İsraf

Hayat Pınarlarımızı Kurutan, Güzel Nimetlerin Elden Gitmesine Sebep Olan Ferdi ve Toplumsal Hastalık

İsraf ve müsrif tabirlerini herkes çok iyi bildiğini iddia edebilir. Ama iyice araştırdıktan sonra israf kavramının ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Bir kere israf, helal olan bir şeyin harama dönüşmesidir. Güzel bir nimetin, bizlere Cenâb-ı Hak tarafından lütfedilmiş olan helallerin, hududu aşarak haram boyutuna geçmesidir. Misallerle açıklayalım. Haram olan, mesela içkiyi almak, etrafındaki insanlara bunu dağıtmak aleni olarak haramdır. Gene Allah Teâlâ'nın haram kıldığı şeyler hususunda insanlara para pul, sermaye vermek israf kelimesiyle vasıflandırılmaz. Kur'an-ı Kerîm'de böyle yapanlar için "mübezzir" denir. Ve yine ayetlerdeki ifadeye göre ahlaksızlıkta başkalarına mal mülkle böyle yardımcı olanlar için "muhakkak o mübezzirler şeytanın kardeşleridir" buyurularak müminleri ikaz eder. İsraf, insanın bütün sahip olduğu nimetlerin hepsini tehdit eder. Nefsimiz, can, ten, bakmak, okumak, konuşmak, nefes almak, zaman, mekân, mal, mülk hepsi bize Allah Teâlâ'nın lütfettiği sermayedendir. İsraf konusunda en önemlisi ise manevi rızkımızı yerinde kullanmamaktır. Duygularımız, imani hislerimiz, ilim, nur ve hatta aşkımız, manevi sermayemizdir. Ramazan'da israf hususu çokça gündeme gelir ve genellikle israf hakkındaki uyarılar tertip edilen iftar sofralarıyla sınırlı kalır. Peki ya ramazandaki zaman israfına hiç dikkat ettiniz mi? Bu önemli vakitleri değerlendirmemek hususunu hiç düşündünüz mü? Sabahtan akşama kadar sadece iftarda yiyeceğinizi düşünerek ve başka bir şey düşünmeden, zikirle, fikirle, Kur'an'la, sohbetle, hayırlı işler yapmakla geçirmediğimiz ve böylece o güzel anları israf ettiğimiz hiç aklımıza geldi mi?
Dinimizi gerçek kaynaklardan öğreneceğimize Efendimiz (s.a.s.)'i neredeyse hiçe sayarak, ramazanda boy gösteren, sahur vaktinden hanımların özel durumlarına kadar asla Efendimizin şeriatında bulunmayan mevzuları ağızlarında geveleyen insanları dinlemekle kaybettiğimiz değerleri ve bu israfı hiç düşündük mü? Dostlar, ramazandaki en büyük israfımız, manevi değerlerimiz, mukeddasatımız ve elimizden akıp giden zamanımız üzerinde cereyan etmektedir. İftarlarda şâşâya kaçarak ramazanın ruhundan uzaklaşma ve müsrifçe para harcamaya yönelik ikazlar elbette yerindedir. Fakat israf olan sadece harcanan para yahut sofrada kalan oradan da çöpe giden yemekler değildir.
Biz bu sofraları gösteriş için hazırladıysak riya ile imanımızı israf ederiz. Bu sofralar hazırlanırken harcadığımız sermayeyi fakir fukaraya, yetimlere, düşkünlere sarf etmediğimizden dolayı ayrıca hayırlarımızı israf ederiz. Bu nevi telaşlara düşerek kaybettiğimiz ve insanlardan çaldığımız zamanla Kur'an-ı Kerîm, sohbet, ilim ve dualarımıza ayırdığımız vakitleri de israf ederiz. Hayır, yaptık zannederek ucuba kapılır, kendimizi beğenerek Allah'a kul olması gereken nefislerimizi israf ederiz. Ve şu an bizim yaptığımız gibi böyle fiilleri işleye işleye cemiyetin başka dertlerini düşünerek derde derman olabilecek daha birçok mesele varken, insanların tefekkür sahalarını israf ederiz, kendimizle meşgul eder onları asıl işlerinden uzaklaştırırız. Ramazan çok kıymetlidir. Ramazanın her anı samimi bir mümin için eşi bulunmaz bir fırsattır. Ramazanın en büyük israfı bu ruhu yakalayamadan ramazandan çıkmak, bir de üstüne üstlük bu israfa bayram yapmak müsrifliğin en son noktasıdır.
EN BÜYÜK İSRAF SERMAYE OLARAK VERİLEN NEFSİN GAYRİ MEŞRU SAHADA HARCANMASIDIR
Hz. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Kur'an-ı Kerim'deki "Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz, muhakkak ki Allah Teâlâ israf edenleri sevmez" (A'râf Suresi 31) ayeti kerimesini tefsir ederken burada sadece ekmek su gibi zahiri nimetlerin mevzu bahis olmadığını, çünkü insanın sadece gözle görülür nimetlere mazhar olmadığına dikkat çeker. Ve ayetin hemen üst tarafında "Ey ademoğlu mescitlerde ziynetlerinizi takınınız, ziynetlerinizi de beraber mescitlerde bulundurunuz" ifadesinin bulunmasından manevi rızkın ve bize sermaye olarak verilmiş manevi lütufların israf edilmemesi gerektiğine işaret etmişlerdir. Riya, ucub, kıskançlık, gadap, şehvet, hırs, dünyayı, mal ve mülkü çok sevmek, insana sermaye ve emanet olarak verilen nefis nimetini israf etmesine sevk eder. Kur'an-ı Kerîm'de Zümer suresinde nefislerini israf edenler hakkındaki ayeti düşünürsek "(Tarafımdan onlara) De ki: "Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allâh'ın rahmetinden umut kesmeyin. Allâh bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."" (Zümer 53) Nefislerimiz bize Allah tarafından verilmiş güzel nimetlerdendir. Aynı zamanda güzellikleri yansıtmak için bahşedilmiş zahir yüzümüzdür.
Nefsin israf edilmesi ile alakalı ayete bakılırsa, israfın güzeli çirkin, helali haram, cenneti cehennem, insanı şeytan yapan vasfını görebiliriz. İsrafın görünmeyen fakat cemiyeti kanser gibi saran bir başka zararı da yapılan bu israfın örnek teşkil etmesidir.
Müsrif kendisi günaha düşmekle kalmaz, ondan özenerek başkalarının da israfa cüret etmesinin yolunu açar.
Falanca şöyle bir elbise giymişti ben de bütçeme uymasa da giyineyim, filanca böyle böyle bir yemek vermişti ben de şöyle şöyle bir şey yapayım gibi mülahazalarla cemiyette çirkin ahlakın yani israfın yayılmasına sebep olur. Bunu yapamayanların düşmanlıkları ve durumu olmayanların memnuniyetsizlikleri kıskançlık ve öfkeleri de artar. Bundan dolayı başka bir huzursuzluğun hatta anarşinin israfla fitilini yakmış olur. İnsanlara güzel muamele edilmek ve onlara ikramda bulunulmak isteniyorsa hele bu ikram içinde dini ruhu da barındırıyor ise muhakkak ölçüsü yine İslam'ın ölçülerine uygun olmalıdır. İslam ahlakı gözetilir ve sadece Allah'ın rızası düşünülerek hareket edilirse sadece israfın değil daha birçok kötülüğün pençesinden kişi ve cemiyet muhafaza olur.
YEMEK DEĞİL YEDİRMEK
Dostlar ne kadar mal biriktirirsek biriktirelim neticede bunlar kabrin kapısına kadar gelecek. Ama infak edersek, israf etmeden yedirmeye içirmeye gayret edersek, işte bunlar kabrin kapısından öteye açılan ahirete elbet ulaşacak ve kıyamet sabahında yanımızda bulunacaktır. Efendimiz sordular "Kişi kendi malını mı çok sever yoksa başkasının malını mı?" yanında bulunan bazı zatlar "Herhalde kendi malını Ya Resulallah" diyerek cevap verdiler. Efendimiz buyurdular ki "İnsanların birçoğu başkasının malını sever çünkü kendi kazandıklarını, biriktirdikleri mal ve mülkü hesap eder.
Hâlbuki ölünce bu mal mirasçılarına, geride bıraktığı insanlara kalır, yani başkalarına geçer. İnfak eden, hayır hasenatta bulunanlar ise öldükten sonra ancak bu infak ettiklerine sahip olabilir.
İşte bunu bilmeyen birçok insan başkalarına bırakacağı malı sever de ahirette kendisinin sahip olacağı malı sevmez." Mealen zikredilen bu hadis-i şerifte aslında durum çok net olarak ortaya konulmuştur.
