Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: İslam güzel ahlaktır

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 11 ayın sultanı Ramazan'da Takvim okuyucularıyla bir araya geliyor. Hatipoğlu, bugünkü köşesinde "İslam güzel ahlaktır" başlıklı yazısıyla okurlarımızı aydınlattı. İşte Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun 11 ayın sultanı Ramazan ile ilgili 25 Mart 2024 tarihli yazısı...

Giriş Tarihi :25 Mart 2024 , 07:00 Güncelleme Tarihi :25 Mart 2024 , 07:05
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: İslam güzel ahlaktır

İÇİNDEKİLER

İslam'ı "güzel ahlak" olarak özetlersek yanlış yapmış olmayız. Namazın, orucun, zekâtın, haccın hedefi, güzel bir ahlak oluşturmaktır. Komşu hakları konusundaki uyarılar, kötü söz söylememek, gıybet yapmamak, zulmetmemek, mazlumun yanında olmak, boş ve faydasız sözü yaymamak, abesle meşgul olmamak, insanları aldatmamak, sözünde durmak, emanete ihanet etmemek, insanların mahremini kurcalamamak, başkasının ayıbından önce kendi ayıplarıyla meşgul olmak...

Evet, bunların hepsi güzel ahlakın pratikteki yansımaları değil mi? Kişi hacca gitmesine rağmen bu menfi (negatif) işlerden birini yapıyorsa haccından bir haz almamış demektir. Halkımızın zarif deyimiyle, "Hacda Hz. İbrahim'in sesini değil, şeytanın sesini dinlemiştir". Kişi namaz kılmasına rağmen negatif işlerde yoğunlaşıyorsa, bu namazı eğilip kalkmaktan ibarettir. Namazı namaz olamamıştır. Namaz, günah ve kötülükten alıkoyardı ama onun namazı alıkoymamış, yani manen kılınmamış hükmündedir. O belki fıkhen namazın kazasını yapmayacaktır ama bu namazından dolayı tövbe etmeden de sorumluluktan kurtulamayacaktır.

Kişi zekât verirken, diğer yandan emanete ihanet ediyorsa, şer işlerin peşindeyse, başkasının düştüğü anı kendi ikbali için bir vesile biliyorsa, verdiği zekât kabul görmeye değil arınmaya muhtaçtır.

Zekâtın kelime anlamı "malı haramdan temizlemek ve arındırmak"tır. Ama böyle bir zekât arındırmadığı gibi arınmaya muhtaçtır. Ahlaklı olmadan Müslüman olamayız. Merhametsiz, ahlaksız, toleranssız, zalim, gaddar bir insan Kuran'ın talebesi ve Hz. Peygamber mescidinin bir cemaati olamaz. O mescide arka kapısından girmeye çalışmışsa kendini acımasızca eleştirip, "Acaba ben münafık mıyım?" diye sormalıdır.

Öyle ya, münafığın alametlerini sayarken, "emanete riayet etmemek, verdiği sözde durmamak ve yalan söylemek" olarak özetler Hz. Peygamber (SAV). Varsa kişide bu özellikler, Hz. Peygamber mescidinin bir ferdi bile olsa alacağı isim budur. Onun içindir ki adalet terazisini süreyya yıldızına kadar yükselten Hz. Ömer (RA), Peygamberimizin cemaati arasına sızmış olan münafıkların isimlerini Hz. Peygamber'den (özel bir izinle) öğrenmiş olan Hz. Huzeyfe'ye usulca sokulup soruyordu: "O listede ben var mıyım? Hz. Peygamber beni de münafıklardan saydı mı?"

BİR AYET
Ey iman edenler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (Nisa, 144)

BİR HADİS
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) 'La ilahe illallah' demeyi telkin edin." (Müslim)

SORU CEVAP
Kabir azabı var mı?
Kabir azabı ve kabir nimeti vardır. Şehitlerden bahsedilirken, "...Allah katında rızıklanıyorlar" (Âli İmran, 169) buyuruluyor. Nuh kavmi için "Suda boğuldular ve ateşe sokuldular" (Nuh, 25) buyuruluyor. Ayrıca İbrahim Suresi 27, Taha 24, Mümin 46'da kabir azabına işaret edilir. Tercümesini verdiğim iki ayette de nimetin ve azabın olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca Peygamberimiz (SAV) ileride kabir azabını inkâr edecek insanların çıkacağını bir mucize olarak haber veriyor.

Türbelerden şifa beklenir mi?
Türbelerden şifa beklenmez. Şifa Allah'tan istenir. Zira türbe neticede mezarlıktır. Peygamberimiz (SAV) mezar ziyaretini tavsiye ediyor. Ama bidatten uzak durarak bu ziyareti yapmalıyız. Orada dua edip ibret almalıyız.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN