Anlaşmada Madde 28, tarafların bir geri çekme bildirimi gönderdikten sonra Anlaşmadan çekilmelerini sağlar. Bildirim, Anlaşmanın ülke için yürürlüğe girmesinden sonra en erken üç yıl sonra verilebilir. Geri çekme, bildirilmesinden bir yıl sonra geçerlidir.
TÜRKİYE'NİN ULUSAL KATKI BEYANI (INDC)
Türkiye'nin BM Sekreteryası'na sunulan Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı'nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının, azaltım önlemleri ile 2030 yılında 929 milyon tona kadar çıkarabileceği belirtildi. Başka bir deyişle Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdü vermedi, iki katından fazla artırabileceğini söyledi.
Türkiye bunu yaparken, eğer hiç önlem alınmazsa (referans senaryo, business as usual) emisyonlarının 2030'da 1 milyar 175 tona çıkacağını, verilen beyanla bu miktarın 929 milyon tonda tutulacağını söylüyor. Bu beyanını da "artıştan %21 oranında azaltım" olarak tanıttı. Türkiye'nin akranları olarak değerlendirilebilecek ülkelerden Arjantin ve Brezilya, emisyonlarını 2030 yılında 2005 yılı seviyesinin altına indirmeyi, Meksika ise 2026 yılında en yüksek emisyon seviyesine ulaştıktan sonra emisyonlarını düşürmeyi hedefliyor. Türkiye'nin resmi planlarında 2030 sonrasındaki dönemde de sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik bir hedefi bulunmuyor.
TÜİK verileri Türkiye'nin emisyon azaltımı için hiçbir önlem almadan bile hesapladığı miktarın çok altında sera gazı emisyonu ürettiğini gösteriyor. TÜİK'in yayımladığı son sera gazı emisyonu envanterine göre 2019 yılında toplam emisyonlar 506,1 milyon ton CO2e olarak gerçekleşti ve azalma eğilimini sürdürdü. Dolayısıyla mevcut büyüme/ekonomi eğilimi dahilinde, hiçbir emisyon azaltım önlemi almadan dahi hedeflediği/beyan ettiği rakamın altında kalacağı görülebiliyor.
PARİS ANLAŞMASININ ÖNEMİ
Paris anlaşması, sera gazı emisyonlarının tavan yapması nedeniyle küresel bir tehdit olan iklim sorununun çözülmesi için bir takvim oluşturulmasını amaçlamakta, önerilen çözümlerin en kısa sürede uygulanmasını temin etmek üzere küresel bir eylem planı ortaya koymaktadır. Anlaşmanın, küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesine göre 2°C'nin oldukça altında tutan ve hatta 1.5°C ile sınırlamayı amaçlayan uzun vadeli bir hedefi bulunmakta; tüm paydaş devletlere, yatırımcılara, işletmelere, sivil toplum örgütlerine ve politika yapıcılara temiz enerjiye küresel olarak geçmeyi hedef olarak koymaktadır. Tüm emisyonların yaklaşık % 98'inden sorumlu 189 ülkenin sunduğu ulusal iklim planları (INDC) ile, iklim değişikliği ile mücadelede planlı ve programlı bir çaba harcanmakta; izleme ve durum değerlendirmesi yapmayı amaçlayan dinamik bir mekanizma ihtiyacı ortaya konulmaktadır.
2023 yılından itibaren taraflar, emisyon azaltımı, uyum ve sağlanan/alınan destekler konusundaki ilerlemeyi değerlendirmek üzere, her beş yılda bir "küresel durum değerlendirme" zirvelerinde bir araya gelecektir. Taraflar, şeffaflık ve sorumluluk içinde yasal yükümlülüklerini yerine getirecek, iki yılda bir sera gazı envanterlerini çıkaracak ve ulusal gelişmeleri raporlayacaktır. Hedeflere ulaşmada, "ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler" ilkesi prensip olarak benimsenmiştir.
Uyum konusu, Paris Anlaşması ile ilk defa kapasite geliştirme, iklim değişikliğine direnç ve iklim değişikliğinden etkilenebilirlik konularını içerecek şekilde çalışmalar yapacaktır. Anlaşmaya göre; gelişmiş ülkeler, mutlak emisyon azaltım hedeflerini üstlenerek öncülük edecekler, gelişmekte olan ülkelere destek olacaklardır. En az gelişmiş ülkeler ise düşük sera gazı emisyonlu büyüme strateji, plan ve eylemlerini özel koşulları çerçevesinde hazırlayabileceklerdir. Türkiye, Paris Anlaşmasına taraf olmamakla birlikte, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde Sözleşme Sekretaryasına sunmuştur. Türkiye'nin ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya (BAU) göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması öngörülmüştür. Türkiye, finans ve teknoloji desteklerine erişebilmek bakımından kendisi ile benzer konumdaki ülkelerle aynı şekilde muamele görmeyi talep etmekte ve ekonomik büyüme, nüfus artışı gibi ölçütler dikkate alındığında mutlak emisyon azaltımı yapmanın imkansızlığını ileri sürmektedir.