TBMM Başkanı Kurtulmuş, İsrail'in en büyük gücünün, İslam dünyasının ve bölge ülkelerinin "darmadağınık", "iradesiz" tavır sergilemeleri ve inisiyatif kullanamamaları olduğunu, bunun da ne kadar büyük bir güç olduğunu İsrail'in bu süreçte yaşadığını vurguladı.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi toplantısını hatırlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Metin olarak kararlı şeyler ortaya çıkmıştır ama sonuç itibarıyla fiili uygulamaya dönük olarak herhangi bir adım atılamamıştır. Rahmetli Kral Faysal'ın OPEC toplantılarında, petrol üretiminin azaltılmasıyla ilgili kararının o dönem yaşanan İsrail-Filistin sorununda ne büyük bir güç oluşturduğunu hatırlıyoruz. Arap dünyası ve İslam dünyası, elindeki stratejik imkanların hiçbirisini kullanamamaktadır. Bütün bu faktörleri yan yana getirdiğinizde yapbozun parçaları tamamlanıyor ve İsrail'in niye bu kadar büyük bir iştahla saldırdığını da daha iyi anlıyoruz.
Dolayısıyla Mescid-i Aksa'nın kutsiyetini korumak, Filistin topraklarının vatan olarak korunmasını temin etmek için bedel ödemek de ne yazık ki bir avuç Filistinliye düşüyor. Çok ağır bir bedel ödüyorlar. Masum, kadın, yaşlı, çocuk insanlığın gözü önünde yeni bir katliam yaşıyor, yeni bir soykırım yaşıyor. Meselenin esas siyasi arka planı budur, bunu görmemiz lazım."
"İSRAİL'İN BU TUTUMUNUN DERHAL SONLANDIRILMASI ŞART"
Bir gazetecinin, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına ilişkin, "Bölgesel çatışmaya doğru evrilir mi? Böyle bir tehlike var mı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, dünyanın üçüncü büyük savaşa doğru yol aldığını, bugünkü şartların 2. Dünya Savaşı'nın öncesindeki şartlara çok benzediğini ifade etti. Numan Kurtulmuş, şu düşünceleri dile getirdi:
"Henüz Ukrayna-Rusya arasındaki kriz çözülmemişken, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına hem de bütün insanlık cephesinin vicdanını yaralayacak bir şekilde devam etmesi, çok yeni çatışmaları da doğurabilir. Onun için Türkiye olarak bizim beklentimiz, bir an evvel bu savaşın, İsrail'in saldırganlığının, İsrail'in bu tutumunun derhal sonlandırılmasıdır.
Uluslararası camia, bölgesel ve küresel yeni çatışmalar istemiyorsa, onu önlemenin yolu Filistin'deki barışın, Filistin halkının hak ve hukukunun korunmasıdır. Aksi takdirde bu mesele bölgesel savaşlar haline dönebilir, dünyanın başka yerinde yeni savaşların, çatışmaların fitilini ateşleyebilir. Yani biz güç sahibiyiz, istediğimiz yerde istediğimizi yaparız ve yaptırırız anlayışının artık dünyayı bir felakete doğru sürüklediğini, başta gücü elinde bulunduran ülkeler olmak üzere herkesin görmesi lazım."
50+1 MESELESİ
Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanan yüzde 50+1 şartına ve bu konudaki tartışmalara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, Türkiye'de değişenin başbakanlık sistemi olduğunu, daha önce seçimlerden sonra başbakanın parlamentodaki çoğunluğa göre belirlendiğini anlattı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiğini hatırlatan Kurtulmuş, cumhurbaşkanının geçmiş dönemde başbakanın kullandığı yetkilerin hemen hemen tamamını kullandığını aktardı.
Başbakanlık sisteminden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildiğini belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin kendi içerisinde, bu beş yıllık uygulamalar çerçevesinde revizyonlar yapılabilir. Tabii ki esas olan, Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden geri dönüş yoktur. Milletimiz üç seçimde de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni onaylamış, hem Anayasa'da hem de iki kez Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni dile getiren Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı seçerek bunu onaylamıştır. Zaten öyle zannediyorum ki 'Tekrar parlamenter sisteme dönelim' talebi yakın vadede gündeme gelmeyecektir. Ama nihayetinde sisteme dair meseleleri tek tek konuşmak yerine önümüzdeki dönemde yapmayı ümit ettiğimiz, bütün partilerden de olumlu katkı sağlamasını beklediğimiz, yeni anayasa çerçevesinde tartışılmasını daha doğru buluyorum. Asıl olan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Türkiye'nin geleceğinde sürdürülebilirliğinin ve etkinliğinin sağlanmasıdır. Türkiye'nin artık hakikaten 12 Eylül Anayasası'nın ruhundan, prangalarından kurtulması lazım. Bunun için de iyi niyetle samimiyetle herkesin eteklerindeki taşı dökerek yeni anayasa sürecine katkıda bulunması gerekir."
"Yüzde 50+1 değil de yüzde 40 gibi oranlar telaffuz edilmişti. Sizce burada bir oran telaffuz edilmeli mi?" sorusuna Kurtulmuş, "Ben bir oran telaffuzunu şu aşamada doğru bulmuyorum. Dediğim gibi bu konunun da münferit bir konu olarak ele alınmasını doğru bulmam. Bu konunun, bir anayasa değişikliği kapsamında tartışılabilecek bir konu olduğunu düşünüyorum." yanıtını verdi.
"PARTİLERİN ANAYASASI OLMAZ, MİLLETİN ANAYASASI OLUR"
Siyasi partilere yaptığı ziyaretler hatırlatılarak, anayasa konusunda muhalefet partilerinden olumlu bir yaklaşım görüp görmediğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, ziyaretlerinin iadeiziyaret kapsamında olduğunu söyledi.
Partilerin farklı fikirleri olabileceğini, münakaşa edebileceğini, uzlaşamayabileceğini dile getiren Kurtulmuş, partilerin hem ikili hem de çok taraflı olarak, meselelerini konuşabilecekleri uygar ve olumlu zeminler oluşturulması gerektiğini vurguladı. Numan Kurtulmuş, gayelerinin, Meclis'te bu ortamın oluşturulabilmesi için iyi niyetli bir çabanın ortaya konulması olduğunu ifade etti.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
"Doğru zemin ve doğru yöntemlerle konuları ele almak zorundayız. Nihayetinde anayasa çalışması öncelikle Meclis'in bir aritmetik meselesidir, yani bir aritmetiği bulmak durumundasınız. Ama bundan daha önemlisi partilerin anayasası olmaz, milletin anayasası olur. Yapacağımız anayasayı, milletin anayasası olacak şekilde, yani toplumun büyük çoğunluğunun kabul edeceği ittifakla, konsensüsle çıkarmamız lazım. Bunun için de partiler arasında iyi niyetli bir tartışma zeminin oluşmasına gayret sarf etmeliyiz. Başarabileceğimizi ümit ediyorum."
"CUMHURBAŞKANI'MIZ VE BAHÇELİ ARASINDA KARŞILIKLI SAYGIYA DAYALI NİTELİKLİ DİYALOĞUN SÜRDÜRÜLDÜĞÜNÜ GÖRÜYORUZ"
Yüzde 50+1 tartışmalarına yönelik CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamaları anımsatılarak, "Bu Cumhur İttifakı'nda bir sıkıntıya yol açabilecek süreci aralar mı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları ifade etti:
"Hayır açmaz. Başından itibaren Cumhur İttifakı'nı oluşturan AK Parti ile MHP arasında ve özelikle Sayın Cumhurbaşkanı'mız ve Sayın Bahçeli arasında karşılıklı saygıya dayalı fevkalade nitelikli bir diyaloğun sürdürüldüğünü görüyoruz. Bizim baştan beri söylediğimiz; bir pazarlık ittifakı değil, bir ilke ittifakı olarak bugünlere gelindi. Dolayısıyla bunu bir koalisyon, bir pazarlıkların ittifakı, bir al-ver meselesi olarak değil, Türkiye'nin milli meselelerinde, hemen hemen ana meselelerinin tamamına yakınında ortak fikirlere sahip olan iki farklı partinin ittifakı olarak görmemiz lazım. Hiçbir zaman bir koalisyon tabiri kullanılmadı, hiçbir zaman bir koalisyon algısı, anlayışı içerisinde hareket edilmedi. Bu anlamda tabii ki iki farklı parti, tabii ki bazı konularda öncelikleri farklı olabilir. Ama sonuçta milli meselelerde bugüne kadar hep karşılıklı müzakerelerle görüşerek, konuşarak, mutabık kalınarak bu noktaya kadar gelindi. Ben bir sıkıntı, bir sorun olacağını zannetmiyorum."
Türkiye İşçi Partisinden milletvekili seçilen Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay'la ilgili soru üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Meclis kimsenin görev vereceği bir yer değildir. TBMM, milli iradenin tecelligahı olarak 85 milyon milletimizin bütün siyasi farklılıklarının yansıtıldığı, yasaların çıkartıldığı, hatta Anayasa'yı bile değiştirilebilme kudretine sahiptir. TBMM, kendi gündemine sahiptir. Kendi öncelikleri içerisinde nerede, ne zaman, ne adım atılacağını bilir."
"OTURMA EYLEMLERİNİN BİR AN EVVEL SONLANDIRILMASINI ÜMİT EDERİM"
CHP milletvekillerinin, Yargıtay 3. Dairesi'nin kararını protesto amacıyla TBMM Genel Kurulu'nu terk etmeme eylemini sürdürdüğünün hatırlatılması üzerine ise Kurtulmuş, bu durumların Meclis'te daha önce de yaşandığını belirtti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bizim arkadaşlardan beklentimiz, Meclis'te her türlü görüşü söylesinler. Ama Meclis, böyle sanki sokakta bir protesto eylemi yapar gibi oturma eylemlerinin yapılabileceği, pankartların açılarak sloganlarla birtakım gösterilerin yapılabileceği bir yer değildir. Meclis'te milletvekillerimiz olabildiğince özgür bir şekilde kendisine Anayasa'nın vermiş olduğu kürsü masuniyetini de kullanarak her türlü konuşmayı yapabilir. Ama bu oturma eylemlerinin bir an evvel sonlandırılmasını ümit ederim. Bunun, bu eylemi yapan arkadaşlarımıza da bir katkısı, bir faydası olmayacağını düşünüyorum."