"SU KAYNAKLARININ ÜZERİNE BİNALAR YAPILDI, ÇEŞMELER KURUDU"
İstanbul'un çeşmelerinin makus bir talihi olduğunu dile getiren Dilbaz, şöyle devam etti:
"1930'larla beraber, yaklaşık 1940'lara kadar Suriçi İstanbul'unda bulunan yaklaşık 900 tane çeşme var. Bu çeşmelerin tamamına yakınında sular akıyor. 1930 ve 40'larda şehirde evlere Terkos suyu şebekesi verilmeye başlayınca mahalle çeşmelerinin önemi ortadan kalkıyor. Devamındaki süreçte 1960'larla beraber şehrin hızlıca büyümesi ile bu çeşmelerin pek çoğunun su kaynağı buranın çok yakın yerleri. Mesela, bu çeşmenin su kaynağı hemen arkadaki Gülhane Parkı'ndan geliyordu. Şimdi bunun gibi pek çok çeşmenin su kaynakları üzerine bina yapınca, çeşmelerin suyu kuruyor. Kuruduktan sonra da bu çeşmeler atıl duruma geliyor.Şu an İstanbul'da özellikle Fatih ilçesinde, Fatih Merkez ve Balat hattında buna benzer ve bundan çok daha kötü durumda yüzlerce çeşme örneği var. Bu çeşmelerin büyük bir kısmı zamanla yolun kot farkının yükselmesi ile yolun altında kalmış. Büyük bir kısmın üzerine grafiti ve yazılar yazılmış, çeşmeleri çalınmış, mermerleri ve kitabeleri kırılmış durumda. Halbuki bunların büyük bir kısmı vakıf eseri ve vakıf eserlerinin kıyamete kadar devam edilmesi konusunda vakıf senetleri var. Ama maalesef ki şu an 1000'e yakın çeşmeden, Suriçi'nde suyu akan 40-50 tane çeşme kaldı. Bu da bizim ayıbımız aslında."
"KORUMA ALTINA ALINMASI İÇİN RESMİ STATÜLERİ BELİRLENMELİ, KÜLTÜR ENVANTERİ ÇIKARILMALI"
Bu çeşmelerin koruma altına alınması için öncelikle çeşmenin resmi statüsünün kesinleşmesi gerektiğinin altını çizen Dilbaz, "İstanbul'da tarihi eserlerde çeşmeler bazında şöyle bir sorun var. Bir tarihi yapının, aynı tipteki tarihi yapıların 5-6 tane farklı sahibi çıkıyor. Mesela burada gördüğümüz çeşmenin sahibi Vakıflar Genel Müdürlüğü iken, başka bir çeşmenin bir İlçe belediyesinde, başka bir çeşmenin bir özel kurumda olduğu görülüyor. Bu çift başlılık, çok başlılık yüzünden çeşmelere bazı kurumların, özellikle Kültür Bakanlığı'nın direkt müdahale etmesi söz konusu olmuyor. İlk yapılması gereken bir kültür envanterinin net bir şekilde çıkartılması. Ondan sonra çeşmelerin özellikle Su Vakfı gibi resmi bir kuruma bağlanması. Ya da İSKİ'ye. Daha sonra o kurum üzerinden çeşmelerin sırayla onarılarak, hepsinin sularının akıtılması lazım" dedi.
"ÇEŞMENİN SUYUNU AKITMAZSANIZ HARAP OLUYOR"
Suyu akıtılmayan çeşmelerin gün geçtikçe harap olduğunu vurgulayan Dilbaz, "Bakın şu çok önemli. Çeşmeyi istediğiniz kadar imar edin, eğer çeşmenin suyunu akıtmazsanız, çeşme yeniden harap oluyor. Çünkü her çeşme kendi çevresinde bir Habitat barındırıyor. Sadece insanlar değil, sokak hayvanları da özellikle çok sıcak yaz aylarında. Eyüp'te, Balat'ta sosyal hayvanlar gelip o çeşmelerden su içiyor. Bir Çeşme suyunu kesmek demek etrafındaki bütün habitatı yani kediyi, köpeği çimenleri bile yok etmeniz demek. Dolayısıyla İstanbul'daki çeşmelerin suyunun mutlaka akması lazım. Bu çeşmelerin onarılması gerekiyor" ifadelerini kullandı.