Yalan makinesi bankamatik memuru Tezcan Karakuş Candan'a soruşturma talebi

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, Çankaya Belediyesi çalışanı, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan hakkında İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni istedi. Tezcan Karakuş Candan, Çankaya Belediye Başkanlık Makamı’nın oluru ile aynı anda 3 kamu görevinde çalıştığını itiraf etti.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :20 Eylül 2021 , 11:34 Güncelleme Tarihi :20 Eylül 2021 , 11:44
Yalan makinesi bankamatik memuru Tezcan Karakuş Candan’a soruşturma talebi

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik her fırsatta algı ve iftira çabasında olan Çankaya Belediyesi çalışanı, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan hakkında İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni istedi.



BİR VATANDAŞ İHBAR ETTİ
Ankara'da bir vatandaş, Çankaya Belediyesi'nde mimar kadrosunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi devlet memuru olarak çalışan Tezcan Karakuş Candan hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosu'na ihbarda bulundu.



İMZALARI BAŞKASI ATIYOR
İhbar mektubunda Tezcan Karakuş Candan'ın, belediyede çalıştığı süre zarfında mesai saatlerinde iş yerinde bulunduğunu gösterir imza föylerinin başkası tarafından imzalandığı iddia edildi. İhbar mektubunda, Candan'ın belediyede işe giriş çıkış turnikelerinde adına olan kartın başkası tarafından basılmak suretiyle işe gitmiş gibi gösterildiği, mesai saatlerinde işe gitmediği halde haksız kazanç elde ettiği ifade edildi.



İhbar mektubunda, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen ve belediye çalışanları Yasemin Asil ve Gülsün Bor'un, Candan'ın söz konusu eylemlerine göz yumduğu, destek olduğu ve hatta daha rahat etsin diye çalıştığı birimden başka bir birime atamasını yaptığı ifade edildi.




3 KAMU GÖREVİNDE ÇALIŞTIĞINI İTİRAF ETTİ
Çankaya Kaymakamlığı, Candan hakkında soruşturma açılmasına yönelik ön inceleme başlattı. Candan ifadesinde, Çankaya Belediyesi Başkanlık Makamı'nın oluruyla aynı anda 3 kamu görevinde çalıştığını açıkladı.


Belediyenin yanı sıra Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü'nde derslerini yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak verdiğini, ayrıca Anayasa'nın 135. maddesi 6235 sayılı kanuna göre kurulan kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütü olan Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nde Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı gönüllülük esasına göre yürüttüğünü, aynı anda yürüttüğü 3 kamu görevinde idarenin ve sıralı sicil amirlerinin bilgisinin olduğunu savundu. İhbar mektubunda yer alan iddiaların asılsız olduğunu savunan Candan hakkında soruşturma izni verilmedi.


İÇİŞLERİ'NİN KARARI BEKLENİYOR
Bunun üzerine ihbarcı vatandaş, üst mahkemenin yolunu tuttu. Sabah'ta yer alan habere göre, başvurunun yapıldığı Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, Tezcan Karakuş Candan hakkında ön inceleme yapılarak İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni verilmesini istedi.

Daire kararında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2020/2896 numaralı soruşturma izin talebinde "Candan ve tespit edilecek diğer görevliler" için soruşturma izni talep edilmesinin yer aldığına dikkat çekildi. İçişleri Bakanlığı, ön inceleme izni verdiği takdirde Candan hakkında soruşturma başlayacak.



