Bu bilgilerden maksadım mı?
Lafın dümenini, Halit Refiğ filmografisinde önemli yeri olan Fatma Bacı'ya kırarken, okuyucu makulesini hazırlamak.
Fakat asıl maksadım için yazıyı sonuna kadar okumanız gerekli.
***
İmdi, sıkı durun, söz konusu filmden çok ilginç bir sahneyi aktaracağım:
Kan davası yüzünden köyden kaçıp büyük şehir İstanbul'da bir kapıcı dairesine sığınan Fatma Bacı'nın (Yıldız Kenter) kimliğini saklayan kızı Ayşe (Leyla Kenter) "erkek arkadaşının" evinde verdiği bir eğlence partisine katılır. Sahne açıldığında, Stanley Kubrick'in "Gözler Tamamen Kapalı" (Eyes Wide Shut) filmindeki kadar pornografik olmasa da kim kiminle, kimin dudağı kimin ağzında belli değildir.
Haliyle Ayşe'miz tiksinir, "İğrenç!" diye ünler. Erkek arkadaşı, "Sevişmek mi iğrenç?" diye sorar. "Hangisi hangisinin sevgilisi?" deyince de "Herkes herkesin" karşılığını alır.
Fatma Bacı'nın kızı, "Bir erkek kendisine ait bir kadının başkasıyla sevişmesine nasıl tahammül eder?" diye isyan edince, erkek arkadaşı "Böyle soru kaldı mı artık, kim kimi arzu ediyorsa onunla…" demekle kalmaz, Batılı olmanın bunları aşmayı gerektirdiğini ifade eder. Dahası, Ayşe'nin örümcek kafalı olduğunu, Batı'nın giyimini aldığını, geceden beri nefis kruvaze konyağını içtiğini, Batı'nın müziğine hayran olduğunu sonra da mahalle kızı gibi namus keçiliği yaptığını söyler.
Tartışma alevlenir. Ortamdaki herkesin karşı çıktığı Ayşe kızımız çekip giderken haykırır:
"- Batı'nız buysa, Batı'nız batsın!"
***
Diyalogların, "sempatikliğinin" ben de farkındayım. Ne ki unutmayalım, yapım yılı 1972'dir.
Kaldı ki, yönetmenimiz Oğuz Atay'la yarenlik yapmış diye "Tutunamayanlar"daki gibi Batı eleştirisi sadedinde, "Nasıl ezberlenir Tanrım, Arapça dua eden insanın Latince kemikleri" misali işi ironiye vuracak değildi.
"Batı'nız buysa, Batı'nız batsın!" demiş işte, ne var bunda?
Önemli olan şudur: Türk sinemasının belirli bir ahlak anlayışı vardı. Her daim aileyi savunur, mazlumun / ezilenin yanında olur, zalimin / zulmün karşısında dururdu.
"Komprador burjuvazinin" Türk sinemasını küçük görmesinin nedenlerinden birinin de bu "mitolojiden" kaynaklandığını merhume Ayşe Şaşa fakire anlatmıştı.
Lakin Kemal Tahir, Peyami Safa, Attila İlhan ve hatta Nâzım Hikmet'ten Necip Fazıl'a kadar Türk edebiyatının devleri bu sinemaya omuz vermişlerdi.
Fatma Bacı'yı da Türk sinemasının velut senaristi Safa Önal kaleme almıştı. (Ki, Sefa Bey'in "Vesikalı Yarim"ini her yıl bir kez izlemesem başım ağrır.)
Gelgelelim, "Başta LGBTİ+ bireylerin babaları olmak üzere tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun" diyen bir karakteri ne Sefa Önal ne de diğer velut senaristlerimizden Bülent Oran ve Erdoğan Tünaş yazardı. Zaten hiçbir Halit Refiğ de böyle bir film karakterini çekmezdi.
Lakin, gerçek hayatta Ahmet Mümtaz Taylan adlı böyle bir karakter var.
Soru şudur: Bu karakterler ne zaman nasıl türedi?
Sırtlarını "dijital feodallere dayadıkları için mi bu aziz milletin mana iklimine gündüz gözüyle bu denli saldırganlaşıyorlar?
"Batı nasılsa arkamızda" diye mi düşünüyorlar yoksa? "Trans değilim…" diyenlerin bile Batı'da, "Homofobi, transfobi, nefret suçu…" lakırdıları eşliğinde mahkûm edilmesinden mi cesaret alıyorlar?
Topluma cinsiyetsizliği dayatan, kendilerini karşı cinsten hissettiklerine söyleyen iki yaşındaki çocukların bile cinsiyet değiştirmelerine karar veren, çocukların erişkinlerle cinsel ilişki yaşamasını "çocuk hakları" kapsamında değerlendiren, pedofili ve ensest ilişkiyi "masum" görenlere karşı…
"Batı'nız buysa, Batı'nız batsın!" demeyelim de taşa mı dönelim!"