Dijital çağda çocuklar (AA)
Koşullarından, yaşadığı evden ve yiyip içtiklerinden memnuniyetsiz bir ebeveyn ve çocuk kuşağı doğmaktadır.
Dijital içerikler, özellikle çocuklar ve gençlerde koşullarıyla yetinememeyi arttırmakta; bedeniyle, ailesiyle, sosyal çevresiyle, toplumuyla uyum sorununun ve gelecekten umutsuz olma duygusunun derinleşmesine yol açmaktadır.
Sosyoekonomik gelir grubu alt düzeyde olan ailelerde televizyon izleme oranları oldukça yüksektir.
Dijital araçların kullanımı, sosyoekonomik düzeye ve aile üyelerine göre farklılaşmaktadır. Örneğin, televizyon ebeveynler, telefon gençler, tablet ise daha çok küçük çocuklar tarafından kullanılmaktadır. Ancak dikkat çeken bir diğer husus, televizyon izlenme oranlarının sosyoekonomik gelir düzeyi düşük hanelerde daha yoğun olduğu ve içeriklerin "ailece izleme" kapsamında gerçekleşmesidir. Televizyonda şifreleme seçeneğinin olmaması ve "yetişkin filtresi"nin uygulanmaması sonucunda ebeveyn denetimleri azalmaktadır. Bu yönüyle televizyon gerek çocuklar gerek ebeveynler tarafından daha "sakıncalı" bir dijital araç olarak görülmektedir.
Dijitalleşmeye bağlı yeni toplumsal normlar gündeme gelmektedir.
Mülakatlar esnasında tüm ebeveynler ve çocuklar sofrada telefonla ilgilenme davranışının "uygun olmadığı" yönündeki görüşlerini ifade ederken, bu hususun toplumsal/kültürel bir norm hâline geldiği görülmektedir. Öte yandan, telefona karşı bu hassasiyetin TV için geçerli olmadığı görülmektedir. Özellikle, bazı evlerde, ailenin gün içinde bir araya geldiği tek zaman dilimi olan akşam yemeklerinde televizyonun açık kaldığı görülmektedir.
Çocuklarda ekran maruziyeti sonucunda çeşitli fiziksel ve ruhsal sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Dijital araçların kullanım artışına bağlı olarak çocuklarda sırt ve boyun ağrısı, göz hastalıkları, dikkat eksikliği, baş ağrısı, sinirlilik-agresyon ve aşırı duygusallık-ağlama gibi bazı sağlık sorunları daha yoğun görülmektedir. Uyku problemlerine ise ağırlıklı olarak ebeveynlerde rastlanmaktadır. Ebeveynler, uykuya geçmek ve "zihin boşaltmak" amacıyla uyumadan önce sosyal medya hesaplarını veya gündemi kontrol ettiklerini ifade etmektedir. Sabah uyanır uyanmaz "telefona bakma refleksi" ise katılımcıların çoğunun dile getirdiği ortak bir yanıt olmaktadır.
Ebeveynler ve çocuklar, dijital mecralarda hak, görev ve sorumlulukları ile şikayet mekanizmaları konusunda yeterli bilgiye sahip değillerdir.
Katılımcıların bir kısmı, dijital ortamda gerek kendilerinin gerekse de sosyal çevrelerinden kimi tanıdıklarının "zorbalık ve baskıyla" karşı karşıya kaldıklarını ifade etmişlerdir. Buna karşın, yaşadıkları bu sorunlara karşı nasıl önlem alacaklarını veya hangi şikayet mekanizmasına başvuracakları konusunda net bir bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir.
Bilgi iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması, eğitimde yeni tip eşitsizlikler doğurmaktadır
Eğitimde dijitalleşmenin yaygınlaşması, bir yandan fiziksel olarak "orada olmayı" önemsiz kıldığı için görece olumlu bir etken olarak görülürken öte yandan yeni eşitsizlikleri beraberinde getirmektedir. Söz gelimi, dijitalleşmeye yönelik kendi kendini kontrol edebilme becerisine sahip ebeveyn ve çocuklarda, aile içi ilişkilerin daha güven odaklı geliştiği gözlenmekteyken, aksi durumda gerilimler artmaktadır. Bu durum hem ebeveynlerin hem de çocukların dijital okuryazarlığa sahip olmalarının önemini ortaya koymaktadır. Diğer yandan dijital cihazlara ve sabit internet erişimine sahip olmayan hanelerde yaşayan çocuklar arasında eğitime erişim açısından bir eşitsizlik ortaya çıkmakta, söz konusu durum eğitimde dijitalleşmenin artışıyla perçinlenmektedir.
Dijital çağda çocuklar (AA)
Bilgi iletişim teknolojileri ile kurulan iletişim, "hâlâ" yüz yüze sosyalleşme ihtiyacının yerine geçmemektedir.
Özellikle pandemiyle birlikte "ekrana yapışan çocuklar", dijitalleşme aracılığıyla öğrenme, bilgi edinme, başkalarıyla bağlantı kurma, sosyalleşme gibi kazanımların yanı sıra okula gitmek, arkadaşlarıyla yüz yüze temasa geçmek, aileleriyle "takılmak" ve yaşamın içinde bilfiil olmak istemektedir. Diğer bir deyişle, dijital imkânlar arttıkça gerçek manada "orada olma" ihtiyacı da artmaktadır. Bu durum, dijitalleşmeye yönelik "kontrollü maruz kalma"nın önemini göstermektedir.
Bu sonuçlar çerçevesinde öneriler şöyle sıralanabilir:
Aile fertlerinin birlikte izleyebileceği diğer bir deyişle her yaş grubuna hitap eden dijital içeriklerin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bununla beraber hâlihazırda izlenme oranları yüksek program ve dizilerde de "ebeveyn suçlayıcı" temalar azaltılarak aile içi ilişkilerin önemine ilişkin içerikler oluşturulmalıdır.
Aile fertlerinin birlikte izleyebileceği diğer bir deyişle her yaş grubuna hitap eden dijital içeriklerin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bununla beraber hâlihazırda izlenme oranları yüksek program ve dizilerde de "ebeveyn suçlayıcı" temalar azaltılarak aile içi ilişkilerin önemine ilişkin içerikler oluşturulmalıdır.
Ebeveynlerin ve çocukların dijital okuryazarlığı arttırılarak, dijital araçları ve platformları güvenli ve etkin şekilde kullanmaları sağlanmalıdır.
Ebeveynlere yönelik dijitalleşmenin olumsuz yönlerine karşı otokontrollerini geliştirebilecekleri eğitim programları inşa edilmelidir. Söz konusu eğitim programları yerel yönetimler, akademi, özel sektör ve sivil toplum aktörlerinin katılımıyla ülke geneline yaygınlaştırılmalıdır.
Sosyal medya platformlarında 18 yaşın altındaki kullanıcılar için 20.00'den sonra bildirimlerin, otomatik oynatmaların ve hedef odaklı reklamların devre dışı bırakılması gerekmektedir. Bu hususta başta Instagram, TikTok, Twitter ve SnapChat olmak üzere kullanıcıların en yoğun kullandığı sosyal medya şirketlerine belirli regülasyonlar uygulanmalıdır.
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı tüm örgün ve yaygın eğitim merkezlerinde eğiticilere yönelik internet güvenliği ve veri koruma konferansları verilmelidir. İlköğretim ve ortaöğretim kademelerinde rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri tarafından bir dönem içinde düzenli aralıklarla interaktif eğitimlerin yapılması sağlanmalıdır.
Okullar çocukların sosyalleşme alanları olmalı, ders dışı saatlerde güvenilir ve tanıdık okullarında zaman geçirecekleri sosyal ve kültürel etkinliklerin sayısı artırılmalıdır.
Örgün eğitim merkezlerinde yapılması zorunlu olan ödev, proje ve sınavlarda dijital kaynaklara bağlılık azaltılmalıdır. Öğretmenlerin "bilgiyi yorumlamaya dair" ölçme ve değerlendirme sistemini yaygınlaştırmaları gerekmektedir.
İstihdam piyasasında iş-yaşam dengesinin gözetilmesi, özellikle beyaz ve mavi yakalı çalışanların mesai saatleri dışında online toplantı ve organizasyonlarının azaltılması gerekmektedir. Bu kapsamda yasal düzenlemeler yapılabileceği gibi ilgili kamu kurumları tarafından iş yerlerine dağıtılmak üzere çalışanlarının iş-yaşam dengesine azami ölçüde dikkat etmeleri için rehber niteliğinde broşürler hazırlanmalıdır.
Dijitalleşmeye yönelik ebeveyn eğitim programları interaktif bir biçimde dizayn edilmelidir. Söz gelimi "hikaye anlatımı yöntemiyle" ebeveynlik modelleri geliştirebilir.
Kamu destekli aile ve ilişki terapileri devlet hastaneleri ve yerel yönetimlerde artırılmalı, bu hizmetlere sosyoekonomik gelir düzeyi farketmeksizin ailelerin erişimleri sağlanmalıdır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde farklı toplumsal aktörlerin dâhil edildiği ve öncelikli gündemi dijitalleşme karşısında aile içi ilişkilerin sıhhati olan; proaktif, kısa orta ve uzun vadeli çözümler geliştirebilen bir yönetişim mekanizması kurulmalıdır.
Yönetişim mekanizması, her yıl mayıs ayının son haftalarında kutlanan "aile günleri" kapsamında tematik olarak dijitalleşmenin aile üzerindeki etkilerine dikkat çekmelidir. Özellikle aile içi ilişkileri canlı tutmak yönünde farkındalık çalışmaları gerçekleştirilmeli, sloganlar üretilmeli ve konferans, seminer gibi etkinlikler düzenlenmelidir. Aynı zamanda dikkat çekici dijital içerikler üretilmelidir.
Ebeveyn izni olmaksızın 18 yaş altındaki çocukların internet deneyimlerinden kişisel bilgilerinin alınması ve buna yönelik algoritmalar geliştirilmesini önleyecek yasal düzenlemeler gerekmektedir. Üretken yapay zekâ sistemleri, internette mevcut birçok veriyi izinsiz kullanabildiği için telif hakları ve fikrî mülkiyet ile ilgili ciddi sorunlar ortaya çıkmaya devam etmektedir.
ARAŞTIRMA RAPORUNUN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN