"GÜCÜ, SİYASİ EŞİTLİĞİ PAYLAŞMAK İSTEMEYEN ANLAYIŞI GÖRÜYORUZ"
Konuşmasında Kıbrıs'a da yer veren Bakan Çavuşoğlu, "Kıbrıs'ta sorunun temeli nedir? 70'lerde, 60'larda neden başladı? Kıbrıs Türk'ünü yok etmeye çalışan bir anlayış var. Diğer taraftan bugüne kadar federasyon için müzakere ettik, neden çözüm olmadı? Hiçbir şeyi Kıbrıs Türk halkıyla paylaşmak istemeyen bir anlayış var. Aynı şekilde gücü, siyasi eşitliği paylaşmak istemeyen anlayışı görüyoruz. Bunun yansımasını Doğu Akdeniz'de nasıl gördük? Kıbrıs etrafındaki hibrokarbon zenginliklerinin Kıbrıs Türk halkıyla paylaşılmasına karşı olan bir Rum kesimi ve onu destekleyen Yunanistan ve de tabi ki dayanışma anlayışıyla yine bir Avrupa Birliği'ni görüyoruz" dedi.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU, DOĞU AKDENİZ SÜRECİNİ ANLATTI
Doğu Akdeniz'deki sorunu ele alan Çavuşoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Herkes diyor ki, hatta konuyu bilmeyen Avrupalı dostlarımız da böyle düşünüyor; "Birden siz gemileri gönderdiniz ve sondaja başladınız. Sismik araştırmalara başladınız. Bakan yardımcınız da sık sık helikoptere biniyor, gemilerin üstüne çıkıyor. Orada gövde gösterisi yapıyor (onların tabiri ile söylüyorum) dolayısıyla kriz bundan başladı" Oysa öyle değil. Cumhurbaşkanımız açılış konuşmasında vurguladı, hocalarımız da aynı şekilde. Bu sorun birden başlamadı. Doğu Akdeniz'de zenginlikler var mı? var. Denizin altında hidrokarbon zenginlikleri var, denizin içinde var, balıkçılık var vs. her türlü zenginlik var. Yarın sudan enerji üretmek, teknolojiler gelişiyor vs. Peki nasıl başladı bu sorun? Biz ne diyoruz. 'Hep beraber burada paylaşalım, herkes faydalansın' diyoruz. Peki Rum kesimi ve Yunanistan böyle mi davrandı? Veya bölgedeki bazı ülkeler böyle mi davrandı? 2003 yılından, 2011' kadar Rum kesiminin Mısırla, Lübnan'la, İsrail'le imzaladığı anlaşmalar, hem Türkiye'nin, hem KKTC'nin haklarını dışlayıcı anlaşmalardır. Diğer taraftan ruhsat vermeler. Aynı şekilde 2011'de Rum kesiminin tek taraflı olarak sondaj çalışmalarına başlaması, farklı ülkelerin şirketleriyle beraber başlaması. Yine Yunanistan bir taraftan Mısır ve Lübnan'la müzakere ediyordu. Ama diğer taraftan Libya'nın haklarını yok sayacak şekilde ruhsat alanların belirlenmesi, lisans vermeler gibi tek taraflı çalışmalar devam etti. Biz bu süreçte ne dedik? Kıbrıs'ta hakça paylaşım olsun, hakça paylaşım için her türlü esnekliği gösteriyoruz. 2011, 2012 ve 2019'da KKTC'de değişik tekliflerde bulundu hakça paylaşımlar için. Bu iki taraf arasında olmayacaksa ortak şirket olabilir, AB altında bir mekanizma olabilir. Veya BM çatısı altında mekanizma olabilir. Yeter ki hakça paylaşım tesis edilsin. Burada haksızlık var mı? Yok. 'Tamamını ben istiyorum' anlayışı yok, 'beraber paylaşalım' deniliyor. Doğu Akdeniz'e de Türkiye'nin tüm çağrıları , 'Doğu Akdeniz'deki zenginlikler herkes tarafından hakça paylaşılsın. Ve bölge bir barış bölgesi, istikrar bölgesi olsun. Refah bölgesi olsun' dedik. Tek taraflı çalışmalar devam etti. Biz de yine 2011'de önce KKTC ile anlaşma imzaladık. Daha sonra KKTC'nin bize ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi devam ettirdik"
"MAKSİMALİST ŞEKİLDE BU ADIMI ATTIKTAN SONRA NEREDE BULUŞACAKSINIZ?"
Türkiye'nin 2018 yılında kendi gemilerine kullanarak, sondaj çalışmalarına başlayınca kıyametin koptuğunu ifade eden Bakan Çavuşoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şöyle bir hava estirdiler, 'Türkiye bir gün geldi. Gemilerini getirdi. Sorun başladı' oysa öyle değil. Peki bu gerilimin sebebi ne? Yunanistan'ın maksimalist yaklaşımları. Yunanistan hemen burnumuzun dibinde, Kaş'ın karşısına bir Meis Adası'na 2 kilometre uzaklıkta 10 kilometre karelik bir adacık ve 40 bin kilometre karelik kıta sahanlığı istiyor. Hangi uluslararası grupta var. Bunu Yunanlılara söylediğimiz zaman, 'Ya bir yerden başlayalım da, sonra orta noktada anlaşırız biz. Böyle maksimalist başlama sebebimiz bu' diyor. İyi de maksimalist şekilde bu adımı attıktan sonra nerede buluşacaksınız? Sayın cumhurbaşkanımızın söylediği gibi Antalya Körfezi'ne Türkiye'yi hapsetmeye çalışan haritaların faydası olmadığını görmek lazım. Bu süreçte yine de tüm kendi hakkımızı, KKTC'nin haklarını bir taraftan korurken, güçlüyken bile 'gelin bu işi beraber çözelim. Zenginlik varsa paylaşalım, sorunları diplomasi ile siyasi yöntemlerle çözelim' işte bu sebepten dolayı sayın Cumhurbaşkanımız Avrupa Birliği'ne bu dönemde bile ortak bir konferans düzenleme teklifinde bulundu. Sadece Doğu Akdeniz ülkeleri değil, tüm kıyıdaş ülkeler değil, bu bölgede şirketi olan ülkelerinde katılımını teklif ettik. AB ile bu süreci çalışıyoruz. Sonuçta biz hamdolsun her yoldan gitmesini biliyoruz. 'Sahada ve masada gücümüz var. Sahada ve masada Libya'da güçlüyüz, Doğu Akdeniz'de çok güçlüyüz deyip de tamamını biz istiyoruz' anlayışı içinde değiliz. Ermenistan'ın topraklarında gözümüz yok. Şimdide diyoruz ki, 'Bu normalleşme Ermenistan ve Ermenistan halkının yararına olacak. Dolayısıyla biz hakça paylaşımdan yanayız. Moral olarak da hukuki bakımdan da güçlüyüz ve bu gücümüzü önümüzdeki süreçte herkesin yararına kullanmaya devam edeceğiz".