AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sokak hayvanlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin, "Üzerinde çalışılıyor, önümüzdeki hafta veya daha sonraki hafta TBMM'ye gelmesi planlanıyor." dedi.
Çelik, ABD'de Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham tarafından yakın bir zamanda korkunç bir açıklama yapıldığını belirterek, "Hiroşima ve Nagazaki'yi örnek göstererek ima yoluyla Amerika'nın orada atom bombası kullanması gibi silahın İsrail tarafından kullanılabileceğine dair bir açıklama yaptı ki bu korkunç bir açıklamadır." ifadesini kullandı.
Bu senatörlerin,Temsilciler Meclisi üyelerinin bir kısmının bir araya gelerek, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı'na ve Başsavcısı'na yazdığı tehdit mektubunu da "ibretlik bir şey" olarak niteleyen Çelik, şöyle devam etti:
"Kişisel olarak onları tehdit eden, hatta ailelerini tehdit eden, ABD'ye sokmamakla tehdit eden bir tehdit mektubu yazdılar. Bu aslında Batı'da temsil edilen insan hakları, hukuk devleti, uluslararası hukukun üstünlüğüne dayalı uluslararası düzen tezinin tamamen çökmesi anlamına gelir. Buna karşı aslında diğer kurumlardan, diğer senatörlerden ve Temsilciler Meclisi üyelerinden güçlü bir ses gelmesi gerekirdi, maalesef olmadı."
Kongreye, "Antisemitizm Farkındalık Yasası" diye bir yasa tasarısı gönderdiklerini anımsatan Çelik, şunları söyledi:
"Bunun esası İsrail karşısındaki bu hükümetin ortaya koyduğu soykırım siyaseti karşısındaki bütün eleştirileri susturmak. Yani İsrail'in ırkçılık yaptığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. İsrail'deki Netanyahu hükümetinin aynı Naziler gibi davrandığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. Bu kafayla gidilirse ne olacak? Örneğin Hannah Arendt gibi bir düşünür, İsrail'in ırkçı temellerle kurulmasını, ırkçı bir devlet olmasını eleştirmişti. Bu durumda Hannah Arendt gibi bir düşünürü bu yasa tasarısıyla mahkum edebilecekler. Ya da Amerikan üniversitelerindeki protestoları gerçekleştiren bütün öğrencileri bununla birlikte antisemitik olarak yargılamaya ve yaftalamaya dönük olarak bir yol açacaklar."
Bu şekildeki girişimlerle Netanyahu hükümetinin dünyadaki Yahudilerin duruşunu da gölgeleyen, aynı zamanda da İsrail'deki herkesin güvenliğini tehlikeye atan bir tutum sergilediğini belirten Çelik, bu girişimlerin Netanyahu hükümetinden bağımsız bir tarafı bulunmadığının altını çizdi.
"BU CİNAYET ŞEBEKESİ DURDURULMUŞ OLUR."
"Böyle yaptığınız zaman ne oluyor?" diye soran Çelik, "İnsanların siyonist bir takım faaliyetlere, soykırım siyasetine, Netanyahu hükümetinin cinayetlerine karşı ortaya koyduğu tavrı antisemitik bir tutum olarak yaftalarsanız o zaman her türlü eleştiriyi mahkum edersiniz ve bütün haklar birbirine karışmış olur." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, bütün bunların Netanyahu hükümetinin garanti altına alınması için yapıldığını ifade etti.
Bununla ilgili sık sık "İsrail'in kendini savunma hakkı var." cümlesinin kurulduğuna dikkati çeken Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kuşkusuz her egemen devletin kendini savunma hakkı vardır. Ama bir ülkenin kendini savunma hakkı cinayet işleme hakkı anlamına gelmez. Hiçbir şekilde kendi kutsal kitabını tahrif ederek, istismar ederek, başka ülkelere saldırma, başka ülkelerin halklarına saldırma şeklindeki cinayetlerin gerekçesi, hafifletici sebebi olamaz. Bütün bunlara baktığımız zaman karşı konulması gereken şey, herkesin karşı koyması gereken şey aynı İsrail'in sokaklarında nasıl insanlar protesto ediyorlar Netanyahu hükümetini, Batı'daki başkentlerin meydanlarında nasıl protesto ediyorlar, Türkiye'de, üniversitelerde, meydanlarda nasıl protesto ediyorlar, Netanyahu hükümetinin insanlık adına mahkum edilmesi gerekir. Umuyorum ve diliyorum ki Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısının talebi ön yargılama dairesi tarafından kabul edilir. Ve burada gereken karar çıkar ve hiçbir şekilde herhangi bir ülkeye girmesi söz konusu olmaz. Bu kararın gereği olarak da bu cinayet şebekesi durdurulmuş olur."
Bir basın mensubunun "sokak köpekleriyle ilgili düzenleme ve içeriğine ilişkin soruya Çelik, "Adı üzerine taslak. Bununla ilgili olarak toplumda birbirine zıt çeşitli talepler var. Bu çerçevede henüz üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki hafta veya daha sonraki hafta TBMM'ye gelmesi planlanıyor. Taslak üzerinde ortadaki bütün görüşlerin tartışıldığı bir çalışma var. Çalışma devam ediyor, henüz tamamlanmadı." yanıtını verdi.
"AK PARTİ'DE DEĞİŞİM, OLAĞANÜSTÜ BİR DURUM DEĞİLDİR"
AK Parti Rize İl Başkanı Hikmet Ayar'ın istifasını nasıl değerlendirdiği ve istifaların il başkanları düzeyinde gelmesinin beklenip beklenmediği sorulan Çelik, "bir değişim sürecinin başlangıcı" gibi yorumlar gördüğünü ifade ederek, "AK Parti'de değişim, olağanüstü bir durum değildir. Biz geleneklerimizi, tecrübelerimizi koruyarak sürekli değişim içerisinde olan bir partiyiz." dedi.
AK Parti Teşkilat Başkanlığı'nın olağan bir gündemi bulunduğunu belirten Çelik, "Gündem de şu, bu çerçevede çeşitli yerlerde pekiştirmeyle ilgili adım atılacak, bazı yerlerde değiştirmeyle ilgili adım atılacak, bazı yerlerde görev değişimi olacak. Bazı yerler vekaletle devam ediyor, o vekaletler devam eden yerlerin asalete çevrilmesi söz konusu olacak. Bunlar Teşkilat Başkanlığının olağan gündemi içerisinde gerçekleşecek. Bugün yarın da başka illerle ilgili bu şekilde tasarruf olacak." ifadelerini kullandı.
"OLAĞAN BİR İŞLEMDİR VE OLAĞAN BİR ŞEKİLDE GÜNCELLENMİŞTİR"
Resmi Gazete'de yayınlanan Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliğine ilişkin soru üzerine Çelik, daha önceki seferberlik tüzüğünün 1990'da hayata geçtiğini anımsatarak, değişen savaş teknolojileri, savaş koşulları, jeopolitik gelişmeler etrafında bu tip belgelerin güncellenmesi gerektiğine işaret etti.
Bunun, Milli Savunma Bakanlığı koordinasyonunda Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin katkısıyla gerçekleştiğini belirten Çelik, şu yanıtı verdi:
"Bu seferberlik meselesinde stratejik olan esas şudur; herhangi bir savaş durumunda bütün kurumlardaki ve sivil toplumdaki milli güç unsurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine destek verecek, onun emrine verilecek şekilde koordine edilmesi esastır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, milletimizin egemenlik haklarını ve güvenliğini sağlayacak şekilde bütün milli güç unsurları nasıl senkronize edilecektir. 1990'lı yılların koşullarında hayata geçmiş olan bu belge 6-7 kere küçük değişikliklere uğradı. Daha sonra teknik sebeplerle tüzüğün düzenleyici olmaktan çıkması, yönetmeliğin düzenleyici bir belge haline gelmesiyle de esasında 2011'den itibaren çeşitli kurumlardan, bütün bakanlıklardan, bütün kurum ve kuruluşlardan yani 'milli güç unsuru' diyeceğimiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini sağlama ve muhafaza etmeyle ilgili herkesin görüşleri alındı."
Çelik, bu konunun daha önce değerlendirileceğini ama araya deprem gündeminin girdiğini söyledi.
Dünyada ülkelerin güvenliğinin korunmasıyla ilgili çok büyük değişiklikler olduğuna dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
"İHA'ların, SİHA'ların artık savaş teknolojisinde başat bir rol almış olması var. Türkiye buna çok önemli bir yatırım yapıyor, en son Akıncı'nın başarısını gördük. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna gerilimi, güneyimizde Gazze'yle ilgili durum, Balkanlardaki gelişmeler, bütün bunları değerlendirdiğinizde her zaman için milli güvenlikle ilgili belgelerin güncellenmesi söz konusudur. Ama bu belge daha önceden çalışılmaya başlamıştır. Şimdi bütün milli güç unsurları bir savaş durumunda TSK'nin ülkeyi koruma misyonuna nasıl destek verecek, nasıl emrine girecek, bu şekilde bütün kurumların görüşleri alındı. Bu görüşler arasındaki tenakuzlar giderildi. Yeni jeopolitik ve teknolojik gelişmeler ışığında 'Türkiye Cumhuriyeti'nin milli güvenliği için en üst düzeyde yapılması gerekenlerin koordinasyonu nedir?', buna karar verildi ve yönetmelik olarak yayınlandı. Olağan bir işlemdir ve olağan bir şekilde güncellenmiştir. Herhangi bir özel konuya veya gündeme dönük olarak bu adım atılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğine dönük olarak bu belgenin olgunlaştırılmasıyla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle hayata geçmiştir."
Öte yandan Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde gerçekleşen toplantıya; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat katıldı.
TOPLANTI SAAT 14.30'DA BAŞLADI
Basına kapalı gerçekleşen toplantı, saat 14.30'da başladı.
"YORULANLARI DİNLENMEYE ALACAĞIZ, KADROMUZU GÜÇLENDİRECEĞİZ"
Erdoğan, "Yorulan, motivasyonunu yitiren arkadaşlarımızı kardeşlik hukukumuzu koruyarak dinlenmeye alacağız; yeni, heyecanlı arkadaşlarımızla kadromuzu güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz" değerlendirmesinde bulunmuştu.
Tembelliğe ve isteksizliğe asla tahammüllerinin olmadığını dile getiren Erdoğan, "İçimizde yanlış değerlendirmeler yapanlar varsa tembelliğe tevessül edenler olursa onlarla hiç tereddüt etmeden yollarımızı ayırırız. AK Parti'nin çalışma usulü belli. Hemen yarın seçim olacak gibi hazırlıklıyız. Hemen milletimiz tarafından hesaba çekilecekmiş gibi çok çalışıyoruz. Aynı zamanda biz süreye bakmadan kendimizi seçim tarihleriyle kısıtlamadan çalışan kadroyuz. Ne teşkilatımızda ne diğer kadrolarda tembelliğe, isteksizliğe asla ve asla tahammülümüz olamaz" demişti.