• Dileği olanlar İhlas suresini okumalıdır. Kimin dileği varsa Arefe günü İhlas suresini okuyarak Allah'tan isteyebilir. İhlas suresi tek başına okunmakla birlikte aynı zamanda başka surelerle de okunabilir. Naz ve Felak suresi ile birlikte okunduğunda nazardan ve kem gözlerden korur. Evden çıkmadan önce ya da uyumadan önce okunması faydalıdır. Gece uyumadan önce okunduğunda vesvese olmaz ve kabuslar görülmez. Allah rahat ve huzurlu bir şekilde uyumak için meleklerini yollar. Melekler uykuda korur.
• Ağrı ve acı çekenler İhlas suresiyle birlikte Felak ve Nas suresini okuduğunda acılar diner. Vücudun ağrıyan kısımlarına okunmalıdır. Hastalıkları olanlar dertlerine şifa bulur. Allah şifa gönderir ve hastalıkların verdiği acılar azalır.
• Derdine derman arayanlara kapılar açılır. Maddi olarak sıkıntı yaşayanlar Allah'ın bereketlerine nail olur. Birçok işleri çok daha kolay bir şekilde hallolur.
İhlas Sûresi Tefsiri Nedir?
İhlâs sûresinin, İslâm'ın esası olan tevhid (Allah'ın birliği) ilkesini özlü bir şekilde ifade ettiği ve Allah Teâlâ'yı tanıttığı için ilgili kaynakların hemen tamamında, Hz. Peygamber tarafından Kur'an'ın üçte birine denk olduğu ifade buyurulmuştur. Müfessirler bu sûrede ağırlıklı olarak Allah'ın birliğini ifade eden "ahad" terimi ile var oluş bakımından kimseye muhtaç olmadığını anlatan "samed" terimi üzerinde durmuşlardır. "Tektir" diye çevirdiğimiz "ahad" kelimesi, "birlik" anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir isimdir. Bu sebeple "ahad" sıfatının bazı istisnalar dışında Allah'tan başkasına nisbet edilemeyeceği düşünülmüştür.
Aynı kökten gelen vâhid ise "bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık" anlamında Allah'ın sıfatı olmakla birlikte Allah'tan başka varlıkların sayısal anlamda birliğini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Türkçe'de de "bir" (vâhid) ile "tek" (ahad) arasında fark vardır. Bir, genellikle "aynı türden birçok varlığın biri" anlamında da kullanılır. "Tek" ise "türdeşi olmayan, zâtında ve sıfatlarında eşi benzeri olmayan tek varlık" mânasına gelir. İşte Allah, bu anlamda birdir, tektir. Ahad ile vâhid sıfatları arasındaki diğer farklar ise şöyle açıklanmıştır: Ahad, Allah'ın zâtı bakımından, vâhid ise sıfatları bakımından bir olduğunu gösterir. Ahad ile vâhidin her biri "ezeliyet ve ebediyet" mânalarını da ihtiva etmekle birlikte, bazı âlimler ahadı "ezeliyet", vâhidi de "ebediyet" mânasına tahsis etmişlerdir. Allah'ın sıfatı olarak her ikisi de hadislerde geçmektedir (bk. Buhârî, "Tefsîr", 112; İbn Mâce, "Duâ", 10; Nesâî, "Cenâiz", 117; Müsned, IV, 103; geniş bilgi için bk. Bekir Topaloğlu, "Ahad", DİA, I, 483; Emin Işık, "İhlâs Sûresi", DİA, XXI, 537).
"Allah sameddir" 2. ayetinde geçen "Samed" kelimesi, sonu gelmeyecek biçimde devamlı ve bâki olan (Şevkânî, V, 612), "herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan" (Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü'l-Kur'ân, "smd" md.) gibi anlamlarda açıklanmıştır. Sûredeki bağlamına göre samed, "var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü'l-vucûd" demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad ismini açıklar; daha sonra gelen "doğurmamış ve doğmamıştır" meâlindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, "samed"i, "kendisinden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir varlık bulunmayan tek mâbud" şeklinde tanımlamıştır (XXX, 222). Kur'an-ı Kerîm'de sadece burada geçen samed ismi başta "esmâ-i hüsnâ" hadisi olmak üzere (bk. Tirmizî, "Da'avât", 83) bazı hadislerde de yer almıştır (meselâ bk. Buhârî, "Tefsîr", 112; Tirmizî, "Da'avât", 64).
"Doğurmamış ve doğmamıştır" 3. ayeti ise, Allah Teâlâ'nın yaratılmışlara ait noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eder. Samed isminin açıklaması olup, Allah'a evlât nisbet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ, "Mesîh Allah'ın oğludur" diyen hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah'ın kızları olduğunu söyleyen (En'âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da bazı ihtiyaçları karşılama arzu ve eğiliminin sonuçlarıdır; Allah ise ihtiyaçtan münezzehtir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır (bk. En'âm 6/101). Âyetin, "O, doğmamıştır" meâlindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ'nın doğum veya sudûr yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir, yani varlığının bir başlangıcı yoktur.