Sabah yazarı Mahmut Övür'ün "İmamoğlu davasında yalanlar ve gerçekler" başlıklı yazısı
Geçmişte siyasi aktörler bir gerçeğin halka ulaşmaması için eğip büker, başka bir yerinden bakarak görmezden gelirlerdi. En azından açık açık yalan söylemezlerdi. Şimdi bırakın eğip bükmeyi, yalanın bini bir para. Tam "post truth" çağı... Yalanları ortaya çıktığı halde bile birçok siyasetçi bana mısın demiyor, hatta ortalıkta "kahraman" gibi dolaşıyor.
Bu türün en tipiklerinden biri de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu...
Önceki gün İmamoğlu'nun bir davası vardı. Dava ertelendi ama o gün adliye koridorları kelli felli siyasetçilerin siyasi yalanlarıyla çınlayıp durdu. Engin Altay, Seyit Torun gibi CHP'nin ağır topları, "İktidarın, siyasi rakiplerini yargı yoluyla baskı altına aldığını" söyleyip durdu.
Peki, İmamoğlu'nun yargılandığı dava ne davasıydı da muhalif siyasetçiler baskı altına alınıyordu?
Şu çok net: Söz konusu dava siyasi bir dava değildi ve İmamoğlu da siyasi görüşleri nedeniyle yargılanmıyordu. Neyle yargılanıyordu biliyor musunuz?
"Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaretten..."
Gördüğünüz gibi ortada bir hakaret davası var ve davacılar da Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve üyeleri.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesinden sadece şu girişi okuyalım:
"Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından 15/11/2019 tarihli müzekkere ile yapılan suç duyurusunda özetle; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilen Ekrem İmamoğlu'nun seçimin iptaline ilişkin olarak 4 Kasım 2019 Pazartesi günü yaptığı basın açıklamasında '31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır...' şeklindeki ifadelerle kurul üyelerine hakaret içeren..."
Suç duyurusunda bulunan ve o duyuruyu ses kaydının yer aldığı CD ile savcılığa gönderen de Yüksek Seçim Kurulu.
İmamoğlu bu gerçeği bal gibi biliyor. Pervasızlığı bugün çok daha net görülüyor. Kendisini destekleyenlere, "Vız gelir tırıs gider" dediği, "Akıllı ol" diye uyardığı gibi Yüksek Seçim Kurulu üyelerine de "ahmak" demekte beis görmüyor.
Mahkemeye sunduğu ilk savunmasında onları kastetmediğini, söylemin belli bir şahsı hedef almadığını söylese de sonra bunun yeterli olmadığını anlıyor ve rotayı siyasi bir isme çeviriyor: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya...
"Bu dava benimle İçişleri Bakanı arasındadır."
Amaç çok açık, davayı siyasileştirmek... Oysa davayı açan Bakan Soylu değil, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı...
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN