İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog, Ankara'yı ziyaret etti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in benzer bir şekilde pazar günü, devletin zirvesiyle randevusu var.
Ukrayna savaşı için diplomasi masası Antalya'da kuruldu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'la Türkiye'nin ev sahipliğinde bir araya geldi. Erdoğan, dün akşam ABD Başkanı Biden ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye'ye geliyor. Alman Şansölyesi Scholz da pazartesi Başkan Erdoğan ile görüşmek üzere Ankara'da olacak.
Baş döndürücü değil mi?
Dünya henüz pandeminin gölgesinden çıkamamış ve pandeminin getirdiği ekonomik sorunlarla boğuşurken, Ukrayna'da patlak veren savaş, uluslararası düzeni bir kez daha tekinsiz sulara doğru sürükledi. ABD öncülüğündeki Batı Bloku, Rusya'yla askeri olarak karşı karşıya gelmeyi tercih etmiyor, bunun yerine yaptırımlarla dize getirmeye çalışıyor.
Ancak unutmamak gerek, yaptırımlar bumerang gibidir. Dünyadaki ekonomik dengeyi bozdukça, etkisi sonunda gelip herkesi vurur. Mesela, ABD'nin Rusya'dan petrol ithalatını durdurması... Dünya genelinde petrol piyasalarında, en son yıllar önce görülen fiyat eşiklerinin geçilmesine neden oluyor. Öyle ki Washington, alternatif kaynaklar için, yıllardır devirmeye çalıştığı Venezuela lideri Nicolas Maduro'nun kapısını çalmak zorunda kaldı.
Sadece enerji değil gıda için de benzer senaryolar dillendiriliyor. BM Gıda Programı'nın açıklamasına göre, gıda fiyatları konusunda "dünyadaki cehennemin kapıları açılmak üzere".
Bu kriz ortamında, ülkeler diplomasi maharetlerini göstererek, en az hasarı almanın gayreti içerisinde. Türkiye işte tam da bunu yapıyor, eşsiz jeopolitik konumunu ve akıllı diplomasi usullerini kullanarak... Türkiye'nin de yangın yerine dönen coğrafyamızda bulunan aktörlerle yakınlaşması hem rasyoneldir hem de tek taraflı değildir.
Mesela bir süredir Yunan basınında, Miçotakis'in Erdoğan'dan randevu almak için büyük çaba gösterdiği yazılıp çiziliyor. En önemli nedenlerinden biri şüphesiz ki AB sınırlarının bekçiliğine soyunan ve bu uğurda mültecileri Ege Denizi'nde Türk karasularına iten -hem de BM'nin uyarılarına rağmen- onlarcasının ölümüne neden olan Atina yönetiminin, bu krizi Türkiye'siz çözemeyecek olduğu gerçeği. Hele ki şimdi Avrupa'nın içerisinde, Ukrayna savaşı nedeniyle patlak veren yeni bir mülteci krizi varken, Türkiye'nin bu meselenin insani çözümü için kesinlikle masada yer alması gereken bir aktör olduğu su götürmez bir gerçek.
Bir yandan da dünya bir enerji krizine sürüklenirken, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz satrancı da daha çok önem kazanıyor. Atina'nın bu satranç masasında işbirliği kurduğu ülkelerden biri İsrail. İsrail gazını Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya taşıma projesinin -EastMed- elbette temel amacı Türkiye'yi by-pass etmekti. Ancak özellikle Washington yönetiminin bu projede geri adım atması, gözleri tekrar Ankara'ya çevirdi.
İşte tüm bu maddeler alt alta koyulduğunda, Rus ve Ukrayna dışişleri bakanlarının neden Antalya'da bir araya geldiği daha çok anlam kazanıyor. Meselenin özeti: Dünya krize sürüklendikçe tüm yollar Ankara'ya çıkıyor.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN