Son dakika: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten önemli açıklamalar

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MKYK toplantısı sonrası gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in Osmanlı'yı hedef alan hadsiz sözlerine tepki gösteren Çelik, "Osmanlı Devleti de bizim Türkiye Cumhuriyeti de bizim. Güzel İzmir'in kurtuluşunun yıl dönümünde işgalci Yunan'a söylenmeyen sözler tarihimize söyleniyor" dedi. ABD'nin YPG ile gerçekleştiği sözde tatbikata değinen Ömer Çelik bu durumu 'NATO prensiplerine ve ABD - Türkiye mutabakatına aykırı' olarak niteledi. Çelik'in gündeminde Yunanistan'ın provoksayonları da vardı. Bozcaada açıklarında ateş açılan gemiyi hatırlatan Çelik, "Tahriklerin farkındayız, gemiye açılan ateş haydutluktur. Yunanistan'ın haydutluktan vazgeçmesi lazım" şeklinde konuştu.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :12 Eylül 2022 , 16:32 Güncelleme Tarihi :12 Eylül 2022 , 19:04
Son dakika: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten önemli açıklamalar

İÇİNDEKİLER

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti MKYK toplantısı sonrası açıklama yaptı.

Çelik, Yunan unsurlarının Ege'de sivil bir gemiye taciz ateşi açmasıyla ilgili, "Yunanistan tacizlerine son vermeli. Masadan kaçmayı bırakıp sahada haydutluklardan uzak durması gerekir" dedi.



İşte Çelik'in açıklamalarından satır başları;

Maalesef Türkiye'de kimlik krizini tetiklemeye çalışanların kullandığı enstrümanlardan birisi Osmanlı ile Cumhuriyet'i kavga ettirmek. Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de bizimdir. Tarihte tartışmalı olaylar, kişilikler var. Tarihçiler tarafından tartışılmaya devam edilir. Doğru olan yaklaşım, güzel İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümünde, işgalcilere söylenmeyen sözün tarihimize söylenmiş olmasıdır. İşgalcilere karşı olan duruşumuz anlatılması gerekirken içeriye dönük tartışmaya çevrilmesi ciddi şuursuzluktur. Zaten arkasından atılan adımlar bu şuursuzluğun devamı olarak gelmiştir. Bazı siyasetçi arkadaşlarımız, bu bağlamda söylenen sözlerin Atatürk'ün söylediği sözleri ifade ederek bize cevap vermeye çalışıyorlar. Atatürk'ün sözlerinden bağlamının kopartılması istismar siyasetidir.


Bizim herhangi bir ilimizdeki bir pide fırını kadar yaşı olmayan bazı devletlerin bile kendilerine geçmiş, tarih üretmek için ne kadar gayret sarfettiğini bazı ziyaretimizde görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti türedi bir devletmiş gibi göstermeye çalışırsanız, Atatürk'ü büyük devlet adamları silsilemizin son halkası olarak nitelendirmek yerine geçmişteki devlet adamlarınla kavga ettirmek, onlala zıtlık üretecek şekilde anlatmaya çalışırsanız, devlet geleneğimizin kökleri açısından yanlış bir yaklaşımın içerisine girer. Türkiye Cumhuriyeti de bizimdir, Osmanlı devleti de bizimdir. Bu kavga yetersiz zihinlerin kimlik kavgasından siyasi kriz çıkarıp, yıllarca kötülük yapmıştır. İşgalcilerle işbirliği yapan, ülkesini terk eden tabii ki bu tablonun dışındadır, bunu konuşmaya gerek mi var? Ama tartışmalı olaylar, kişilikleri bırakalım tarihçiler değerlendirsin. Biz siyaset adamları olarak bu kimlik nifağına karşı duyarlığımızı koruyalım. Büyük Atatürk'ün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin herhangi bir kökü yokmuş gibisinden savunulması yapılacak en büyük kötülüktür.



Bir tebriğimiz yeni seçilen İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa içindir. Kendisi seçimle son derece demokratik bir seçimle işbaşına geldi. Kendisini tebrik ediyoruz. Avrupa'nın göbeğinde olgun bir demokrasi deneyimi olarak kayıtlara geçmiştir. Umarız ki Yunanistan yönetimi Türk azınlığın oradaki bu iradesine gereken saygıyı gösterir. Şimdiye kadar yaptıkları ihlalleri tekrar etmezler. Diyarbakır anneleri dünya tarihinde önemli bir şekilde anılacak vicdan nöbeti, evlatlarıyla buluşma çığlığı, teröre karşı duruştur. Kendilerini bir kere daha buradan selamlıyoruz.

Terörle mücadele açısından güçlü adımlar atmaya devam ediyoruz. Müttefiklerimizin ortaya koyduğu bazı ilkesizliklerle mücadele etmek istiyoruz. ABD'nin teröristler için taziye mesajı yayınlaması bu ilkesizliklerin başında geliyor. Tabii ki bu NATO prensipleri, ABD-Türkiye arasındaki güvenlik mutabakatına aykırıdır. Suriye'deki PYD'nin PKK'nın ta kendisi olduğu net bir şekilde herkes tarafından biliniyor. Müttefiklerimizin DAEŞ'le mücadele adı altında PKK gibi bir terör örgütüne taziye ve ziyaret yaklaşımına girmeleri baştan aşağı ilkesizliktir.

Cumhurbaşkanımız yakın zamanda çok önemli Balkan ziyareti gerçekleşti. Balkanlarda vekalet çalışmalarının gündeme getirilmeye çalışıldığını görüyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımız Boşnak, Hırvat, Sırp unsurlarla, Sırbistan, Hırvatistan yönetimleriyle son derece güçlü görüşmeler yaparak burada diyalog ortamının artırılmasına katkıda bulundu. Orada verdiği mesajlar, Saraybosna Zagrep ve Belgrad'daki mesajları dikkatli bir şekilde takip edildi.



Yunanistan'ın yükseltmeye çalıştığı tahriklerin farkındayız. En son Ro-Ro gemisine ateş açmaları bir haydutluktur. Bizim her zaman söylediğimiz bu şekildeki tacizlere, fiili durum yaratma arayışlarına son vermeleridir. Burası çıkmaz sokaktır. Sorunların masada çözülmesi için Türk diplomasisi yeterli kapasiteye, yol haritasına sahiptir. Yunanistan'ın masadan kaçmayı bırakıp sahada bu tip haydutluklardan uzak durması gerekir. Bütün sorunların çözüm yeri masadır. Miçotakis yönetiminin iç krizlerinin neticesi Yunanistan'ın meşruiyetten uzaklaşıp haydut devlet olmamalıdır. Gece gündüz kendi ülkelerinde başka devletlerin ne kadar çok üs açtığını anlatmakla meşgul yönetim. Hiçbir şekilde barış için çözüm üretmede bir performans ortaya koyamıyorlar.

Cumhurbaşkanımız 17-22 Eylül'de BM zirvesi vesilesiyle ABD'yi ziyaret edecek. Dünya beşten büyüktür ilkesinin reform olarak hayata geçmesinin ne kadar önemli olduğu görülüyor. 80'e yakın ülkenin herhangi bir güvenlik konseyi üyesi veto hakkını kullandığı zaman, ABD Daimi Temsilcisinin reformla açıklama yapması şimdiki modelin dünyayı taşımadığını gösteriyor. Cumhurbaşkanımızın kıta, inanç, çeşitli siyasi değerlendirmelerle bunun değiştirilmesi gerektiğine dair görüşünün daha çok alan bulduğunu görüyoruz. Son Rusya-Ukrayna savaşında BM tamamen işlevsiz kalabiliyor. Halbuki bu kurumların daha çok işlev üretmesine ihtiyaç vardır.