Rahmetli hocam şöyle derdi. "Oğlum, söylenmedik söz kalmamıştır. Marifet bu sözleri tutabilmekte. Tutabilene aşk olsun." Vesselam

GÖNÜL SAHİFESİ
Geçmiş zamanlarda bir topluluk kuraklık olduğundan dolayı yağmur duasına çıkmışlar. Usule ve sünnete uygun şekliyle duada bulunmuşlar.
Fakat yağmur zuhur etmemiş. "Acaba hikmeti nedir yahut yapmamız gereken başka bir şey var mıdır?" diye güzel ahlaklı, maneviyatlı, hatta evliya olduğuna kani oldukları bir zata gitmişler. "Efendim bizler böyle yağmur duası yaptık lakin rahmet inmedi. Sizin gönlünüz temizdir, bir hatamız, kusurumuz, küsurumuz varsa, bize söylerseniz bu işin hikmeti nedir?
Lütfen bize yardımcı olun." diyerek ricada bulunmuşlar.
O hazret de şöyle akşamüstü gelin bir daha görüşelim buyurarak gelenlerden müsaade istemiş. Cemaat söylenilen saatte hazrete gelmiş.
Bu mübarek zat yüzünde bir tebessümle ve nurlu çehresiyle onları karşılamış ve şöyle sormuş "Cemaat acaba sizler şöyle orta boy, kırmızı renkli bir çift kız çocuğu ayakkabısı alabilir misiniz?" cemaat birbirine bakışmış ve sözcü olan zat "Aman efendim ne demek, tabi ki alırız ama bir de bunun sebebini söyleseniz de merakımız giderilse" demiş. Hazret gözlerini kapayarak iki damla gözyaşı dökerek şöyle cevap vermiş "Siz bana gelip müracaat ettiğinizde düşündüm taşındım işin içinden çıkamadım. "Ya rabbi sen bana yapmamız gerekeni yahut nerede hata yaptığımızı gösteriver" diyerek boynumu büktüm rabbimden cevap bekledim. Sizin bulunduğunuz kasabada falanca mevkide köhne küçük bir ev gösterdiler.
Onun bahçesinde kucağında bir çift kırmızı pabuç tutan bir yetim kız pabuçlarını seviyor ve gökyüzüne bakarak şöyle dua ediyordu, "Ya Rabbi, n'olur yağmur yağdırma, pabuçlarım kirlenmesin, çamur olmasın…" öyle bir ağlıyor kalpten dua ediyordu ki Allah Teâlâ o yetimin ağlaması hürmetine yağmuru indirmedi.
Gidip bir çift ayakkabı alırsanız hiç merak etmeyin Allah'ın izniyle bol bol gökten rahmet inecektir."

AYET-i KERiME
Allâh'ı ve melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeğe, şânını yüceltmeğe özen göstermekte)dir. Ey inananlar, siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeğe özen gösterin); içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin). Ahzab 56 Allah Teâlâ melekleriyle beraber daimi olarak Efendimiz (s.a.s.)'e salat ettiğini beyan etmiştir. Bu sebepten dolayı müminler salat ü selam okuduklarında Cenâb-ı Hakk'ın zikir ve virdiyle beraber zikretmiş olurlar. Ve bu durum Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmak için çok önemli bir vesile teşkil eder.
HADiS-i ŞERiF
Bir gün Ubey b. Ka'b (r.a.), Efendimiz (s.a.s)'e sordu: "- Ya Rasulallah! Ben sana çok salavat-ı şerife getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?". "- Dilediğin kadar yap." buyurdu. "- Dualarımın dörtte birini salavat-ı şerifeye ayırsam, uygun olur mu?" diye sordum. "- Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur." buyurdu. "- Öyleyse duamın yarısını salavat-ı şerifeye ayırayım." dedim. "- Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur." buyurdu.
Ben yine: "- Şu halde üçte ikisi yeter mi?" diye sordum. "- İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur." buyurdu. "- Öyleyse duaya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavat-ı şerife getirsem nasıl olur?" deyince: "- O takdirde Allah bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar." buyurdu." Tirmizî
SORDUM ÖĞRENDİM
Vergi, zekât yerine geçer mi?
Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekât ise dini bir yükümlülüktür. Ayrıca zekât ile vergi; mükellefiyet, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler (Tevbe, 9/60) bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekât yerine geçmez. Zekâtın ayrıca verilmesi gerekir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.