Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın kaleme aldığı, 'Burası Çok Önemli' isimli kitap bugün tüm kitapçılarda satışa çıktı. Albayrak'ın kaleme aldığı kitap, Türkiye'nin enerji ve ekonomideki tam bağımsız olma yolculuğunu aktarıyor.
Albayrak'ın kaleme aldığı kitabın tanıtım bülteninde, içeriğe dair önemli ipuçları veren ifadeler yer aldı.
'Burası Çok Önemli' isimli kitabın tanıtım bülteninde yer alan ifadeler şöyle:
Şunu çok net bir biçimde ifade edebilirim ki biz köprüyü geçtik.
EVET!
Türkiye Cumhuriyeti olarak biz artık köprüyü geçtik.
Çok da uzun bir süre kalmadı;
2030 yılını dahi bulmadan ekonomik ve refah düzeyi olarak ülke tarihinin en güçlü dönemine gireceğiz...
Kişi başı gelir, cari denge, istihdam ve üretim anlamında dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olma sürecimiz başlayacak.
Tarihten aldığı büyük mirasla...
Üç kıtanın kesişim noktasındaki jeopolitik ve jeostratejik konumuyla...
Özellikle son 20 yıldır konsolide ettiği bölgesel ve küresel tecrübeyle...
Sahip olduğu güçlü liderlikle...
Ulaşımdan savunma sanayiine, ekonomiden enerjiye inşa ettiği sağlam altyapı ve kapasitesiyle...
Türkiye bu tasavvuru ortaya koyabilmeye namzet en önemli ülkelerden biri olacaktır.
BERAT ALBAYRAK TARİHE NOT DÜŞTÜ
Sabah yazarı Dilek Güngör, bugünkü köşesinde kitaba ilişkin şu ifadelere yer verdi:
Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak'ın merakla beklediğim kitabı çıktı. Turkuvaz Kitap'tan yayınlanan 'Burası Çok Önemli!' kitabında Albayrak hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı hem de Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda görev yaptığı dönemde hangi politikaları neden uyguladığını, ülke için hangi hayallerin peşinde koştuğunu, neleri değiştirmek istediğini, sayısız saldırı ve iftiralara rağmen kendisini yolundan döndürmeyen inancını kitabında samimiyetle anlatıyor.
Kendi deyimiyle, aslında tarihe not düşüyor.
Uzun uzun kitabın içeriğini yazmayacağım. Bence özellikle gençlerin alıp okuması gerekir. Hele ki, dünya Doğu-Batı arasında büyük bir kutuplaşmaya girmişken, 500 yıllık ekosistemin değişimiyle ilgili ayak sesleri iyice belirginleşmişken…
Kitabı okurken bugün dünyanın yaşadıklarını aklınıza getirin. O zaman, bakanlıkları döneminde, Berat Albayrak'ın içeriden ve dışarıdan gelen tehditlere, her türlü sınamalara, itibar suikastlerine rağmen ısrarla enerjide ve ekonomide neden 'tam bağımsızlık' istediğini, bu vizyonundan geri adım atmamasını, hamlelerini her şeye rağmen cesurca hayata geçirme gayretini daha net anlayabilirsiniz.
Kitapta dışarıdan gelen tehditlere de içeride yaşananlara da yer verilmiş…
Benim iki bölüm dikkatimi çekti. Biri enerjiyle ilgili… Biliyorsunuz, bugün Karadeniz'de keşfedilen 540 milyar metreküplük gaz o dönemde 'Milli Enerji ve Maden Politikası'yla ekilen tohumlar sayesindeydi. Albayrak'ın döneminde alınan gemiler hem Doğu Akdeniz'de hem de Karadeniz'de Türkiye'nin 'Ben de varım' kartını açmasını sağladı. Kitapta Türkiye'nin kendi gemilerini alırken içeriden nasıl engellemelerle karşılaştığı anlatılıyor.
2016 başlarında Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yetkilileriyle bir toplantı yapılıyor. Albayrak, Doğu Akdeniz'de daha aktif olunması gerektiğini, bu nedenle Türkiye'nin kendi gemileriyle arama yapacağını, Mavi Vatan'dan asla vazgeçmeyeceğini sıralıyor. Fakat katılımcıların bir kısmı buna itiraz ediyor. Ne tesadüf ki, itiraz edenler 15 Temmuz sonrasında FETÖ'cüler arasından çıkıyor. Sadece FETÖ'cü askerlerin vesayeti de değil… Bazı bürokratların ekip arkadaşlarını "Ülkeyi böyle saçma masraflara sokamazsınız ve sonunda yargılanırsınız" diye tehdit ettiğini de anlatıyor Albayrak...
Diğeri de ekonomiyle ilgili… Kitabın "Bankacılık sektöründe 'milli şuur' eksikliği" bölümünde çok çarpıcı bilgiler var. 10 Ağustos'taki kur saldırısından hemen sonra eylül-ekim aylarında özel bir bankanın bankacılık teamüllerine aykırı hareket ederek yüklü miktarda Türkiye CDS'i aldığı, ülke risk priminin 80-100 kadar yukarı taşıdığı, bazı bankaların dövizi satıp TL'ye geçmeyi düşünen müşterileri caydırmaya çalıştığı, bazılarının ihtiyacının 2-3 katı fazla dövizi yurtdışı muhabir bankalarda tuttuğunu tespit ettiklerini anlatıyor.
Neden bu bölümleri alıntıladım?
Çünkü hâlâ bu zihniyetlerden ülke olarak kurtulmadık.
Türkiye ekonomik dönüşümden geçerken Albayrak'ın dediği gibi devletin bazı kademelerindeki bürokratlarda da bankalarda da 'milli şuur eksikliği' devam ediyor.
Velhasıl demem o ki, Albayrak çok mücadele etti, yıprandı belki ama bugün Türkiye tam bağımsızlık yolundaki köprüyü geçti. Şimdi geride kalanların köprünün kolonlarını daha da sağlamlaştırması gerekiyor.
HANGİ HOLDİNG İŞE ALIMDA AYRIMCILIK YAPTI?
Kitabın giriş bölümünde Berat Albayrak hayatıyla ilgili bilinmeyenleri de aktarıyor: 12 Eylül darbesi sonrası fikri mücadelesinden dolayı hapse atılan babası Sadık Albayrak'ı, annesinin rahatsızlığını, yaşadıkları ekonomik zorlukları, 28 Şubat'ın yıkıcı günlerini… Albayrak, İstanbul Üniversitesi'nde lisansını tamamladıktan sonra inancını rahat şekilde yaşayabileceği bir iş aramaya başlıyor. İsmini vermeyeceğim, büyük bir holdinge başvuru yapıyor. Denetim bölümüne alınacak iki kişi için son mülakata kalıyor. Mülakat yapılıyor, pazartesi kendisiyle sözleşme imzalanacağı söyleniyor. Pazartesi holdinge gittiğinde ise yeniden mülakata alınıyor. Bu kez sorular, yapılacak işle ilgili değil… Baba Albayrak'la ilgili! Kısa bir görüşme oluyor, ondan sonra holding kendisiyle çalışmayacağını iletiyor. Albayrak kitabında, olaydan bir zaman sonra o holdingin patronuna yaşadıklarını anlatma fırsatı bulduğunu, holding patronunun ise şaşırdığını anlatıyor. Mezun olduğunda başına gelen hadiseyi ise "Ülkedeki ayrımcılığın, adaletsizliğin net bir fotoğrafıydı" diye özetliyor.
YAZIYA GİTMEK İÇİN TIKLAYIN
Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu ise bugünkü köşesinde kitabı şu ifadelerle değerlendirdi:
BURASI ÇOK ÖNEMLİ!
Lafı evirip çevirmenin anlamı yok...
Apaçık biçimde bir yayıncılık olayı...
Siyasi tarihimiz, milli ekonomimiz ve gelecek için çok değerli bir başvuru kaynağı...
Berat Albayrak'ın kitabından söz ediyorum: "Burası Çok Önemli!" Albayrak'ın kitabın başındaki şu sözleri halis niyetini, dava ruhunu ve zarafetini net biçimde ortaya koyuyor: "Hiçbir saldırıya, iddiaya, iftiraya cevap vermek için değil; siyasi bir polemiğe, tartışmaya kapı aralamak için değil; yüklendiğimiz yükün, talip olduğumuz idealin, verdiğimiz mücadelenin, hayata geçirdiklerimizin ne olduğunu merak edenlerle paylaşmak, bu dönüşümün ve yeni dönemin takipçisi olacak gençlerimize yapılanları birinci elden anlatmak için..."
Kitapta anlatılanlara sık sık bu köşede dönüp başvuracağıma emin olabilirsiniz.
Ancak baştan şunu söyleyeyim...
Kitabın en güzel yanı...
Taşıdığı umut duygusu ve memleket sevgisi.
Meraklısı, mutlaka alıp okumalı!