KÜLLİYE'YLE İLGİLİ BÜTÜN İDDİALARI YALAN ÇIKMIŞTI
Tezcan Karakuş Candan, Beştepe'ye inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne "kaçak" olduğu iddiasını gündeme getirmiş, söz konusu iddianın yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Söz konusu yalanı belgelerle çürütülen Candan, daha sonra Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2015'te verilen iftar yemeğindeki masanın 6.5 milyon TL olduğunu iddia etti. Söz konusu iddiası da Külliye'deki kamera kayıtlarının paylaşılması ve masanın suntadan yapıldığının ortaya çıkması ile yine yalanlanan Candan başta Ankapark olmak üzere Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilmek istenen Ulus Projesi ve bulvarları yargıya taşımış ve projelerin sekteye uğratmak için yargıya başvurmuştu. Çankaya Belediye Meclis Üyesi Ali İhsan Ölmez'in verdiği önerge ile Candan'ın Çankaya Belediyesi'ndeki işine gitmeden maaş aldığı ortaya çıkarmıştı.

İşte Candan'ın kitabında yer alan iftira ve yalanlar;

"AKP, Gezi direnişinden ağır bir yenilgi ve büyük bir sendromla çıktı. Öfkesi dağları aştı, kentlere taştı." ( S. 16)
"Siyasal İslam ideolojisinin Cumhuriyet'le hesaplaşmasının en belirgin mekanı ise Cumhuriyet'in başkenti Ankara oldu." (S. 16)
"Bir ülkenin yönetiminin nasıl şekillendiğini binalarla anlamlandıran bu aks üzerinde bir tek ibadethanenin bulunmayışı, Cumhuriyet'in yönetim anlayışındaki laiklik ilkesinin planlama sürecindeki izdüşümüdür." ( S. 18)
"İşte bu nedenledir ki siyasal İslam, Cumhuriyet'le hesaplaşmanın mekanı olarak başkent Ankara'yı ve Atatürk Orman Çiftliği'ni seçmiştir." (S. 18)
"Bugün Ankara 20 yılı aşkındır maruz kaldığı yerel yönetim anlayışıyla birlikte, 13 yıllık AKP hükümetiyle de sistematik bir saldırı altında yaşıyor." (S. 18)
"Neoliberalizmin rant hırsıyla siyasal İslam'ın Cumhuriyet'e yönelik öfkesi Ankara'yı iki yandan kıskaca alıyor." (S. 19)
"Gençlik Parkı'nın hemen karşısında, Ankara'nın ilk planlarında opera yapılması için ayrılan alanda, 2014'te devasa bir cami inşaatı başladı. Bu cami AKP hükümeti döneminde dinin siyasete nasıl alet edildiğinin mekânsal ve simgesel göstergesiydi. Cumhuriyet'in yönetim yapılarının ağırlık kazandığı bu aks üzerinde yapılan cami laiklik ilkesinin aşındırıldığının mekânsal yansımasıdır. Cumhuriyet'in kentsel aksı değişiyor, değerler aşındırılıyordu. Atatürk Bulvarı üzerinde yapılması planlanan camiler, laiklik ilkesinin ortadan kaldırılması isteğinin mekânsal habercileri olarak okunmalıdır." (S. 20)
"Atatürk Orman Çiftliği'nde yaşanan talan ve bağrına saplanan Kaçak Saray, ne olduğu belli olmayan "Ankara kapıları", Osmanlı-Selçuklu mimarisine öykünmeyle yapılan okullar ve diğer binalar, her ikiyüz metrede yapılan camilerle AKP hükümeti, kendi siyasal bakış açısını fiziksel çevreye müdahale ederek yansıtıyor." (S. 21)
"Kaçak Saray'a yer olarak Cumhuriyet'in simge mekanı olan AOÇ'nin seçilmesi, yaşamımızda ve belleklerimizde yer alan bu mekanın kurucu fikrine karşı yapılmış meydan okumadan başka bir şey değildir." (S. 21)
"Darbe dönemlerinin vazgeçilmez uygulaması Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK), AKP hükümetinin parlamenter sistemi işlevsizleştirerek, baskıcı ve tek elden yönetme arzusunun aracı haline getirildi." ( S. 23)
"2023'te, yani Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılında totaliter rejimlerini gerçekleştirme hayaliyle AKP hükümeti ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda tekelleşme sürecini hayata geçirmeye başladı."( S. 24)
"Hedef belliydi: Neoliberal politikaların uygulanması, içerde ve dışarıda siyasi islamın yaygınlaştırılması, Ortadoğu'nun yeniden çizilecek sınırlarında kendilerine verilen görevlerin harfiyen uygulanması."(S. 24)
"2023'te kurulması hedeflenen totaliter rejimin inşası, gündelik yaşantımıza sızarak virüs gibi yayılacak, yaşamlarımızı ele geçirmeye çalışacaktı."( S. 24)
Etnik mezhepçi, cinsiyetçi, şiddeti körükleyen söylemlerle insanlığın harcı çürüyor, değerlerimiz, değer verdiklerimiz, geçmişimiz ve belleğimiz, kardeşliğimiz yok ediliyor."( S. 27)
"Atatürk Orman Çiftliği'nin kamusallığına karşı, Kaçak Saray için dile getirilen "milletin sarayı " ifadesi tam da böyle göstermelik, iğdiş edilmiş kamusal alan örneğini ifade ediyor."( S. 28)
"Bir kültürler coğrafyası olan Anadolu'da ibadethanenin sadece camiye indirgenmesiyle dinsel inanışların mekânsal tekleştirmesi yaratılırken, her 250 küçük dini tesis cami, her 400 metrede orta büyüklükte dini tesis cami ve hareketli nüfusa göre her 150 metrede mescit yapılmasının öngörüldüğü yönetmeliklerle kentin dokusuna müdahale edilmekte, Sünni İslam baskısı fiziksel mekanda kendisini göstermektedir."( S. 28)
"Dinsel mekanlar siyasete alet edilerek ideolojik mekanlara dönüştürülüyor, "kültürel" işlevler yüklenerek, göstermelik kamusal alanlar yaratılıyor."( S. 29)
"Camilerin altına yapılan alışveriş merkezleri ve ticari işletmelerle birlikte neoliberalizm tarafından kıskaca alınmış bir ibadet anlayışının kentsel mekana yansımasını görüyoruz."( S. 29)
"Nerede bir kentsel talan gerçekleştirilecekse, toplumun dini duygularını öne çıkartan büyük bir caminin o alanda yapılmasının nedeni budur."( S. 29)
"Böylece camiler neoliberal kuşatmanın ve rejim değişikliğinin öncelikli mekânsal özneleri haline gelmiştir."(S. 29)
"Ve bu nedenle Kaçak Saray sadece bir bina değil! AKP hükümetinin uygulamalarının, hukuksuzluğunun, Cumhuriyet'in özgürlükçü değerlerine karşı öfkesinin, otoriterliğinin, lüksün şatafatın, kibrin toplumsal sözleşmenin bozulmasının simgesidir artık o "saray"."(S. 29)
"AKP hükümeti kentsel ranta ve toprağa el koyma sürecini 13 yıllık iktidarında bu plansız büyümenin sonuçları üzerinden kurguladı."(S. 30)
"Şili'de 1973'te askeri darbeyle neoliberal politikaları uygulamak için ABD destekli olarak iktidara getirilen, binlerce insanı işkence tezgahından geçiren ve katleden faşist diktatör Pinochet'nin yıllarca aldığı " halk desteğini" unutmayalım."(S. 31)
"Ama özel hastaneye gidiyoruz, TOKİ'den ev alabiliyoruz, cep telefonumuz var" söylemleri neoliberalizmin kıskacında yaşanan teslim alınma sürecinin izlerinden başka bir şey değildir."(S. 32)
"Nerede sorunlu, kontrolsüz harcama süreci varsa orada TOKİ mutlaka bu sürecin bir parçası haline gelecekti. Kaçak Saray'ın yapımını ve ihale süreçlerini TOKİ'nin üstlenmesinin ve maliyetlerin bir türlü açıklanamamasının nedeni budur."(S. 33)
"İnsanların barınma sorunlarını çözme, ev edinme hayallerinin kullanılması üzerinden yürütülen bu politikada hayallerle birlikte yeni bir teslim alma süreci kurgulandı."(S. 33)
"Okul yapılarındaki bu mimari değişimden hemen sonra, eğitim sisteminin içeriğinin değiştirilmesi, imam hatip liselerinin yaygınlaştırılması, en başarılı ve konum itibariyle en merkezi yerlerde bulunan okulların imam hatip liselerine dönüştürülmesi tesadüf değildi. Sorgulanamayan, bilimsellikten uzak, dini eğitim adı altında Sünni İslam anlayışının öğretildiği 4+4+4 eğitim sistemiyle geleceğimiz olan çocuklarımız bizden çalınmaya çalışıldı."(S.34)
Türkiye'nin dört bir yanındaki adliye saraylarının mimari üslupları tarihin hangi noktasından koptuğu belli olmayan Osmanlı-Selçuklu tarzına çevrildi. Bireyin hakkını arayacağı adliye sarayları, bu mekânsal değişimin hemen peşinden yargı sürecindeki dönüşümle de karşılaştı."(S. 35)
"Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden yapılandı. Yargı sürecindeki bu mekânsal değişikliklerle birlikte "hukukun üstünlüğünün" yerini "üstünlerin hukuku" aldı."(S.35)
"Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarından sonra işaret edilen kurum ve kişiler hakkında soruşturma süreçlerinin başlamasının, Kaçak Saray'la ilgili davalarda lehimize verilen kararların altına imza atan yargı mensuplarının sürgün edilmelerinin nedeni budur."(S. 36)
"Başkanlık Hizmet Binası olarak yapılan Kaçak Saray, yok etme kültürü üzerine şekillenmiştir."(S.36)
"Üretim üzerinden şekillenen ve evrensel değerleri de içerisinde barındıran Atatürk Orman Çiftliği arazisinde Kaçak Saray yapılmasıysa "yeni Türkiye" söyleminin her türlü değeri yok ederek, tüketim üzerine şekilleneceğini göstermektedir."(S. 37)
"Kaçak Saray'ın yerinin AOÇ olarak seçilmesi, AKP'nin siyasal İslamcı ve neoliberal bakışının bir sonucudur."(S.37)
"Cumhuriyet değerlerine karşı biriken öfke AOÇ' de patlamıştır."(S. 37)
"Kapıya dayanan ekonomik krizler, kan gölüne çevrilen ülke toprakları Kaçak Saray'ın içini dolduracak kaçak rejimin artık gerçekleşemeyeceğini işaret ediyor."(S.39)
"Atatürk Orman Çiftliği'nde inşa edilen Kaçak Saray'sa topluma mal olmuş bir değer, bir üretim değil, toplumsal varlıkları tüketen bir kara deliktir."(S. 40)
"Kaçak Saray tam da böyle bir ulusal bellek katliamının aracı olmuştur."(S. 41)
"Ernest Egli'nin Atatürk Orman Çiftliği'nde inşa ettiği modern yapıların bugün yok olma tehdidi, aynı zamanda Cumhuriyet'i temsil eden modernizm fikrinin yok edilmesi anlamına gelmektedir."(S. 45)
"Kaçak Saray'ın Osmanlı-Selçuklu tarzında yapılması ise AKP'nin toplumu ileriye ve çağdaşlığa değil, zamanı geri götürmeye çalıştığının önemli bir göstergesidir."(S. 45)
"Dolayısıyla bugün yapılanlar, halka ait olan kurumsal alanın gaspıdır. Cumhuriyet'in özgürlükçü, eşitlikçi, halkçı, kamusal, yenilikçi değerlerin, yok etme girişimidir. Bu yok etme girişimi her dönemde arka planda büyüyecek, AKP döneminde asrın haksızlığı ve talanı haline gelecektir."(S. 53)
"AOÇ'nin talanında siyasal olarak üç dönem öne çıkmaktadır. Demokratik Parti dönemi, 12 Eylül askeri darbesi ve AKP dönemi. Bu üç dönem hem ekonomik altyapıyla hem de baskıcı rejimlerden kaynaklı kırılma noktalarıyla paralellik taşımaktadır."(S. 55)
"AKP hükümetleri döneminde ise adalet kavramının sıkça tartışıldığı bir dönem olarak AOÇ talanı kanun çıkartarak değil, kanunsuzlukla talan edilmiştir."(S. 56)


"Kaynağını 12 Eylül faşizminden alan Kaçak Sarayla Devlet Mezarlığı, Atatürk Orman Çiftliği'nden zorun gücüyle devşirilmiş iki karşı komşu parsel olarak, birbirlerine tahammül bile edemiyorlar."(S. 58)
"Atatürk Orman Çiftliği alanlarının talanındaki üçüncü dönem ise AKP'nin iktidar dönemleridir."(S.59)
" "Irak'a özgürlük getiriyoruz" diyerek müdahale eden ABD'yle "İstanbul Tarlabaşı'na, medeniyet getiriyoruz, "diyerek kentsel ölçekte müdahale eden yaklaşım arasında büyük bir ideolojik benzerlik olduğu ortada."(S. 60)
"O gün mecliste AOÇ'nin idam fermanına iktidar partisi AKP ve ana muhalefet partisi CHP ile birlikte imza attılar."(S. 62)
"AKP hükümetinin AOÇ'ye yönelik talan sürecinin Cumhuriyet'le hesaplaşma anlamına geldiği, bunun siyasal bir mücadelenin parçası olduysa bu aşamada yeterince anlatılamamıştır."(S. 66)
"Kaçak Saray'la yapılmak istenen büyük resmin ne anlama geldiğini anladık, otoriter bir rejimin ayak seslerini, duyduk ve buna uygun mekanın inşasını gördük."(S. 70)
"Artık ne kıyımlar, saldırılar, baskılar, ne de bombalı silahlı faşist birikimler bu mücadeleyi engelleyemeyecek, geri götüremeyecektir. Şimdi görev, önümüzdeki daha zor geçeceğe benzeyen günlerde TMMOB'yi daha güçlü kılmaktadır."(S. 71)
"Bu hedef gösterme yeni bir şey değildir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, TMMBO'nin geleneksel mücadele hattını sürdürüyor. Çok güçlüsün Tezcan Karakuş Candan, çok güçlüsünüz Mimarlar Odası Ankara Şubesi. Öylesine güçlüsünüz ki burada orantısız bir güç var. Karşı taraf sizin yaratıcılığınız ve orantısız zekanız karşısında ne yapacağını bilmiyor. Tarumar olmuş. Kaçak Saray artık oturulamaz şekilde sallanmıştır. Bu sallantı raporunu da Mimarlar Odası Ankara Şubesi yazmıştır."(S. 73)
"Atatürk Orman Çiftliği alanlarında neredeyse kuş uçurtulmuyordu. O zaman kuş olmak ve AOÇ topraklarının üzerinden uçmak gerekiyordu. Mesleğimizde çok kullandığımız kuşbakışı bakmak yöntemi bu gizlilik sürecini aşmamıza olanak sağlayacak fikrin çıkmasına neden oldu. Hemen uydudan görsel alabileceğimiz bir firmayla bağlantıya geçtik. AOÇ'de tarihi çekirdek alanın koordinatlarını vererek, 2002 yılından 2012 yılına kadar Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin uydu görüntülerini satın aldık. Bu da neoliberalizmin teknolojisinin mücadele de kullanımının önemli bir örneğini teşkil etti. Firmadan 2012 yılı görüntülerini aylara göre istedik. Görüntüler alındığında ve karşılaştırmalar yapıldığında kaçaklık hali yakalanmış, her şey ortaya çıkmıştı. Atatürk Orman Çiftliği'nin kalbine saplanan hançer Kaçak Saray için yapılan hafriyat izinin uydu görüntüleri hiç vakit kaybedilmeden, basın önünde kamuoyuyla paylaşıldı."(S. 74)
"Sarayın saltanatı bumerang gibi kendisine dönüyordu."(S. 76)
"Kaçak Saray'ın varlığı, kendi sonunu hazırlayacak süreci örüyordu.(S. 76)
"Artık AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi medyanın gözünden kaçamayacak ve mücadelemizin içerisinde çıkan söylemler, açıklamalar bilgiler tüm ulusal basında ve televizyonlarda çıkacak, köşe yazarları yazacak, siyasetçilerin dilinden düşmeyecek, Kaçak Saray için seçim süreçlerinin vazgeçilmez simge mekanı olacaktı."(S. 80)
"Başkent Dayanışması, Atatürk Orman Çiftliği mücadelesinin, sokakta görünür yüzü oldu, önemli bir örgütlenme alanı haline geldi. Kentsel ölçekte bir cephe örgütlenmesi sürecinin masa başında değil, hayatın içerisinde fiziksel temasla gerçekleşeceğini gösterdi."(S. 89)

" "Ak Saray" nitelemesi ve saray söylemi önceleri AKP'nin hoşuna gitti. Zira saltanata yönelik özlemlerini gizlemiyorlardı. Her alandaki saltanat ve saray düşkünlükleri ortadaydı. "Saray" söylemini kolayca kabullendiler. O kabulleniş aslında bitişin başlangıcı haline geldi. Saray kavramının kabullenilmesi, kafalarında ki gerçekliği ortaya çıkarttı: Cumhuriyet'le hesaplaşma, lüks, şatavat ve israf."(S.90)
"Açıktan ifade edilmeyen kaçak bir rejimin mekanı olarak tasarlandığı için Kaçak Saray'dı…"(S.90)
"Her hukuksuz rant projesini dini yapı üzerinden aklama süreçlerinde olduğu gibi, merkezine camiyi alan "külliye" kavramı da başarılı olamadı, tutmadı."(S. 91)


"Atatürk Orman Çiftliği yerine geçirilmek istenen " Beştepe " mayası da tutmadı. Atatürk Orman Çiftliği, direnişine devam ediyordu."(S. 92)
"Üç bin işçinin üç vardiya çalıştığı, bir işçinin hayatını kaybettiği, temeline işçi kanı karışmış."(S. 97)
"Büyü bozuldu. Neoliberalizmin ve siyasal İslam'ın aynası çatladı. Onun için her yerde "Saray'a var, bize yok!" haykırışları yükseliyordu, yükselecekti de."(S. 97)
"Kaçak Saray'ın açılış resepsiyonunun simgesel bir gün olan 29 Ekim 2014'te Cumhuriyet Bayramı'nda yapılacağı gündeme gelince, diplomatik olarak mekanın kullanımında rol alacak aktörlere, 250 devlet başkanına, AOÇ ve Kaçak Saray sürecindeki evrensel hukuk ilkelerinin ihlalini anlatan mektuplar gönderdik."(S.101)
"Devlet başkanlarına yazılan mektupta diplomatik ziyaretlerde, halkın istemediği, Atatürk'ün vasiyeti ve şartlı bağışı ihlal edilerek ve mahkeme kararlarına uyulmayarak inşa edilen, maliyeti çok yüksek olan bu mekanı kullanmamaları çağrısı yaptık."(S. 101)
"Kaçak Saray'ın ilk davetlisi olan Papa'dan Kaçak Saray'a gitmemesini isteyen çağrımız, bir anda AOÇ ve Kaçak Saray mücadelemizi dünyada görünür kıldı."(S.101)
"The Guardian'dan Der Spiegel'e, Daily Telegraph'a kadar Kaçak Saray'ın yüzlerce yabancı gazetede, televizyonda haber olması bir anda Gezi Direnişi'nden sonra, AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesinin uluslararası ortamlarda yer bulmasına olanak sağladı. Kaçak Saray büyüklüğüyle, oda sayısıyla, lüks ve şatafatıyla dünyanın diline düşmüştü."(S. 102)
"Önemsemediğimiz üçüncü dava ise Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin AOÇ' de ana plan davasındaki yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmamasından kaynaklı, Anayasa Mahkemesi'ne oda başkanları olarak yaptığımız bireysel başvuru sürecimizdi. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularımızı "mağdur" olmadığımız gerekçesiyle reddetti."(S. 106)
"Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray için 61 dava açmış, yürütmeyi durdurma ve iptal kararları almıştık."(S. 106)
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitme sürecimizin başlıca sorumluları, yargı kararlarına uymayan cumhurbaşkanı, başbakan ve yargı kararlarını yerine getirmeyen herkestir."(S. 106)
" İkinci sorumlu ise hukukun ağırlığını kaldıramayıp, bireysel başvurumuzu sudan gerekçelerle reddeden Anayasa Mahkemesi'dir. Anayasa Mahkemesi bizi mağdur olarak görmemiştir."(S. 106)
"Cumhurbaşkanlığı Kaçak Saray'ı meşrulaştırmak için yapının kaçak ve hukuksuz olduğuna dair tüm açıklamalarımızı "tezvirat" olarak nitelendiriyor, kamuoyunu yanıltmaya çalışıyordu."(S. 108)
"Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin "Kaçak Saray" söylemi ve göle çaldığı maya tutmuştu."(S. 108)
"Kaçak Saray projelerinin çizildiği ofislerde çalışmayı reddeden gençler, ihtiyaçları olduğu halde detay projelerini ellerinin tersiyle çeviren ofisler başka bir mücadeleyi örüyorlardı."(S. 109)
"Yapı üretim sürecinin aktörleri niteliğindeki odalar olarak Anayasa'nın 135. maddesi ve 6235 sayılı TMMOB Kanunu'nun bize verdiği yetkiyi kullanarak birliğin amaçları doğrultusunda, meslek insanlarıyla Kaçak Saray'ı denetlemeye gidecektik. O gün gerçekten bir ilk yaşandı. Başlarımızda baretlerimiz, ellerimizde arşınlarımızla, Kaçak Saray ve Ankapark inşaatlarına yerinde denetim yapacak, teknik rapor hazırlayacak, kaçak devam eden inşaatlarla ilgili teknik görevimizi yerine getirecektik."(S. 110-111)

"Anayasal kuruluşlar olan meslek odalarının "siyah plakalı" resmi araç kullanabileceğini duyduklarında çok şaşırdılar ve kimlerle karşı karşıya geldiklerini iyice anladılar."(S. 112)
"Bu patlama ya Atatürk Orman Çiftliği'nden ya da Taksim Gezi Parkı'ndan patlayacak tespitlerini yaparken, henüz Gezi Direnişi gerçekleşmemişti. Atatürk Orman Çiftliği'nin, taşıdığı Cumhuriyet değerleriyle birlikte kent merkezinden mekânsal uzaklığı ve son yıllardaki insansızlaştırılmasıyla direnişin Taksim'den başlayacağını o günlerde ifade etmiştik."(S. 115)
"Gezi Direnişi Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin çağrısından iki ay sonra gerçekleşecekti."(S. 115)
"AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi farklı bir eylem tarzı, farklı bir isyan tarzıyla Türkiye'nin ikinci Gezi'si oldu.(S. 117)
"Biz gerçek bir cephenin nasıl kurulacağının ipuçlarını Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelesinde öğrendik."(S. 118)

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN