"Mahkemelerin bu anlamda bir takdir yetkisi vardır ancak bu bahis konusu olay, Türk Ceza Kanunu'nda tanımlanan katalog suçlardandır. Yani tutuklanması gereken, tutuklanmanın bir anlamda olayın niteliği gereği teşvik edildiği, bazen zorunlu olduğu suçlardan birisidir. Dolayısıyla zaten böyle olduğu, katalog suçlardan olduğu için biz de tutuklu yargılama talebinde bulunduk. Soruşturmanın önceki evreleriyle alakalı bir değerlendirme yapmayacağım ama bundan sonraki aşamalarında suçun tanımlanış biçimi, iddianamedeki tanımlanış biçimi, oluş biçimi ve mağdurun bu anlamdaki hukukunun korunması, haklarının korunması noktasında biz Türk Ceza Kanunu'ndan, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan kaynaklı, 6284 Sayılı Kanun'dan kaynaklı bütün yetkilerimizi, davanın bir tarafı olarak mağdur lehine kullanacağız. Çok yakından dikkatle takip ettiğimiz bir dava. Bu anlamda her türlü mevzuattan aldığımız yetkiyi bu davada kullanacağız."
Davayla gündeme gelen vakfa ilişkin soru üzerine Yanık, vakfın incelenmesi, faaliyetlerinin denetlenmesi konusunda genel anlamda İçişleri Bakanlığının, çocukların eğitim süreciyle alakalı sorumluluğun da ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığının kontrolünde olduğunu söyledi.
Yanık, soruya ilişkin cevabına şöyle devam etti:
"Bu vakıf ya da herhangi bir başka vakıf, her kim olursa olsun, başkanı, yöneticisi, mütevellisi a, b, c hiç önemli değil. Kim olursa olsun. Çocukların istismarı, şiddete uğraması bu ve benzeri bir eylemin tarafı ise hiç gözünün yaşına bakılmaz. Hiçbir şekilde. Biz bakanlık olarak bu anlamda yapacağımız bir şey varsa zaten kullanırız. İçişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız, Milli Eğitim Bakanlığımız, AK Parti hükümetleri olarak bizler bu noktadaki tavrımızı 20 senedir her bir meselede tek tek ortaya koyuyoruz. O yüzden vakfın kim olduğu, vakfın ne olduğu, vakfın faaliyette olup olmaması ayrı bir şey."
TBMM'DE ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULMA ÇALIŞMASI
Yanık, "TBMM bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulacağına yönelik açıklamalar gelmişti. Bu açıklamalardan sonra süreç nasıl ilerledi? Bu komisyonun kurulmasına dair bir gelişme var mı? TBMM tarafıyla, AK Parti ve diğer partilerin grup başkan vekillikleriyle bir temasınız var mı? Komisyon ne aşamada? " sorusuna, temasları olduğunu ve süreci yakından takip ettiklerini belirtti.
Bu ve benzeri meselelerde kendi hassasiyetlerini her seferinde ortaya koyduklarını dile getiren Yanık, 2016 yılında da benzer bir komisyonun kurulduğunu anımsattı.
Komisyon raporunun ardından cezaların artırılması, yeni merkezlerin kurulması gibi birtakım yasal ve idari düzenlemelerin yapıldığını yineleyen Yanık, "Yeni dönemde de yeni bir araştırma komisyonuyla çünkü hukuk da dinamik bir mekanizma, yapılacak incelemeyle ne eksik, ne fazla, neler yapılması lazım, yeniden neler düzenlenmesi lazım, bunu Meclis'imiz de muhakkak bir araştırma komisyonuyla bir sonuca bağlayacaktır." diye konuştu.
"TEMEL MESELE TOPLUMSAL FARKINDALIĞIN OLMASI"
Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın erken yaşta nişanlılık ve evlilik gibi durumları asla kabul etmeyeceklerine dair açıklamaları anımsatılarak, "Erken yaşta ve zorla evliliklerin önlenebilmesi için bakanlığınızın mutlaka yürüttüğü çalışmaları var ama bu vaka sonrasında bu vakadan kaynaklı, bununla birlikte görülen durum nedeniyle yapılacak yeni bir çalışma, fiili uygulama anlamında ya da mevzuat değişikliği anlamında yeni bir adım var mı?" sorusuna Yanık, şöyle yanıt verdi:
"Erken evlilik, erken yaşta zorla evlilik konusunda, mevzuatımız bu anlamda oldukça ciddi yaptırımları, oldukça ciddi düzenlemeleri içeriyor. Burada temel mesele toplumsal farkındalığın olması. 6 yaş kısmını zaten konuşmak bile istemiyorum, orada insanlık dışı bir şeyden bahsediyoruz. Ancak savunmalarda yer alan görmüşsünüzdür, '13-14-15 yaşındaydı' diye... Bizim hukukumuza göre, Türk Medeni Kanununa göre evlilik yaşı bellidir. 16 hakim kararıyla, 17 ebeveynin izniyle, 18 yaşından sonra her birey erişkin olur, ergin olur ve kendi kararını kendisi verebilir. Dolayısıyla biz bugünkü sosyal gerçeklik karşısında 16-17 yaşında bile bir kişinin, kadın ya da erkek fark etmez eğitim sürecini tamamlamış, psikolojik gelişimini tamamlamış olacağını düşünmediğimiz için erken yaşta evliliklerin en azından kişilerin eğitim süreçlerini tamamlamaları, istihdama katılımları noktasında çalışmalarımızı yapıyoruz."
ERKEN YAŞTA ZORLA EVLİLİĞİ KARŞI ACİL EYLEM PLANI
Yanık, erken yaşta zorla evlilikle alakalı çalışmalarından bahsederek, şunları dile getirdi:
"Kız çocuklarının okula devamı için 'Haydi Kızlar Okula' kampanyası, erken yaşta evlilikte 'Çocuktan Gelin Olmaz' kampanyaları... Dolayısıyla bu anlamda zaten aralıksız bir biçimde çalışmalarımız devam ediyor. 2017'nin son çeyreğinden itibaren de özellikle pilot seçtiğimiz illerde erken yaşta zorla evliliklerle mücadeleye ilişkin acil eylem planları oluşturuyoruz ve bunları hala daha aralıksız devam ettiriyoruz. Ancak tabii bu çalışmalar, bu konularla alakalı bir mevzu kamuoyunun gündemine geldiğinde konuşuluyor. Fakat onların, yani kamuoyunun hiç farkında olmadığı, bilmediği ama bizim ilgili yerlerde, özellikle risk bölgelerinde aralıksız sürdürdüğümüz çok ciddi çalışmalarımız var. Bakın 2022 yılında yaptığımız çalışmalar neticesinde dört ilimizi daha Afyonkarahisar, Ardahan, Edirne ve Siirt'i bu anlamda risk bölgelerine dahil etmişiz ve acil il eylem planı olan il sayımızı arttırmışız. Yani sürekli olarak sahayı tarayıp eğer bir bölgede, bir yerde erken yaşta zorla evlilik riski görüyorsak hemen orayı da çalışmalarımızın içine katarak oraya daha yoğun, genel çalışmaların dışında daha yoğun, daha özellikli ve yerele özgü çalışmalarımızı arttırıyoruz."
ERKEN YAŞTA ZORLA EVLİLİK AZALDI
Erken yaşta evlilikle ilgili istatistikleri açıklayan Yanık, şunları ifade etti:
"Erken yaşta zorla evliliklerin sayısı, uyguladığımız politikalar sayesinde yüzde 71 azaldı. 16-17 yaş grubundan bahsediyorum. 13-14 yaş zaten bizim hiç kabul etmediğimiz ve tanımadığımız oranlar. Onu çok net söylüyorum. Zaten hiç masada yok. Erken yaşta ve zorla evlilik, yani ebeveyn zoruyla ya da sosyal çevrenin zoruyla çocukların kendi iradelerinin dışında evliliklerinden bahsediyoruz. 16-17 yaş hakim kararı veya aile izniyle evlenen kız çocuklarının toplam evlenmeler içerisindeki oranı 2002 yılında 7,3'tü, 2022'de bu oran 2,3'e düştü. Dolayısıyla bu anlamda bizim çalışmalarımız aralıksız ve kesintisiz bir biçimde çok ciddiyetle devam ediyor. Sonuçlarını da alıyoruz."