Şimdiye kadar yapılmış, yapılanlarla birlikte yurt kapasitemiz 825 bini geçti. Bize yaklaşabilen en yakın ülke yurt kapasitemizin yarısına ulaşabildi. Tüm bu tablo konudaki hassasiyeti ve başarıyı göstermektedir. Cumhurbaşkanımızın öğrencilerin dışarıda kalmaması için iradesi neticede bizi 825 binlik yurt kapasitesine ulaştırdı. Öğrencilerimizin hızlı bir şekilde yerleştirilmesi ve böylece hemen hemen en yakın ülkeye iki kat fark atan bir tablonun ortaya çıkması öğrencilerimizin ve velilerimizin lehine bir sonuç olarak gerçekleşmiştir.

Kimlik tartışmasıyla ilgili konu. Esasında şunu anlamakta güçlük çekiyorum. CHP'nin geçmiş yıllarda düşürüldüğü tuzaklara düşmeye devam etmesi, uyarılmasına rağmen bu konuda ısrar etmesi bir kapasitesizlikten mi kaynaklanıyor; yoksa kör bir inattan mı kaynaklanıyor, bunun adını koymak zor. Geçmişteki devlet adamları ile Atatürk arasında zıtlık kurmaya çalışmak bu ülkeye fayda getirmemiştir. Bizim çok köklü bir tarihimiz, geçmişimiz var. Sürekli olarak bununla kavga etmemizin kimlerin işine yaradığını geçmişte pekçok olayda gördük. 2 bin yılın üstünde bir yaşa sahip olan ordudan bahsediyoruz, devlet geleneğinin bütün umdelerini toplamaya çalışıyoruz. Avrupa'da herhangi devletin tarihini açın iyi kötü Roma İmparatorluğu'na bağlamaya çalışır. Ama Türkiye'de niye tarihinden koparmak, tarihiyle kavga ettirmek bir siyasetçi faaliyeti, CHP örneğinde görüldüğü gibi parti kimliği haline gelmiştir. Atatürk'ü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni sürekli olarak herkesi kapsayacak değil de, toplumun bir kesimini ya da belli bir anlayışı dışlayacak şekilde değerlendirmeye almalarını anlamak güç. Atatürk'ün herkesin ortak değeri olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti'nin hepimizin ortak evi olduğu anlayışı üzerine niye cümle kuramıyorlar?

Doğal olarak şu gündeme gelmiştir; 9 Eylül'de İzmir'in kurtuluşunda o direnişin anılması gerekirken, oradaki Yunan mezalimine, işgaline karşı duruş ortaya koyulması gerekirken niçin mesele tarih kavgasına döndürülmeye çalışılıyor? Bazı siyasetçi arkadaşlarımız Nutuk'tan ya da Atatürk'ün başka cümlelerinden bağlamından koparılarak cevap vermeye çalışıyor. Milleti birleştirmek, bütünleştirmek için kullanmıyorsanız da niçin dar siyasi kavgalarınıza lojistik sağlama, mühimmat sağlamak için kullanıyorsunuz? Atatürk Kurtuluş Savaşı'nın başkomutanı olarak en önemli isimlerden biridir. Burada hepimiz açısından ölçü şudur; Atatürk'ü Türkiye Cumhuriyeti'ni toplumumuzun tamamını bütünleştirecek, kapsayacak şekilde konumlandıranlar doğru iş yapıyor. Atatürk'ün ismini kullanarak, cümlelerini bağlamından kopararak, Cumhuriyetçi olduğunu söyleyenler yanlış iş yapıyorlar. Bu bir bakış açısı, yerli yerine oturmak gerekiyor. Yanlış isimler bu değerlendirmelerin dışında.


Diyorlar ki, 'Keşke Yunan galip gelseydi' diyen tarih anlayışı içindesiniz? Kim söylemiş bunu. O gün yurdumuzu işgal edenleri, o günkü imkansız koşullarda büyük bir direnişle denize dökenlerin, o çizginin, o iradenin takipçisiyiz biz. 9 Eylül ruhunun aynen yaşatılması gerektiğini düşünüyoruz. Kendi kafalarına göre tarih yazıyorlar. Başkalarına da kimlik atfediyorlar. Siyaset adamların yapması gereken, kullandığınız cümle duvar mı örüyor, köprü mü kuruyor, tarihinizle, bugünününüz ile geleceğiniz ile.

Hiçbir ülkenin hiçbir gerekçe ile Türkiye karşı yaptırım uygulaması kabul edilemez. Kiev Büyükelçiliğimiz gerekli girişimleri yaptı. Yakından takip ediyoruz.




6'lı Masa'da ortak siyaset çıkarmak, yeterince toplantı yapıldı. Anlaşıldığı kadarıyla en temel konularda bile herhangi şekilde mutabakata varılamıyor. Özelleştirmeden yana olanlar var, ciddi olarak karşı olanlar var. Suriye politikasında Esat rejiminin yaptıklarının nasıl zalimlik olduğuna dönük olarak vurgularda bulunanlar var, bunun tam tersini söyleyenler var. HDP'ye bakanlık verilmesi meselesi böyle. Birisi konuşuyor arkasından açıklamalar geliyor. Millete karşı en büyük vazifemiz dürüst bir şekilde, şeffaf şekilde bu tezleri ortaya koymak lazımdır. 6'lı Masa'nın her konuda 6'lı düşünmesi, ortada bir masa olduğu izlenimini vermiyor. Buluşuluyor, tartışılıyor tekrar ayrılıyor. Herhangi bir siyasi mutabakat çıkmıyor. Bu onların iç problemidir. İstedikleri kadar oturur, konuşurlar. Artık 6'lı Masa diye bir bütünlükten bahsetmenin mümkün olmadığı net şekilde görülmüştür. Bir parti PKK terör örgütü değildir diyor mu? Türkiye Cumhuriyeti devleti PKK terör örgütü ve düşmandır diyor. PKK terör örgütü değildir diyen yapıya Bakanlık vermenin ne manaya geldiğini topluma açıklamalısınız. Bununla ilgili topluma izahatta bulunmanız gerekir. Yerel seçimlerde bizim desteğimizi aldınız, genel seçimlerde desteğimizi örtülü istiyorsanız, aleni olarak bizimle yanyana gözükmek istemiyorsunuz, siyasi ikiyüzlülük yapıyorsunuz demeye getiriyorlar. Burada siyasi ikiyüzlülük iddiası kendi içinde gidip geliyor. Toplumun önüne gerçeklerin söylendiği tablo konulmuyor. Bu son derece üzüntü vericidir.

Üzüntü verici buluyorum. Hiçbir siyasi parti ve siyasetçi bu duruma düşmemeli. Seçilmiş birisi ile darbeciyi aynı yere koymak. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru hak ve menfaatlerini tehdit eden, Türkiye Cumhuriyeti'ni, KKTC'nın meşru haklarını takip eden bir kişi ile Miçotakis'i benzeştiriyorsa o kişinin aidiyeti hangi ülkeyedir? Hangi ülkenin topraklarına ayak basarak konuşuyor diye düşünmek lazım. Bu sözleri söylemek Ankara'dan bakış açısı üretmek anlamına gelmiyor. Bu meselelere Ankara'dan bakıldığını göstermiyor. Siz ciddi mekansızlık, siyasi yurtsuzlukla karşı karşıyasınız demektir. Tabii ki şiddetle kınıyoruz. Bir siyasi partinin bu duruma düşürülmesi daha da vahimdir. Hiçbir şey kalmadı ellerinde Mavi Vatan'ı tehdit eden, Türkiye'ye dönük tacizlerin arkasında olan Miçotakis'le sayın Cumhurbaşkanını aynı kefeye koymaya kalkıyorlar. Bu kınanacak bir davranıştır. Dünyaya, siyasete Ankara'dan bakan birisi Mavi Vatan'ı Türkiye'nin hak ve menfaatlerini savunur.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN