Türkiye'de kuraklıktan bahsedilmesinin nedenine değinen Eroğlu, Türkiye geneli yağışlarda 1 Ekim-25 Aralık 2020'de uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 46,7 oranında azalma yaşandığını, İç Anadolu bölgesinde yüzde 57,2, Karadeniz bölgesinde ise yüzde 49,5'lik azalma görüldüğünü bildirerek, vatandaşların, bu durumdan endişe ettiğini belirtti.
Eroğlu, geçmişteki su yıllarına bakıldığında 1973, 1989, 1994, 2001, 2007 ve 2017'deki kuraklığın şiddetinin, 2020'ye göre daha fazla olduğunu anımsattı.
Üç büyükşehirdeki yağışlara bakıldığında 1 Ekim 2019-30 Eylül 2020 döneminde, yağışlarda İstanbul'da yüzde 11,1, Ankara'da yüzde 12,2 ve İzmir'de ise yüzde 11 oranında azalma yaşandığını aktaran Eroğlu, yağışlardaki bu azalmanın kolaylıkla yönetilebilir oranlarda olduğunun, bu durumun vatandaşlara hissettirilmeden yönetilebileceğinin altını çizdi.
"EHEMMİYETİ YETERİNCE ANLAŞILAMIYOR"
Suyun yönetiminin, tek elden ve liyakat sahibi kişilerce yapılabilecek hassas bir konu olduğuna dikkati çeken Eroğlu, "Şayet içinde bulunduğumuz Kovid-19 salgınında su olmasaydı temizlik nasıl yapılabilirdi? Şehirlerimizde bu salgın döneminde içme suyu problemi yaşansaydı, Allah korusun salgının boyutu tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük olurdu." değerlendirmesinde bulundu.
Akademik, bürokrasi ve siyasi hayatında yakından müşahede ettiği bir konuyu paylaşan Veysel Eroğlu, şunları kaydetti:
"Özellikle su ve altyapı gibi vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren çok önemli konuların ehemmiyeti yeterince anlaşılamıyor. Bu konularda ne zaman bir sıkıntı yaşanırsa o zaman ülke gündemine geliyor. Su hayatın her anında, bütün canlılar için hayati olan bir maddedir. Su yoksa hayat yoktur. Nitekim uzay araştırmalarında bir gezegende hayat olup olmadığının anlaşılması için önce suya bakılıyor. Bu nedenle suyla alakalı hizmet yapanlar çok önemli ve ulvi bir vazifeyi yerine getirirken, bu alanda vazifesini yerine getirmeyenler için de büyük bir mesuliyet söz konusu."