Sahura kalkmadan oruç tutmak caiz midir? Niyet etmeden oruç tutulur mu? Diyanet açıklaması…

Mübarek 11 ayın sultanı Ramazan ayı idrak edilirken Müslüman alemi merakla bazı soruların yanıtlarını araştırıyor, bunlardan biri de Sahura kalkmadan oruç tutmak caiz midir? Oluyor. Peki sahur yapmadan oruç tutan vatandaşların ibadeti kabul oluyor mu? Niyet etmeden oruç tutulur mu? Diyanet İşleri Başkanlığı konuyla ilgili neler söylüyor? Uykusunu bölmemek için sahur yapmadan oruç ibadetini yerine getirmek isteyenlerle ilgili Diyanet açıklaması ne oldu? İşte merak edilenler…

Giriş Tarihi :18 Nisan 2021 , 14:27 Güncelleme Tarihi :18 Nisan 2021 , 14:27
Sahura kalkmadan oruç tutmak caiz midir? Niyet etmeden oruç tutulur mu? Diyanet açıklaması…

İslam'ın 5 temel şartlarından biri oruç tutmaktır ve Ramazan ayının idrak edildiği şu günlerde oruç ibadeti de yerine getiriliyor. Milyonlarca Müslüman alemi orucunun bozulmaması için merak ettikleri pek çok bilginin cevaplarını araştırıyor. Bu noktada Sahura kalkmadan oruç tutmak caiz midir? Niyet etmeden oruç tutulur mu? Sorgulaması da arama motorları üzerinden sıklıkla yapılıyor. Peki bu konudaki Diyanet açıklaması nedir? İşte ayrıntılar…

SAHURA KALKMADANİ NİYET ETMEDEN ORUÇ TUTULUR MU?

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklamasına göre, "Niyetsiz sahursuz oruç tutulur mu?" sorusuna verilecek en net cevap, bu durumun orucu sarsacağı yönünde olacaktır. Zira, niyet etmek orucun temel şartlarından biridir. Dolayısıyla niyetsiz oruç sahih değildir. İslamiyet'te kalben niyet pek çok konuda yeterli olsa bile oruç için dil ile de niyet etmek gerekmektedir.

Sahura kalkamamak oruç tutmamak için mazeret değildir.Sahura kalkamayan sabahleyin oruca niyetlenip oruca devam etmelidir. Ancak uzmanlar, sahursuz orucun sağlıksızlığına dikkat çekiyor.

Sahur yemeği, oruç tutacak kişilerin imsak vaktinden önce gece yedikleri yemektir. Hz. Peygamber (s.a.s.) sahura kalkmış ve bunu ümmetine de tavsiye etmiştir (Buhârî, Savm, 19, 20).

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), sahur yemeğinde "bereket" (Buhârî, Savm, 20) olduğunu ifade etmiş ve sahur yemeğinin, müslümanların orucu ile ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli farklardan biri olduğunu belirtmiştir (Müslim, Sıyâm, 46). Onun sahurla ilgili söz ve uygulamalarından hareketle fakihler, sahura kalkmanın ve sahuru geciktirmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir (Kâsânî, Bedâî', II, 105).

Âlimler, sahurun oruca dayanma gücü verdiğini, maddi-manevi bereketlere vesile olacağını bildirmişlerdir. Çünkü kişi sahura kalkmakla seher vaktini uyanık geçirmiş ve bu vakitte hem dua hem de istiğfar etmek suretiyle cennet ehlinin özelliklerine sahip olmuştur (Zâriyât, 51/18). Bu şekilde manevi lezzetlerle başlanan oruç daha canlı, daha şevkli tutulur. Bu tür maddi-manevi bereketleri olan sahur, ihmal edilmemelidir.

RAMAZAN AYINDA ORUCUN ÖNEMİ

İslam'ın beş şartı vardır. Bunlar, namaz kılmak, zekat vermek, Şehadet etmek, Hacca gitmek ve oruç tutmaktır. En önemli ibadetlerin başında gelen oruç, Allah'ın bize verdiği nimetlerin değerini anlamamızı sağlar. Ramazan ayı, Allah'ın bize bahşettiği sayısız nimet için şükretmemize vesile olur. Birçok ayette geçtiği üzere insanoğlu hem nankör hem de unutkandır. Bolluğun içindeyken bile daha fazlasını ister. Ancak Ramazan ayının gelmesi ile birlikte bir yudum suyun ya da bir hurmanın bizim için ne kadar önemli olduğunu anlarız.

Tutulan oruç, nefsi terbiye eder. Muhtaç durumdaki kişilerin durumunu çok daha iyi anlamamızı sağlar. Bu anlayış, beraberinde yardımlaşma ve dayanışmayı getirir. Müminler elinden geldiğince yakınındaki kişilere yardımda bulunur. Bununla birlikte Ramazan ayı hepimiz için bir sabır ayıdır. Allah, Al-i İmran Suresinin 146. ayetinde şöyle buyurmuştur: ''Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın'' Sabır ve şükürle geçen Ramazan ayı, nefislerimizi terbiye ettiği gibi bizi de olgunlaştırır.

Müslümanlar, oruçluyken sadece yeme - içmeyi bırakmaz. Günümüze kadar gelmiş hadislerde peygamberimizin buyurduğu gibi, oruçlu kişi çirkin sözlerden ve başkalarını incitecek davranışlardan da kaçınır. Oruç, hem madden hem de manen arınmamızı sağlar. Takva sahibi kişilerin arasındaki yardımseverlik ve kardeşlik duygularını pekiştirir. İnsanların iç dünyalarında çok daha huzurlu olur.