Bu tabloyu son dönemde İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in açıklamaları da doğruluyor. Mesela, Akşener'in İyi Parti içindeki Koray Aydın ve Yavuz Ağıralioğlu gibi "Ülkücüleri" refüze ederek etkisizleştirmesi, merkez sağ aktörlere ağırlık vermesi ve bazı araştırmalara göre geçmişte merkez sağın güçlü olduğu Ege ve Trakya'da CHP oylarının İP'e kayması da buna işaret... Ama en önemli işaret, Akşener'in ısrarla "Ben başbakan olacağım" demesi...
Bunun nasıl olacağını da hiç açıklamadı
Bu hesaba göre önce cumhurbaşkanlığını kazanacaklar, sonra seçime gidecekler, o seçimde Akşener en çok oyu alacak ve başbakan olacak.
Bu en az iki yılı alabilecek uzun bir süreç. Ama Akşener "2023'te başbakan olacağım" diyor.
Peki, bu nasıl olacak?
Bunu yolu İyi Parti'nin 2023 milletvekili seçimlerinde CHP'yi geçip ikinci parti olmasından geçiyor. O zaman en azından fiili başbakanlık mümkün olabilir. Daha önce de yazdım, Akşener bunu İmamoğlu ile birlikte yapmayı hesapladı. Ama anlaşılan o ki, şimdilik İmamoğlu'na gerek kalmadı; çünkü Kılıçdaroğlu ona bu fırsatı fazlasıyla sunuyor.
Şu tabloya bakın; Kılıçdaroğlu, Demirtaş'a sahip çıkıp terör yasasının değişmesini isteyerek CHP'yi HDP'nin yanına konumlandırıyor. Onun cumhurbaşkanı olması için HDP'nin oyuna ihtiyacı var. Bununla da yetinmiyor, "CHP eski CHP değil" diyerek muhafazkârlara, FETÖ'cülere selam yollayarak kendi sabit kitlesi Atatürkçüleri, merkez sağcı laikleri CHP'den uzaklaştırıyor, onların İyi Parti'ye yönelmesinin önünü açıyor.
Gördüğünüz gibi 6'lı masa ve o masaya AK Parti'yi tırtıklamak için oturtulan "muhafazakâr" siyasetçiler sadece figüran.
Asıl aktörler, CHP, İP ve HDP...
Zaten Kılıçdaroğlu da özellikle 2015 seçimlerinden itibaren böyle bir misyon üstlendi ve CHP'nin oyunu artırmaktan çok, CHP oylarıyla önce HDP'nin sonra da İyi Parti'nin Meclis'e girmesini sağladı. O günlerde CHP sosyolojisi de bunun farkındaydı ve şöyle deniyordu:
"CHP'nin oy kaybetmesi önemli değil, önemli olan AK Parti'nin daha çok milletvekili çıkarmaması."
Bu aslında tam da ABD Başkanı Biden'ın çok istediği küresel stratejiydi.
Bu strateji ekseninde bir anlaşma olduğu için Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı, Akşener de başbakanlık konusunda bu kadar eminler. Ama evdeki hesabın çarşıya uymayacağı, hem seçimi kaybedebilecekleri hem de oyu yükseliyor diye havaya giren Akşener'in her an Kılıçdaroğlu'na ters köşe yapacağı ihtimali de var."
Yazının tamamı için tıklayınız
AKŞENER YUVARLAK MASAYI AVUCUNUN İÇİNE ALMIŞ
Muhalefet masasındaki entrikalara ilişkin bir yazı da Sabah Yazarı Salih Tuna kaleme aldı. Tuna Meral Akşener'in 6'lı masayı avucunun içinde oynattığını belirterek dikkat çeken detaylar aktardı.
Tuna şunları yazdı:
İP Genel Başkanı Akşener her şeyden evvel 6'lı yuvarlak masayı avucunun içine almış oynatıyor.
O kadar da açıktan oynuyor ki, bir tek "Sizinle oynayacağım!.." demediği kaldı.
Kendi kontenjanından 6'lı masaya dahil ettiği DP lideri Gültekin Uysal marifetiyle akıllarını nasıl almıştı biliyorsunuz.
Cumhurbaşkanı adayı ölçütünü, "20 yıllık AK Parti döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak!" şeklinde açıklamıştı hani.
Yani, Gültekin Uysal'a attırdığı bu tek taşla adeta kuş katliamı yapmıştı.
Davutoğlu, Babacan değil sadece; Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu'nun bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde "çatı adayı" yapmak istedikleri Abdullah Gül'ü de böylece devre dışı bırakmıştı.
Zaten esas hedef Gül'dü.
Sonradan yapılan, "Biz onları kastetmedik" yollu açıklamalar, tarz-ı siyasetinin gereğiydi.
Tıpkı, partisinden bir milletvekilinin, Kılıçdaroğlu'nun Alevi olmasının seçilmesine engel olacağına dair açıklamasının ardından, Akşener'in özür dilemesi gibi.
Ümit Özdağ, "Akşener'den izinsiz hiçbir milletvekili böyle bir açıklama yapamaz..." demişti.
İP'i birlikte kurdular; Akşener'i Özdağ'dan daha iyi tanıyacak değiliz.
Uzun lafın kısası, Meral Hanım yaman çıktı. Abdullah Gül'ü, AK Parti mazisinden bitirdi, Kılıçdaroğlu'nu "Alevilik" üzerinden.
Bana sorarsanız, Ekrem İmamoğlu'nu da bitiren odur!
Geçen gün, "Sayın Erdoğan alsın seçim kararını. Diyelim ki aldı, üç ay sonra seçim var. Biz de pazartesi adayımızı açıklayalım..." demedi mi?
Kendi ağzıyla itiraf etti işte: Cumhurbaşkanı adaylarının "raf ömrü" veya "yıpratılma ömrü" üç ay.
Madem öyle İmamoğlu'nun günahı neydi?
Fatih Sultan Mehmed diyerek, yüzünde Rabbi Yessir gördüğünü söyleyerek aylar öncesinden neden onu öne sürdü?
Neden olacak, harcansın diye!
Sizin anlayacağınız, Ekrem Bey'i de zaafından vurdu. Zira, İBB Başkanı seçildiği günden beri gözünü cumhurbaşkanlığına diktiğini biliyordu.
Hülasa, meydan Akşener'e kaldı.
Gözün aydın Emre Uslu, Meral Hanım'dan cumhurbaşkanı adaylığını açıklamasını bekliyordun, az kaldı.
Yazının tamamı için tıklayınız