüde azaltılmış olacaktır."