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİNDEKİ "EVLİLİK BİRLİĞİ" MADDESİ
Bakan Yanık, TBMM'ye sunulan başörtüsüne yönelik Anayasa değişikliği teklifindeki "evlilik birliğiyle" ilgili maddenin, "nefret suçu" olarak yorumlanabileceği iddialarının sorulması üzerine, şunları kaydetti:
"Evlilik birliğinin kadın ve erkekten oluşacağına yönelik açık bir düzenleme. Burada şunu ifade etmemiz lazım, evlilik birliğinin kadın ve erkekten oluşacağını ifade etmek hiçbir şekilde bir nefret suçunu ifade etmez. Kaldı ki hukukumuza, halihazırda da Medeni Kanunumuza göre zaten evlilik birliği ancak kadın ve erkek arasında kurulabilir. Peki biz bunu Anayasaya niye dercetme ihtiyacı duyduk? Bu noktadaki hassasiyetimizi, dikkatimizi biraz daha ciddiyetle, yüksek sesle ifade etmek, Anayasaya dercetmek, dolayısıyla halihazırda hukuki olarak yürürlükteki bir düzenlemenin biraz daha altının çizilmesini nefret suçu olarak ifade etmek, tam da bu düzenlemenin aslında amacını doğrulayan bir tavır."
Devletin, tüm vatandaşların güvenliğini, sosyal ve kamusal ihtiyacını karşılamakla yükümlü olduğunu anlatan Yanık, "Eş cinsel bir vatandaşımızın hayat, çalışma hakkının korunması başka bir şey, eş cinselliğin onaylanması başka bir şey. Kimse bizden bunu beklemesin, bu kadar net ve altını çizerek söylüyorum. Bugüne kadar AK Parti'nin 20 yıldır uyguladığı politikalar çerçevesinde baktığımızda, bizim her kesimden mağdur, hakkı yenmiş insanlara hakkını nasıl teslim ettiğimizi de Türkiye Cumhuriyeti kamuoyu gayet iyi biliyor, eş cinseller de dahil ama bunu onaylamak, görmemek, eş cinsellikle ilgili eleştirilerimizi, kabul etmeme irademizi, özgürlüğümüzü bir nefret suçu olarak kimse tanımlamasın." dedi.
DURUŞMA TARİHİNE ÇOK SAYIDA TEPKİ GELMİŞTİ
Duruşma tarihiyle ilgili Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür bugün kaleme aldığı yazısında olaya tepki göstermişti. Duruşma tarihinin 8 ay sonra olmasının anlamsız olduğunu belirterek konuyu köşesine taşıyan Övür, "Gariplik sadece burada da değil. Mahkeme davayı 30 Ekim 2022'de açıyor. Ama nedense davanın görüleceği ilk duruşma tarihi de 8 ay sonraya yani Mayıs 2023'e verilmiş. Böyle bir dava için uzun bir süre..." ifadelerini kullandı.
CHP'nin başını çektiği muhalefetin 6 yaşındaki çocuğa cinsel istismarı siyasi bir araç olarak kullanacağına dikkat çeken Övür, "Dertleri tarikat veya cemaatlerin şeffaflaşması, denetimi olsaydı ya da kendi çevrelerinde yaşanan taciz ve tecavüz vakalarının üzerine samimiyetle gidilmesi olsaydı, bugün karşılaştığımız sorunların çok daha azıyla karşılaşır ve ortak bir tavır gelişirdi. Öyle bakmadıkları daha ilk günden devleti, hukuku ve siyasi iradeyi suçlu ilan etmelerinden belli... Sahi, insanı kahreden, içini acıtan böyle bir olaydan bile siyaset devşirmeye kalkılması sorunlu bir zihniyet değil mi?" dedi.
İşte Övür'ün bugünkü yazısı;
Böylesine insanın kanını donduran bir rezilliğin, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun hukuki deyimle "cinsel saldırı"ya uğramasının, hele geçmişi kötü sınavlarla dolu ve seçim dönemine girmiş bir ülkede siyaseten kullanılmaması mümkün değil. Hukuken gereği yapılmış olsa bile siyaseten bunu kullanacak birileri çıkacak. Seçim sürecinde çok daha farklı şeyler de görebiliriz.
Bunun için hiç tereddüt etmeden sorunun üzerine gitmek gerekiyor. Çünkü ortada sarsıcı bir gerçek var. Öncelikle de bu gerçek açığa çıkartılmalı. Dün de bugün de birilerinin bu tür vakalar üzerinden siyaset yapmaları bu amacı değiştirmemeli. Hukukun gereği neyse, en hızla şekilde o yapılmalı. Aslında sözünü ettiğimiz olayda, başlangıçta yapılan hatalar dahil yargı ve devlet işin üzerine gitmiş ve o utanç verici olayı bütün boyutlarıyla ortaya koymuş. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, mağduru korumaya alınmış, savcı da, anne-baba dahil "suçluların" yargılanması için sağlam bir iddianame hazırlamış. Zaten kamuoyu da bu vahşeti o iddianameden öğrendi.
Kısaca, ilk yargıya yansıdığı 2012'deki gibi üstü örtülmemiş. Ancak ortada yine de anlaşılması zor ve manidar bir durum var.
Nasıl oluyor da insanları ayağa kaldıran, dehşete düşüren bir saldırının şüphelileri tutuklanmaz?
Peki, iddianameyi hazırlayan savcı tutuklama istemiş mi?
Hem de iki kez istemiş. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, iki kez tutuklanma istediği halde ne yazık ki mahkeme tutuklama istemini kabul etmemiş. Neden acaba?
Gariplik sadece burada da değil. Mahkeme davayı 30 Ekim 2022'de açıyor. Ama nedense davanın görüleceği ilk duruşma tarihi de 8 ay sonraya yani Mayıs 2023'e verilmiş. Böyle bir dava için uzun bir süre...
Mahkemelerde büyük bir birikim mi var bilmiyorum ama öyle bile olsa toplum vicdanını sızlatan ve siyaseten kullanılmaya müsait bir davaya öncelik verilmesi gerekirdi. Mahkeme heyetinin bunu öncelememesini de anlamış değilim. Bu tablo sadece kafalarda soru işareti oluşturmuyor, davanın bir araç haline getirilmesinin ve uzun süre kullanılmasının da önünü açıyor.
Önümüzdeki süreçte sadece işin insani ve hukuki boyutu tartışılmayacak, aynı zamanda tarikat-siyaset ilişkisi de klasik bir araç olarak siyasetin malzemesi olacak. Özellikle de başını CHP'nin çektiği muhalefet, ellerine geçen bu fırsatı büyük bir coşkuyla kullanacak. Dertleri tarikat veya cemaatlerin şeffaflaşması, denetimi olsaydı ya da kendi çevrelerinde yaşanan taciz ve tecavüz vakalarının üzerine samimiyetle gidilmesi olsaydı, bugün karşılaştığımız sorunların çok daha azıyla karşılaşır ve ortak bir tavır gelişirdi. Dahası var; gerçekten samimi bir "helalleşme" arzusu olsaydı, bu vahşete bir siyaset aracı olarak değil, bir yeniden yapılanma ve kurumların temizlenmesi fırsatı olarak bakılırdı. Öyle bakmadıkları daha ilk günden devleti, hukuku ve siyasi iradeyi suçlu ilan etmelerinden belli... Sahi, insanı kahreden, içini acıtan böyle bir olaydan bile siyaset devşirmeye kalkılması sorunlu bir zihniyet değil mi?
Tam da bu yüzden yıllardır siyasi ve toplumsal kutuplaşma hiç bitmiyor.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN